Научная статья на тему 'SAMANÎ KUBBESİ ALTINDA FİKİRLER, İNANÇLAR VE MÂTÜRÎDÎ'

SAMANÎ KUBBESİ ALTINDA FİKİRLER, İNANÇLAR VE MÂTÜRÎDÎ Текст научной статьи по специальности «Политологические науки»

CC BY
2
1
i Надоели баннеры? Вы всегда можете отключить рекламу.
Журнал
Science and innovation
Ключевые слова
Sâmânî Hanedanlığı / fikirler / inançlar / Ebu Mansûr Mâtürîdî.

Аннотация научной статьи по политологическим наукам, автор научной работы — Nadim Macit

Abbasi Devleti’nin çevreyi kontrol etme gücünün zayıflamasına paralel olarak müstakil hanedanlıklar ortaya çıkmıştır. Bunlardan birisi de Mâverâünnehir ve Horasan coğrafyasında hâkimiyeti ele geçiren Sâmânî Hanedanlığıdır. Merkezi gücün dağılma sürecine girdiğini fark eden Sâmânî Hanedanlığı varlığını sürdürmek için farklılıkları bünyesinde tutma esasına dayalı yönetim sistemini uygular. Farklı inanç ve felsefi telakkilerin yer bulmasına zemin oluşturur. Verimli topraklar ve ipek yolu üzerinde kurduğu hâkimiyet sayesinde ise bölgeyi ticaret merkezine dönüştürür. Bu başarı, Sâmânî kubbesi altında farklı inançların ve fikirlerin yer bulmasına, bilimsel tartışmaların yapılmasına gelişmesine zemin oluşturur

i Надоели баннеры? Вы всегда можете отключить рекламу.
iНе можете найти то, что вам нужно? Попробуйте сервис подбора литературы.
i Надоели баннеры? Вы всегда можете отключить рекламу.

Текст научной работы на тему «SAMANÎ KUBBESİ ALTINDA FİKİRLER, İNANÇLAR VE MÂTÜRÎDλ

SAMANi KUBBESi ALTINDA FiKiRLER, iNANCLAR VE MATÜrIdI

Nadim Macit

Prof. Dr. Ege Üniversitesi Türk Dünyasi Ara§tirmalar Enstitüsü Sosyal, Ekonomik ve Siyasal

ili§kiler Anabilim Dali Ögretim Üyesi https://doi.org/10.5281/zenodo.11099178 Özet. Abbasi Devleti'nin gevreyi kontrol etme gücünün zayiflamasina paralel olarak müstakil hanedanliklar ortaya gikmi§tir. Bunlardan birisi de Mäveräünnehir ve Horasan cografyasinda häkimiyeti ele gegiren Sämäni Hanedanligidir. Merkezi gücün dagilma sürecine girdigini fark eden Sämäni Hanedanligi varligini sürdürmek igin farkliliklari bünyesinde tutma esasina dayali yönetim sistemini uygular. Farkli inang ve felsefi telakkilerin yer bulmasina zemin olu§turur. Verimli topraklar ve ipekyolu üzerinde kurdugu häkimiyet sayesinde ise bölgeyi ticaret merkezine dönü§türür. Bu ba§ari, Sämäni kubbesi altinda farkli inanglarin ve fikirlerin yer bulmasina, bilimsel tarti§malarin yapilmasina geli§mesine zemin olu§turur

Hayatinin yakla§ik 69 yilini Sämäni Hanedanligi kubbesi altinda gegiren Ebu Mansur Mätüridi (852 -944) dönemin en önemli dü§ünürüdür. Sünni anlayi§in akilci boyutunu temsil eder. Mätüridi'nin özgünlügünü rahat ve müreffeh ortama, fikri tarti§malarin dü^ük seviyede seyrettigi tezine baglayan görü§ gergegi yansitmamaktadir. Fikri derinligi, geli§tirdigi anlama ve yorumlama yöntemi, tarti^tigi konularin ilmi niteligi, a§iri görü§lere kar§i verdigi mücadele önemli bir bilgin oldugunu gösterir. Ne var ki fikri derinligi ve özgünlügü tarihi süregte kirilmaya ugrami§ ve adi geregi gibi anilmami§tir. Bu teblig de Mätüridi'nin fikri konumu, mücadelesi ve eserlerinde yer verdigi dini ve felsefi konular ele alinacaktir.

Anahtar sözcükler: Sämäni Hanedanligi, fikirler, inanglar, Ebu Mansur Mätüridi. Abstract. As Abbasid Caliphate has begun to lose its control over the region, independent khanates have emerged in this area. Samanid Dynasty, which has gained the power and control in Transoxiana and Khorasan lands, was the one of these khanates. Realizing the fact that the central power of Abbasid Caliphate has weakened during the disintegration process, for their survival Samanid Dynasty has pursued an administrative policy that was based on keeping the different cultures together under its roof. Thus, they provided freedom for different beliefs and philosophical considerations. And they transformed these regions into a trading centre through the fertile lands and their domination on the Silk Road. This success created a fertile atmosphere for different believes and ideas under the Samanid dome, and for the development of scientific discussions.

Abu Mansur al-Maturidi (852 -944), who spent 69 years of his life under the dome of the Samanid Dynasty, has been considered as the most important philosopher of the period. His thoughts represent the rational dimension of Sunni understanding. The view that connects Maturidi's genuineness to the comfortable and prosperous environment and to the thesis that his intellectual discussions were not robust enough, have not reflected the truth. His intellectual depth, the understanding and interpretation method he has developed, the scientific nature of the subjects he has discussed, his struggle against extremist views show that he has been an important scholar. However, his intellectual depth and originality have been broken in the historical process and his name has not been properly recognized. In this paper, Maturidi's intellectual position, his struggle, and the religious and philosophical issues he presented in his studies will be discussed.

Keywords: Samanid Dynasty, ideas, beliefs, Ebu Mansur al-Maturidi.

Abbasi Devleti'nin i9 yetersizlik katmanina giri§ine paralel olarak ortaya 9ikan hanedanlarin siyasi tutumu kendi häkimiyet alanlarini korumak, farkli zümreleri kendi i9ine almak §eklinde tezahür etmi§tir. Merkezi yapinin dagildigi her tarihi ortam böyle bir siyasi tutumu üretir. Sämäni Hanedanligi siyasi olarak bir ailenin / bir a§iretin elindedir. Sosyo kültürel alan ise (a) Kadim dü§ünce ve inan9larin, (b) Ehl-i kitap tanimi i9inde yer alan Hiristiyan ve Yahudilerin, (c) islam §emsiyesi altinda yer alan mezheplerin ve firkalarin payla§tigi ortamdir. Farkli felsefi ve dini tarti§malarin, olu§umlarin, tabii ilimler ve bunlara ili§kin meseleleri tarti§an dü§ünürlerin varligi bunu göstermektedir. Farkli dini ve felsefi akimlarin, islam dü§ünce gelenegi i9inde ortaya 9ikan ihtilaflarin ve bazi i9 gerilimlerin de ya§andigi bir ortamdi. Gerek tarihi verilerin sundugu gerekse bizzat Mätüridi'nin Kitabü't Tevhidadli eserinde degindigi felsefi ve dini zümrelere bakilirsa ya§adigi tarihi ortami fikirler ve inan9lar kazani olarak tanimlamak mümkündür.

Sämäni Hanedanligi kubbesi altinda en yaygin fikhi ve itikadi anlayi§i Ehl-Rey geleneginin kurucusu imam-i Azam Ebu Hanife'nin temsil ettigini söyleyebiliriz. Hicri II. Asrin ba§larindan itibaren Mäveräünnehir, Horasan, Merv, Belh ve diger bölgelerde Ebu Hanife'nin yolundan yürüyen, usül ve füruda itizal mezhebinden uzak duran taraftarlarinin bilginleri bu mezhebe mensuptur. Bu konuda Nesefi §u kaydi dü§mektedir: "Qe§itli ilim dallarinda zirvede ve yüce mertebede olan Muhammed b. Hasan'in ögrencisi, Ebu Süleyman el-Cüzcani'nin dostu, Ebu Bekir Ahmed b. ishak b. Sabih el- Cüzcani'nin döneminden beri füru ve usül ilmine vakif olan, dinin hürmetini savunan, din yolunda mücadele eden, ilmi donanimi ve kelam ilminde zengin bilgi sahibi olan, dine son derece bagli kalan, söz konusu bölgelerde ehl-i bidat ve sapkinliga kar§i mücadele eden Semerkant'taki önderlerimizde bu mezhebe baglidir." Nesefi, Ebu Bekir Ahmed b. ishak b. Sabih el-Cüzcani'nin füru ve usül'de önder bir §ahsiyet oldugunu belirtir. Allah'in sifatlari meselesi ile ilgili olarak Mutezile ve Neccariye mezheplerinin savlarini 9ürüten deliller ortaya koydugunu ifade eder.

Häkim es-Semerkandi "fakih Ebu Nasr el- iyazi'nin yanina gelip onun mezhebine kar§i Kur'an'dan deliller getiren türedileri delillerle susturdugunu" ifade etmektedir. Bunlarin tümü, Mätüridi ile ayni dönemde ya§ayan §ahsiyetlerdir. Mätüridi, Ebu Hanife 9izgisini takip eden älimlerin olu§turdugu ilmi gelenek i9inde yer alir. Ne var ki bu yorum gelenegi tek düze bir yapi degildir. Amelde Hanefi, itikat da itizal fikirleri benimseyip savunanlar oldugu gibi, Hanefi-Mätüridi 9izgisini takip edenler de vardir. Ayrica amelde Hanefi olmakla birlikte bilgi anlayi§i ve usül a9isindan Ehl-i Hadis 9izgisine kayan ve iktidarla irtibata ge9erek gü9lenen bir anlayi§in varligi da söz konusudur.

Ebu Hanife'nin fikirleri dogrultusunda Semerkant'ta faaliyet gösteren Darü'l Cüzcäniyye Mätüridi'nin ilim tahsil ettigi ve ögrenci yeti§tirdigi bir kurumdur. Muhammed e§-§eybäni (189 / 804) Ebu Bekr Ahmed b. ishak b. Sabih el-Cüzcani (v. 200 / 816) Ebu Süleyman Musa b. Süleyman el-Cüzcani (200 / 816) tarafindan kurulan bu egitim merkezinde görev yapan älimler, sadece ilimle i§tigal etmi§lerdir. Burada görev yapan Ebu Nasr el-iyazi (v.260 / 874) kadilik görevinde bulunmu§tur. Ebu Nasr'dan önce görev yapanlarin hepsi resmi görevlerden uzak durup, halk arasinda faaliyet göstermi§lerdir. Ebu Nasr ise Sämäni emiri Nasr b. Ahmed ile siyasi yakinlik kurmu§tur. Ebu Nasr'in bu tutumu Sämänilerin güttügü siyasetten kaynaklanmi§ olabilir. Ebu Nasr el-iyazi'den sonra Mätüridi Darü'l Cüzcäniyye'nin ba§ina ge9er. Ömrünün sonuna kadar burada ders verir.

Ebu Ahmed el-iyazî tarafindan bir seçenek olarak Semerkant'ta iyaziyye Ekolü in§a edilir. Ehl-i Hadis'e meyleden bir seçenegin üretimi iktidar- iyaziyye Ekolü'nün tutumu ile baglantili oldugu anlaçiliyor. Müte§abih ayetlerin teviline ve aklin delil olarak kullanilmasina kar§i çikarlar. Bu tutumlari, farkli bir yol izlediklerini gösterir. Hâkim es-Semerkand'in (v. 342 / 953) Sevâdû'l Azam adli eserine §erh yazarak makasi açarlar. Hâkim es-Semerkand'a iktidar tarafindan yazdirilan bu eserin sonunda Semerkantli âlimlerin isimleri yazilmasina ragmen Mátürídí'nin adina yer verilmez. Bu veri, Mátürídí'nin üzeri bizzat Ehl-i Rey'den kopan, amelde kendisini Hanefi olarak adlandirmalarina karçin itikadî konularda Ehl-i Hadis'in anlayiçini benimseyen zümre tarafindan peçelenmiçtir.

Ünlü cografya bilgini Makdisî "Bereketli topraklarla bezeli, Sogd, göz kamaçtirici Semerkand, zarafet timsali Hocend" gibi çehirleri saydiktan sonra §u kaydi dü§er: "burada medreseler, çeyhler, tarikat önderleri, saygideger insanlar yaçar... Medreselerde gece gündüz egitim verilir, halki sürekli gözetim ve vesayet altindadir, bununla birlikte halki kibardir, hadis ögrenmeye dü§kündür." Ba§ka bir bölgeden Binkes §ehrinden bahsederken §u yorumu yapar: "Halki ehl-i sünnet olmasina ragmen tutuculuk vardir... Sultanlarina çok bagli itaatkâr ve uysaldirlar. ilme dü§kündürler, ama kendi mezheplerini en iyi mezhep görürler." Semerkand ile ilgili olarak §öyle der: "Hanefi ve Çafiilerin yogun ders gördükleri medreseleri vardir... Burada ilme çok önem verilir. Halki Ehl-i sünnettir" Ehl-i Sünnet tabirinin Ebu Hanife-Ehl-i Hadis çizgisini ifade ettigi söylenebilir. Bu çizgi, Mátürídí'ye muhalefet eder. Çünkü o, Hz. Peygambere isnat edilen bir hadisin delil olmasini (a) ravilerin durumlarini titiz bir §ekilde incelemeye; (b) haberin muhtevasindan çikacak sonucu sabit olan nass çerçevesinde degerlendirmeye; (c) haberin muhtevasini kesin delille mukayese yapmak yoluyla i§lem yapmaya baglar. Bu ö^üler hem lafizci anlayiçin içini boçaltir, hem de iktidarlarin içeriksiz sözlerle bilinç paketleme ve yönlendirme faaliyetlerini etkisiz kilar.

iman, tevil ve imamet konusunda ortaya koyduklari görü§ler Ebu Hanife-Mátürídí'nin görü§leriyle çeliçir. Mátürídí'ye göre iman tasdiktir, kalbin eylemidir. Müte§abih ayetler bir yönüyle tevil edilebilir. Zalim sultana itaat edilmez. Oysa Sevâdû'l Azam'in çerhinde "sultan haksizlik yapsa bile ona itaat Allah ve elçisine itaat etmek gibi farzdir", "iman tasdik, amel ve sözdür" ve "Müte§abih ayetleri tevil etmek caiz degildir, tevil edenler müptedidir." Bunlar çok köklü ayriçmanin unsurlaridir. Kültürel olarak bölgenin sözel ve mistik gelenege açik olmasi, aklî sorgulamanin tabiati geregi ürettigi eleçtiri ve iktidar mantiginin güç oluçturma ve sonuç alma egilimi bir araya geldiginde ilmi tutumu önceleyen bir dü§ünürün resmi mezhep tezlerinin ve kayitlarinin içinde yer almamasi tabii bir durumdur.

Mátürídí, akli naklin karçisinda mutlak hakem gören Mu'tezile mezhebini eleçtirir. Mu'tezile mezhebini Allah'in sifatlari meselesi, ma'dûmun §ey olu§u, kullarin filleri, kudret ve irade, büyük günah içleyenin durumu, kaza ve kader gibi temel konular üzerinden eleçtirir. Bunu yaparken Mutezilenin çok deger verdigi, önem atfettigi çagdaçi kelamci Ebü'l Kasim Abdullah b. Ahmed b. Mahmud el-Belhi el-Kâ'bî (v. 319 / 931) üzerinden yapar. Sâmânîlerin Horasan valisi Ahmed b. Sehl el-Mervezî'nin yardimciligini, Nesefde ise müderrislik yapmiçtir. Mátürídí, Mutezile ile Kâ'bî'yi özde§le§tirir. Ona göre Kâ'bî'nin görü§lerinin hatali ve geçersiz oldugunu göstermek Mutezilî anlayiçin hatali oldugunu göstermek anlamina gelir.

Keza Bagdatli Mutezile âlimi Ebu ishak Verrâk'in (v.247 / 861) nübüvvet konusunda ileri sürdügü görü§lere Mátürídí geni§ bir yer verir ve eleçtirir. Verrâk'in temel görü§lerini §öyle özetleyebiliriz: (a) Peygamberler tarafindan sunulan mucizeler, tüm güçlerini denememi§ ve tabiata has olan özelliklere vakif olmayan toplumun, bilgi alanlarina girmeyen alanda §a§irtici

oyunlari mucize sanmalari ve böylesi hünerleri mucize olarak görmeleridir. (b) Canlinin fizyolojik bile§imi ölümlü bir bile§imdir. Yani ölüm fizyolojik bile§ime baglidir. insan nefsi sahip oldugu özellikler sebebiyle ölümü yok etmeye dü§künlük göstermez, bunu ba§arabilecegini de ummaz. (Mätüridi, Verräk'in bu önerme altinda söylemek istedigi §ey: insanligin gelecegi konusunda söylenen hususlar tabiatin geregidir. (c) Hz. Peygamberin nübüvvetine Kur'än ile istidlalde bulunmak dogru degildir. Verräk bu görü§ünü §öyle gerek9elendirir: (I) Kur'än, i9lerinde dile en 9ok häkim olan Muhammed'in telifidir. (II) Peygamber ile tutu§tuklari sava§lar Kur'än'in benzerini yapmaktan kendilerini alikoymu§tur. (III) Araplar tefekkür ve ilim erbabi bir millet olmadigi ifin dü§ünme ve tercihte bulunma zahmetine katlanmami§lardir.(IV) Allah'in el9isi Bedir Sava§i'nda meleklerin Müslümanlari destekledigini haber verir. Eger bu dogru ise Uhud gününde melekler nerede idi? Mätüridi bu iddialarin her birini ayri ayri ele alir ve cevaplandirir. Meseleyi tabii egilimlere ve lafzi okumalara baglayan Verräk'in melekler konusundaki iddiasina §u cevabi verir: Meleklerin sava§ma ihtimali yoktur. £ünkü ayette "Allah, sizi onlarin gözünde az gösteriyordu" ifadesi yer almaktadir. §ayet melekler sava§a katilmi§ olsalardi az göstermesinin anlami kalmazdi. Bu mevzuda yer alan ilahi beyan "müminlerin kalplerini teskin etme" baglaminda okunmalidir.

Temel konular üzerinden siki bir Mutezile ele§tirisi, bölgede bu görü§leri benimseyenlerin varligini gösterir. Nitekim Makdisi bölgede Mutezile mezhebini benimseyen bilginler ve yerle§im yerlerinden bahseder. Mätüridi 'ye göre akli bilgiyi dini bilginin önüne ge9irme egilimi dinin iki temel esasinin i9ini bo§altir: Nübüvvet ve vahiy. Ona göre akil anlama, a9iklama ve istidlal de bulunma yetenegi yaninda yargida bulunabilir. Akil iyiyi ve kötüyü ayirt edebilir. Fakat bir teklifte bulunamaz. Bu yetki vahye aittir. Temel inan9 konularinda yegäne otorite akil degil vahiydir.

Mätüridi bu 9ikarimini §öyle temellendirir: (1) Allah, insan türünü ihtiya9lara bagli olarak yaratmi§tir. insan, dirlik ve bekasinin vesilelerini bilme mecburiyetindedir. Böyle oldugu halde tabiatinda bulunan bilgisizlik ve nefsani arzular nedeniyle bilin9 kaybina ugrayabilir. Yüce Allah insani nefsani arzulariyla ba§ba§a birakmami§ ve bu alanda kendisine kilavuzluk edecek ve gerekli bilgiyi verecek peygamberi görevlendirmi§tir. (2) "Dogrusu insanlar 9e§itli arzulara ve farkli tabiatlara sahip kilinmi§tir. Onlarin be§eri yapisina öyle baskin nefsani istekler yerle§tirilmi§tir ki bu yaratili§lariyla ba§ba§a birakilsalar menfaatlerin payla§tirilmasinda, muhtelif üstünlük, §eref, hükümranlik ve iktidarlarin ele ge9irilmesinde mutlaka birbiriyle 9eki§irler. Bunu da kar§ilikli nefret ve ardindan kanli mücadele takip eder. Böyle bir durumda toplumlarin birbirilerini yok edi§leri ve 9ökü§leri muhakkaktir. Hälbuki evrenin varolu§ amaci buna bagli kilinsaydi onun mevcudiyetinin hikmeti bo§a gider, var edili§i abes olurdu^ Öyleyse insanlari uzla§tiracak, 9ökü§e ve yok olu§a sebep olan 9eki§meye ve ayriliga dü§mekten alikoyacak bir aslin mevcudiyeti ka9inilmaz olmu§tur. insanlarin birle§melerini saglayacak bir aslin / dinin olmasi gerekir." Metin i9erikli bir tahlil yaparsak §u 9ikarimi yapabiliriz: insani durumun / etkinlik alaninda aklin tamamen hatadan korunmasi mümkün degildir. Akildan gizli kalan hususlari anlamak i9in naklin, peygamberin rehberligine ihtiya9 vardir.

Dini tefekkür, be§eri tecrübeyi a§ar ve bununla yetinmez. Eger olgucu zihniyet yeterli olsaydi, tabii bilim yeterli olurdu. insan, tecrübenin verilerini degerlendirir, ister varlik isterse bilgi felsefesi yapsin insan bu faaliyetinde tecrübi verileri a§ar. O halde dini dü§ünceyi olgusal / pozitif zihniyet üzerine kuramayiz. Düzensiz, daginik ve sistemle§tirme imkäni olmayan mistik zihniyet üzerine de kuramayiz. Felsefi bir görü§ olarak "Kesin bilgi diye bir §ey yoktur. insanlar arasinda bilgi diye yayginlik kazanan sadece bir inan9tan ibarettir. £ünkü daima bir ba§kasi farkli

telakkiye sahip olmuçtur," çeklindeki anlayiçin öznelligi besledigini ifade ederek eleçtirir. Bilgi edinme yollarini inkâr edenlere cevap, Sofistlerin görü§leri ve tenkidi çeklinde iki ba§lik altinda ayrintili olarak tahlil eder. Mátürídí bu konuda tartiçma "gerçeklerin mevcudiyetini benimsenmekle birlikte bir kismini inkâr eden kimse ile yapilabilir. §ahsi telakki ve inançtan ba§ka herhangi bir bilgi yoktur" görü§ünü benimseyen kimsenin söylemek istedigi §udur: Ben ne dersem gerçek odur. Oysa insan sorumlu bir varliktir. insanin sorumlu varlik olu§u, tabiatin seçimine degil aklin dogrulamasi ve reddine baglidir.

Yapilan bu tahlile göre dini dü§ünceye hâkim olmasi gereken zihniyet mistik ve olgusal zihniyetin diçindadir. Hatta vahye dayali dini dü§ünce her iki zihniyetin eleçtirisidir. Nitekim Mâton^, islam dü§üncesi alaninda bilgi sistemi kurarken akil, iyan ve haber üzerinde durur. Daha i§in baçinda bilgiye ulaçmayi imkânsiz gören ve her §eyi zan perdesi altina çeken anlayiçi eleçtirir. insanin akil, duyu ve haber yoluyla dogru bilgiye ulaçabilecegini ifade eder. Ona göre "insan aklen elveriçli bulunani araçtirmak, iyi ve güzel olani tercih edip bunlara aykiri dü§ünlerden sakinmakla mümtaz kilinmiçtir. insan aklinda her güzel olani güzel telakki etme ve her çirkini çirkin görme yetenegi vardir."

Zaten bilginin kaynagi ve bilgiye ulaçma yollari ve âlemin yaratilmiçligi baçliklari altinda oluçturdugu nazari çerçeve: islam'i anlama yorumlama çerçevesinde yer alan olgucu, mitik egilimleri eler, agirlikli olarak bu tartiçmayi itikadí meseleler üzerinden sürdürür. Bu tarihi ortamda insanin bilgiye ula§ma yetenegi olmadigini söyleyen, bilginin insan kalbine ilga edilen ilhamdan ibaret gören, "di§ müdahaleler karçisinda hükümdarlarin çagrisina cevap verme konusunda isteksiz davranan felsefi, mitik ve mistik egilimler oldugu" ifade edilmektedir. Tevhid adli yapitinin daha baçinda ortaya koydugu nazarí çerçevenin esaslari Mâtürîdî'nin elemek istedigi anlayiçlara içaret etmektedir.

Herkesin kendisinin tuttugu yolun hak, digerinin ise batil oldugu noktasinda ittifak ettigini söyleyen Mâton^, hiçbir ilmi temele dayanmadan bir etiketleme faaliyetinin varligina i§aret etmekte "herkesin dinini delilleriyle bilmesi gerektigini" önermektedir. "Nakil ve haber hiçbir toplulugun güvenle uygulamaktan ve baçkalarina tavsiye etmekten müstagni kalamayacagi bir yöntemdir" esasini koyar. Ardindan mütevatir haber konusunda " peygamberlerden bize ula§an haberler yanilmalari ve yalan söylemeleri muhtemel bulunan kiçilerin dilinden ulaçmaktadir. Çünkü onlar dogruluk ve masumiyetlerini kanitlayacak herhangi bir delil ve belgeye sahip degillerdir. Böyle bir haberin geregi incelemeye alinmasidir, çikarimini yapar. Eger bir haberin yalan olmasina hiçbir çekilde ihtimal verilmiyorsa, kendisine böyle bir haber ulaçan kimsenin yapmasi gereken §ey, onu masumiyetine açik belge bulunan birinden bizzat duydugu bir söz gibi telakki etmesidir. i§te mütevatir haberin vasfi bundan ibarettir," çeklinde açiklama yapar. Haberi vahid konusunda ise: "Ravilerin hallerini incelemek ve haberin muhtevasini kesin delille mukayese etmek yoluyla i§lem yapmak gerekir" §eklinde beyan eder. Bu tanimlama ve açiklamanin Ehl-i Hadis anlayiçina yönelik bir eleçtiri oldugu açiktir.

Benimsenen bir anlayiçin bilgi anlayiçi ve yöntem çerçevesinde ifade edilmesini savunur. Bunu bir örnekle anlatmamiz yerinde olur. " Mümin zina edince baçindan gömleginin çikarildigi gibi imani da çikarilir. Sonra tövbe ederse iman kendisine iade edilir" (Tirmizi, iman,11) çeklinde rivayet edilen hadis üzerine imam-i Azam Ebu Hanife'nin yaptigi yorumla ilgili olarak ögrenci : "Eger ravilerin sözünü tekzip edecek olursaniz onlar da sizi Hz. Peygamberin sözünü yalanlamiç olarak suçlarlar" der. Bunun üzerine Ebu Hanife §u açiklamayi yapar: Tekzip etmek, ancak ben "Hz. Peygamberin sözünü yalanliyorum" diyen kimsenin yalanlamasidir. Lakin bir kimse "Ben Hz. Peygamberin söyledigi her §eye iman ederim, fakat o kötülük yapilmasini söylemedi,

Kur'ân'a da muhalefet etmedi, derse, bu söz o kimsenin Hz. Peygamberi ve Kur'ân-i Kerim'i tasdik etmesi, Allah elçisini Kur'ân'a muhalefetten tenzih etmesidir. Eger Hz. Peygamber Kur'ân'a muhalefet etse ve Allah için hak olmayan çeyleri kendiliginden uydursa idi Allah onun kudret ve kuvvetini alir, kalp damarini koparirdi. Nitekim bu hususu Kur'ân §öyle belirtir. "Eger peygamber söylemediklerimizi bize karçi, kendiliginden uydurmuç olsaydi, elbette onu kuvvetle yakalar, sonra da kalp damarini kopariverirdik. Sizin hiçbiriniz de buna mani olamazdi." ( Hakka: 69 / 45-47) Allah'in peygamberi, Allah'in kitabina muhalefet etmez. Allah'in peygamberine muhalefet eden kimse de Allah'in peygamberi olamaz. Onlarin rivayet ettikleri bu haber Kur'ân'a muhaliftir. Çünkü Allah Kur'ân-i Kerimde günah içleyen kiçiden iman vasfini kaldirmamiçtir. (Nur:24/2, Nisa: 4 / 80) O halde Kur'ân-i Kerim'in hilafina Hz. Peygamber'den hadis nakleden her hangi bir kimseyi reddetmek Hz. Peygamberi reddetmek veya tekzip etmek degildir. Bilakis Hz. Peygamber adina batili rivayet eden kimseyi reddetmek demektir. itham Hz. Peygambere degil nakleden kimseye racidir. Mâtorîdî haberin muhtevasini kesin delille mukayese etmek derken kastettigi budur.

Mâtondî insan tabiati ve tabiî varliklar üzerinde durur. Tabii nesneler olduklari gibi yaratilmiç, mevcut yapisal özelliklerine sahip kilinmiçlardir. Bazi cisimler gökte uçar, bir digeri suda yüzer, üçüncüsü de yeryüzünde yürür. Bütün konularda illet bulma çabasina girmek âlemlerin rabbine tahakküm etmeye kalkiçmak, izin verilmeyen ve insan kavrayiçinin diçinda kalan hususlari irdelemektedir. Bunlar tipki maddi konularin (ayan) irdelenmesinde oldugu gibi dinin açiklanmasini üstlendigi hususlar türünden çeyler degildir. Yaratilmiç olan her varligin kendine has bir tabiati oldugunu ifade eden Mâtorîdî, tabii / maddi alana iliçkin konularin dinin açiklanmasini üstlenmesinin dogru olmadigini belirtir.

Mâtorîdî §ia mezhebini ele§tirir. §ia ve Râfiza kavramlarini daha çok imamiye anlayiçini, Bâtiniye ve Karamita kavramlarini ise ismâilîlik anlayiçini eleçtirirken kullanir. Böyle bir kavramsallaçtirma §ia mezhebi çemsiyesi altinda yer alan zümrelerin gerek fikri gerekse cografi olarak farklilik gösterdikleri içindir. Mâtorîdî'nin yaçadigi dönem olan onuncu asrin baçlarinda Sâmânîler, §ii -Fatimî ve Büveyhi hanedanliklarinin bölge üzerinde etkili olduklari, hatta bölgenin etkili ve kapsamli bir Fâtimî propagandasi altinda oldugu bilinmektedir. Bu dönemde baçkenti Kahire olan Fatimî devleti ve yine baçkenti Rey olan BüveyMler zayiflayan Bagdat'a tavir almaya baçladilar. Büveyhiler §ii, Halife ise Sünni idi. Buna karçin kâgit üstünde halifeye bagli olduklarini ifade ediyorlardi. Çünkü yeni bir halifelik zuhur etmiçti. O da Kahire'de kurulan ve halifeligini ilan eden Fatimî Devleti idi. Bu devlet, Çia'nin ismailî mezhebine bagli kiçiler tarafindan kurulmuçtu. . Bu durum, islam cografyasinda iki güç merkezinin §iîlerin hegemonyasi altinda oldugu anlamina geliyordu. Söz konusu mezhebin islam ile hem rasyonalizmi hem de neoplatonculugu harmanladiklari maneviyat formu, Sünni olan birçok Müslüman tarafindan §üphe ile karçilaniyordu. Dolayisiyla iran'daki Büveyhiler ile Kahire'deki Fatimî hilafetini gayrimeçru görüyorlardi.

Sâmânî Hanedani Ahmed b. ismail'in öldürülmesinin ardindan küçük yaçta tahta çikarilan II. Nasr b. Ahmed'in döneminde yaçanan siyasi kargaçalarin altinda Çii siyasi faaliyetlerin etkili oldugu anlaçilmaktadir. Onuncu asrin baçlarinda Büveyhilerin hilafet merkezini baski altina almalari, özellikle Halife Mütevekkil ile birlikte Mu'tezile mezhebinin iktidar gücünü kaybetmesinin ardindan faaliyetlerini §ia mezhebi altinda sürdürmeleri güçlü bir §ii itikadî ve siyasî agin oluçmasini saglamiçtir. Sâmânî Hanedanliginin içyapisinda Çii aktörlerin rolü ve çevre bölgelerde Çii yerleçim alanlarinin varligi ve bunlarin açik ve gizli faaliyetlerinin oldugu bilinmektedir. Nitekim Mâtorîdî, er-Red ale'l Karamita ve Reddü Kitabi'l îmame li ba'zi'r

Refaviz adlari ile bilinen, fakat bize ulaçmayan iki eseri vardir. Sarayda agirlanan Buharali §air Ebu Abdullah Rúdakí'nin §ií oldugu kesindir. Sâmâm dönemine kadar faal olan ate§ tapinaklariyla uzun süre bir Zerdü§tlük merkezi olmu§ Buhara Rúdakí'nin zamaninda hala islam öncesi büyük iran kahramani Efrasiyab'in görkemli türbesinin gölgesi altindaydi. Fâtlmî propagandacilardan olan büyük §air Nâsir Hüsrev'in Rúdakí hakkinda çok takdirkâr davranmasi bunun bir delilidir. Rúdakí, tabií güzellikler, a§k ve §arap gibi konularda çiir yazar. Yazdigi çiirlerden birisi §öyledir: "§arap içtigin zaman ne mutlu sana / Tanrim bizi namaz için degil sevdigimizi mutlu etmek için yaratti." Rúdakí'nin Sâmâm hükümdari II. Nasr'in yakin dostu oldugu dü§ünülürse siyasi-bürokratik alanda bir agin var oldugunu söyleyebiliriz. Çökü§ sürecine giriçle birlikte Çii anlayiçin yükseli§e geçmesi de bunun göstergesidir.

imamiye eleçtirinde yer alan konular imamet, rec'at, özellikle imamet meselesiyle baglantili olarak sahabenin durumu, Ben-i Saide çardagindan itibaren ortaya çikan siyasi tartiçmalarla ilgilidir. ismâilîlik ile ilgili olarak, diger bir deyiçle Bâtiniye ve Karamita zümrelerine yönelik olarak Allah'in sifatlari, yaratiliç, nübüvvet, Kur'ân, sahabenin durumu, imamet, ölüm sonrasi (ha§r) meselesidir. Mâtürîdî'nin §ia'ya yönelik eleçtirisini bilgi, varlik, tevhid, nübüvvet, imamet ve ahiret gibi temel meseleler üzerinden gerçekleçtirdigini görüyoruz. Özellikle batini ve mistik egilimler ve semboller, mitik unsurlar üzerinden Kur'ân'i yorumlama yöntemlerini ve yaptiklari çikarimlari Mâtürîdî siki bir çekilde eleçtirir.

Sâmânî topraklarinda Hiristiyanlik konusunda bazi bilgilere sahibiz. ibn Havkal, Semerkant çehrinden bahsederken §u bilgiyi verir: "§avzâr'da Hiristiyanlarin kiliseleri ve toplandiklari yer bulunur. Burada onlarin manastirlari, güzel ve temiz evleri vardir. Burada Irak Hiristiyanlarindan bir topluluga rastladim. Ho§ ve tenha oldugu için buraya gelmiçler. Buranin vakiflari vardir. Hiristiyanlardan bir kismi burada itikâfta bulunurlar." Taçkent çehrine yakin bir yerde bir Hiristiyan köyünden, §a§ bölgesinde, Hiristiyanlara ait Vínkerd adli bir köyden, Herat yakininda bir Hiristiyan kilisesinden bahsedilmektedir. Yine ünlü dü§ünür, Horasan metropolitinden ve Merv metropolitinin öneminden söz etmektedir. Kervan yollari üzerinde Hiristiyanlarin hâkim oldugu ve Müslümanlardan vergi aldiklari Diger taraftan Makdisí Sâmânî devletinde pek çok Yahudi oldugunu ifade eder. Mâton^, Yahudi ve Hiristiyanlari tevhid, nübüvvet ve ahiret inanci üzerinden eleçtirir.

Maddeyi, zamani ezeli gören tabiatcilari temsilcilerine ve temel önermelerine atif yaparak eleçtirir. Varligi iki gücün mücadele alani olarak sunan düalist anlayiçlari / Seneviyye ve Manihaizm, Deysaniyye, Merkúniyye, Mecúsílik ve benzeri alt sürümlerini kâinat ve tevhid hakkindaki görü§leri üzerinden eleçtirir. Sümeniyye / Budist telakkileri nübüvvet anlayiçi baglaminda ele alir eleçtiriye tabi tutar. Bu durumda söz konusu zümrelere yönelik olarak yaptigi eleçtiriyi dört ana baçlik altinda toplamaktadir: (a) Âlemin ezeli oldugunu savunanlarin görü§leri, (b) insanlarin kâinat hakkindaki farkli görü§leri, (c) Tevhid yöntemleri hakkinda görü§ler, (d) Nübüvvet ve Hz. Muhammed'in nübüvveti hakkindaki görü§ler. Anilan anlayiçlara yönelik eleçtiri islam'in temel maksatlari çerçevesinde Mutezilí bilgin Vasil b. Ata ile ba§lar. Bu konu, fikri gelenek olarak sürdürülür. Mutezilí kelamcilara isnat edilen eserlerin isimlerine bakilirsa bahsedilen anlayiçlara yönelik birçok reddiye yazildigi görülür. Mâtürîdî'nin bu konular üzerinde yogunlaçmasini iki sebeple izah edebiliriz: (a) islam'a yönelik fikri saldirilari ilmi çerçevede tartiçmak ve fikri mücadele sürecinde bazi kaymalari tashih etmek. (b) Yaçadigi bölgede anilan anlayiçlarin varligi ve bunlarin faaliyetleri.

Samani kubbesi altinda âlemde ikinci bir Tanri'nin olduguna inanan mezheplerin bulundugu ifade edilmektedir. Kirsal kesimlerde, köylerde yaçayan zindiklar §eklinde tanimlanan

önemli miktarda salikleri vardi. Sâsânîlerin çôkûçûnden sonra Bati Asya'ya geri dönen Maniheistler Halife Muktedir (908-932) zamaninda tekrar Dogu'ya kaçmak zorunda kalmi§lar ve Semerkant'i mekân tutmuçlardi. Maniheist, Mazdeki, Deysani ve Mecûsî gibi inanç mensuplarinin Horasan, §a§, Semerkant, Harezm gibi bölge ve çehirlerde yaçadiklari ve etkili olduklari belirtilmektedir. Bu inanca göre tabiat iki Tanri'nin eseridir. Tanrilardan birinin digerinin fiilinde herhangi bir etkisi, tasarrufu veya kudreti söz konusu degildir. Bunlardan her biri §er veya hayir olan fiil türünü tek baçina içler. Keza Sâmânî Hanedanligi kubbesi altinda gnostik gelenegin farkli sürümleri yer aliyordu. Çûnkû Sâmânîler islam dinini benimsemeden önce Budistler idi. Kullandiklari paralarinda / sikkelerinde güne§ sembolü tasviri ve konaklarinda ve bazi sanat eserlerinde Budizm inancina ait sembollerin kullanilmasi islam öncesi dini kültürü yansitmaktadir. Buhara, seçkin bir Budizm merkezi idi. Hatta ismini Sanskritçe 'de Vihara denilen bir Budist manastirindan aldigi ifade edilmektedir. Mâverâûnnehir halkinin islam'dan önce inandigi diger din ise Sümeni'ye nispet edilen ve Dehriyye'den sayilan bir inançtir. Bu inancin temeli: Çeytani bertaraf etme esasina dayanir. Sümeniyye, nesnelerin ezelde oluçmasi konusunda Dehriyye'nin görü§ünü paylaçir.

Sâmânî kubbesi altinda Yunan felsefesi ve Hint bilimine ilgi duyan çahsiyetler vardi. Ebu Hasan Amirî, ibn Amacur el- Tûrkî, Ebu Vefa Buzcanî, Ebu Hasan Nazami gibi tabiatin gizemlerini çözmek ve beçerin kozmik düzendeki yerini açiklamak için akli en iyi araç gören yeni bilgiye ve hümanist kültüre karçi içtiyak duyan bilim insanlari dikkat çekmektedir. Rabi ibn Ahmed el-Ahaveynî el- Buharî, Hâkim Meyserî, Ebu Sehl Mesihi gibi dil bilimciler kendilerini özgür dü§üncenin temsilcileri gören bu bilginler dini, avamin içine yarayacak çekilde akli gerçeklerin sembolik temsili olarak yorumluyorlardi. Dogrudan yönetimin içinde olup tabiî bilimler alaninda öne çikan Ebu Abdullah Ceyhanî donanimli bir cografyaci idi. 914'ten 918'e kadar vezirlik yapmiçtir. Kitabü'l Mesâlik ve 'l Memalik: Yollar ve Memleketler adli bir telifi oldugu ifade edilmektedir. Bir digeri 918-938 yillari arasinda vezirlik görevi yapan Ebu Fazl Belamî idi. Mali içlere bakan, dikkatli ve baçarili biriydi. Yazi, matematik ve geometri, bunun yanisira felsefe, gökbilimi, yönetim, ahlak ve simya gibi alanlarla ilgilenen ibn Ferigun dikkat çekmektedir.

Sonuç

Samanî kubbesi altinda her alanda fikri ve ilmi gelenegin varligi bölgenin bir dü§ünce, bilim merkezi oldugunu göstermektedir. Mâtürîdî'nin fikri derinliginin ve özgün görü§lerinin arkasinda gerek kültürel gerekse tabii bilimler alaninda önemli bilimsel birikimin oldugu söylenebilir. Tüm dini ve felsefi egilimleri bilimsel olarak degerlendiren ve islam'in esaslarina yönelik saldirilari ilmi esaslara uygun olarak tartiçan Mâtürîdî avamî ilgiler ve siyasi tutumlar nedeniyle ihmal edilmiçtir. Bu ihmal, Sünni anlayiçin (a) akilci boyutunu kaybetmesine, (b) lafizci-mistik-cebri ittifakin geniçlemesine, (c) iktidarlarin varoluçlarina destek olarak oluçturduklari ve icraatlarini me§rula§tirdiklari dini söylemin üretilmesine kapi aralamiçtir. Bu söylemin toplumsal zihniyeti belirlemesi sorumlu insan anlayiçini kaderci insan anlayiçina ta§imi§tir. ilmi esaslara dayali makul bir söylem yerine insanin yeteneklerini daraltan keskin anlayiçlarin üretilmesine yol açmiçtir.

REFERENCES

1. Ak, A. (2012). Mâtorîdîligin ortaya çikiçi. Büyük Türk Bilgini imam Mâtorîdî ve Mâtorîdîlik,

2. Milletlerarasi Tartiçmali ilmi Toplanti (22-24 Mayis 2009).

3. Barthold, V. (1973). islam medeniyeti tarihi. (izah / Düzeltme: Fuad Köprülü). Ankara: TTK Basimevi.

4. Barthold, V. (2010). Orta Asya: Tarih ve uygarlik. (Çev: Ahsen Batur). istanbul: Selenge Yayinlari.

5. Ebu Hanife, Numan b. Sait (1992). el-Âlim ve'l Müteallim /imam-i Azam'in Be§ Eseri. (Çev: Mustafa Öz). istanbul: MÜiFV Yayinlari.

6. Hâkim es-Semerkandî (h. 1304). es-Sevadü'l Azam. istanbul.

7. ibn Havkal (2014). Süretü'l Arz: 10. Asirda islam cografyasi. (Çev: Ramazan §e§en) istanbul: Yeditepe Yayinlari.

8. Korkmaz, S. (2012). imam Mâtürîdî'nin §ia'ya yönelttigi eleçtiriler. Büyük Türk bilgini Mâtorîdî ve Mâtorîdîlik. istanbul: MÜiFV Yayinlari.

9. Macit, N. (2021). Mâtorîdî dü§üncesinde nakil-akil / Akil-tabiat iliçkisi. Dini hayatimizin temel taçlari: Hanefilik, Mâtürîdîlik ve Yesevilik. izmir: Türk Ocagi Yayinlari.

10. Makdisî, Muhammed b. Ahmed (2015). Ahsenü't Tekâsim. (Çev: Ahsen Batur). istanbul: Selenge Yayinlari.

11. Mâtorîdî, Ebu Mansur (2002). Kitabü't Tevhid. (Çev: Bekir Topaloglu). Ankara: Türkiye Diyanet Vakfi.

12. Mâtorîdî, Ebu Mansur (2005). Te'vilâto Ehl-i Sünnet. (Thk: Mecdi Baslum). Beyrut: Daru'l Kütubi'l ilmiyye.

13. Mâtorîdî, Ebu Mansur (2015). Te'vilâto'l Kur'ân. (Çev. B. Topaloglu / Heyet). istanbul: Ensar Neçriyat.

14. Nesefî, Ebü'l Muîn (2004). Tabsiratü'l Edille fi Usûli'd Din. (Thk: Hüseyin Atay). Ankara: DiB Yayinlari.

15. Starr, F. (2013). Lost Englightenment: Central Asia's Golden Age from the Arab Conquest to Tamerlane. New Jersey: Princeton University Press.

i Надоели баннеры? Вы всегда можете отключить рекламу.