□ывжаы
INTERNA'nONALJOURNAL OF LANGUAGE, LITERATURE AND CULTURE RESEARCHES МЕЖДУНАРОДНЫЙ ЖУРНАЛ JIИ II I ВИСТИЧ EC KU X. ЛИТЕРАТУРОВЕДЧЕСКИХ И КУЛЬТУРОЛОГИЧЕСКИХ ИССЛЕДОВАНИЙ
E-1SSN: 2667-4262
Atif/Citation: Sevindik, A. (2024). Soylu-vahçi tutkusu: Juan José Saer'in "Kimsesiz" romani üzerinden bir okuma. Uluslararasi Dil, Edebiyat ve KültürArapirmalanDergisi (UDEKAD), 7 (3), 629-645. DOI: https://doi.org/10.37999/udekad.1521857
Azem SEViNDÎK*
SOYLU-VAH§i TUTKUSU: JUAN JOSÉ SAER'iN "KiMSESiZ" ROMANI UZERINDEN BiR OKUMA_
OZET
Kultur kavrami uzerine sayisiz tanimlamalar, anlamlandirmalar, yaklaçimlar yigini sôz konusudur. Kultur tarti§malan, arkaik dônemlerin konusu olmaktan ziyade yazinin icadi sonrasina ve daha da ôzelinde modern zamanlara ôzgu bir mesele olmuçtur. Ozellikle Aydinlanma Dônemi'yle baçlayip Sanayi Devrimi ile hiz kazanan "kapsayici" kultur kavramini anlamlandirma sureci çeçitlenmiç, "yuksek kultur", "kôylu kulturu", "çehir kulturu", "halk kulturu", "populer kultur", "kitle kulturu", "alt kultur", "ust kultur" gibi kavramlar tartiçilmaya baçlanmiç, entelektuel zumrede kulturun çeçitli alanlanna yônelik pek çok mesele uzerine kafa yorulmuçtur. Bu tartiçmalann gôlgesinde, sômurgeci kulturlerde, yeni keçfedilen topraklarda yaçayan yerliler "soylu-vahçi" olarak adlandinlmiç ve yaçantilanndaki dogallik uzerinden yuceltici bir tutum dogmuçtur. Avrupali halklar goz onune alindiginda "yerliler", kulturel geliçmiçlik durumlan itibariyle vah§i olarak gôruluyor; diger taraftan insani yapilan ve dogaya, hayvanlara, bitkilere, birbirlerine, ôteki insanlara/kulturlere karçi tutumlan itibariyle ôzlerinde bir soyluluk banndirdiklan kabul ediliyordu. Batili aydinlann bu çeliçkili tutumu, zamanla bir tutku hâlini almiç ve edebî eserlerde kendine yer bulmuçtur. Bu çaliçmada, kulturel bir mesele olarak "soylu vahçi"lik, Juan José Saer'in Kimsesiz romani uzerinden yorumlanmiçtir. Yazann, bu eserinde "soylu vahçi"ligi bilinçli olarak ele aldigi, eserini "kulturluluk-kultursuzluk" meselesi uzerinden kurguladigi, romanin ana karakterinin deneyimleriyle "medeniler ve vahçiler" arasinda karçilaçtirmalar yaptigi anlaçilmiçtir. Bu eserin çôzumlenmesi ile Bati kulturunun "soylu-vahçi" olarak adlandinldigi yerli kulturlere dair gôruç ve tutumlan bir edebî eser uzerinden açiga çikanlmaya çaliçilmiçtir.
Anahtar kelimeler: Kultur, medeniyet, soylu vahçi, Juan José Saer, Kimsesiz, roman.
THE PASSION OF THE NOBLE-SAVAGE: A READING OF JUAN JOSÉ SAER'S NOVEL "THE WITNESS"_
ABSTRACT
There are countless definitions, interpretations and approaches to the concept of culture. Discussions on culture, rather than being the subject of archaic periods, have been a matter specific to the invention of writing and more specifically to modern times. The process of making sense of the 'inclusive' concept of culture, which started with the Enlightenment Period and accelerated with the Industrial Revolution, has diversified; concepts such as 'high culture', 'peasant culture', 'urban culture', 'folk culture', 'popular culture', 'mass culture', 'subculture', 'high culture' have been discussed, and many issues related to various fields of culture have been discussed in the intellectual community. In the shadow of these debates, in colonial cultures, natives living in newly discovered lands were labelled as 'noble-savage' and a glorifying attitude was born based on the naturalness of their lives. As far as European peoples were concerned, 'natives' were seen as savages in terms of their cultural sophistication; on the other hand, they were considered to harbour a nobility in their essence in terms of their human nature and their attitude towards nature, animals, plants, each other and other people/cultures. This contradictory attitude of Western intellectuals became a passion in time and found its place in literary works. This attitude of Western intellectuals became a passion in time and found its place in literary works. In this study, 'noble savagery' as a cultural issue is interpreted through Juan José Saer's novel "The Witnessed". It is understood that the author consciously deals with 'noble savagery' in this work, constructs his work on the issue of 'culturality-non-culturality', and makes comparisons between 'civilized and savages' through the experiences of the main character of the novel. By analyzing this work, the views and attitudes of Western culture towards indigenous cultures, which are called 'noble-savage', have been tried to be revealed through a literary work.
Keywords: Culture, civilization, noble-savage, Juan José Saer, The Witness, novel.
* Dr. Ögr. Üyesi, Selguk Üniversitesi, Edebiyat Fakültesi, Kar§ila§tirmah Edebiyat Bölümü, Konya/Türkiye. E-posta: [email protected] / Asst. Prof. Dr., Selguk University, Faculty of Letters, Department of Comparative Literature, Konya/Türkiye. E-mail: [email protected]
Makale Bilgisi (Article Info): Arajtirma makalesi / Research Article, Makale Gelij Tarihi (Received): 24.07.2024, Makale Kabul Tarihi (Accepted): 25.09.2024
Giri§
Sonsuz tanimlamalar yigini i9erisinde kültür, Özdemir'e göre (2008, s. 99) bir "Imgeler bile§kesi", Ögüt Eker'e göre (2014, s. 27) toplumdaki ortak deger yargilarinin, gelenek ve göreneklerin, sosyal normlarin bir bütünü olarak insanin farkli zaman ve mekanlardaki degi§me/geli§melerle zenginle§tirdigi hayati bir dinamik, Edward Taylor'a göre "Bilgi, inang, sanat, ahlaki degerler, gelenekler ve toplumun bir üyesi olarak bireyin edindigi diger sorumluluklar ve ali§kanliklar/ya§am bigiminin ta kendisi", Levi-Strauss'a göre ise "Evrensel ve kapsayicf (Briggs, 2007, s. 102-103) bir yapidadir.
Kültür kavraminin giki§ noktasi Latince colore mastaridir ve ü9 anlama sahiptir. Buna göre: "(a) topragi sürme, i§leme, sürülmü§ toprak (Latincede cultura), (b) bir yere yerle§mek, orada oturmak (colony, colonia, colonus, kolonist), (c) (sonradan) tapinma, tapma, emek verme, i§leyip geli§tirme, sevme, dini bakimdan bir §eye deger verme anlam boyutlariyla Latincede cultus, Fransizcada culte terimlerini türetmi§tir" (Aksoy 2023, s. 73-74). Deneyimler, eylemler, algilar, etkile§imler, hükümler ile ortaya 9ikan soyut ve somut yaratmalar bütünü kültürün (Sevindik, 2021) önceleri 9ati§malarin, zitliklarin ve uyumsuzluklarin neticesinde, dogayi yenmek, §ekillendirmek, yeniden icat etmek anlaminda kullanildigi anla§ilmaktadir. Kültür, "Insan elinden gikmi§tir, ama anlami dogadan gelir; 'ziraat' (agriculture) ve 'saban bigagi' (coulter) kelimeleriyle ili^kilidir; ilk ba§ta 'giftgilik' ya da 'dogal gelipme göz kulak olmak' anlaminda kullanilmi§tir" (Eagleton, 2019, s. 34).
Dogada i§ler halde olmanin tarihsel geli§iminde birbiriyle kesi§en iki patika oldugu anla§ilmaktadir. ilki insan topluluklarinin ya§amak, büyümek, üremek i9in 'enerji'yle olan ili§kisinin hikayesidir. ikinci patika insanligin evrimsel ve kültürel yolculugudur. Bu patikanin ilk kilometre ta§lari i§lenmemi§ ta§ aletler, antik ocaklar, kirik boncuk par9alaridir. Bu patikada ayni zamanda gözle görülemeyen bir dolu ba§ka kilometre ta§lari da vardir: fikirler, kavramlar, hirslar, umutlar, ali§kanliklar, ritüeller, uygulamalar, kurumlar, kurgular, hikayeler... Bunlar insanligin atalarinin yaptigi i§lerin, kademe kademe edindikleri becerilerin, bildikleri dünyayla etkile§imlerinin ve deneyimlerinin nasil bi9imlendigini de kanitlar (Suzman, 2022, s. 17-18). Bu etkile§imler o kadar kuvvetlidir ki, "Kültürel etkile§imin bir sonucu olarak kültürel kodlaf (Yaman, 2023, s. 3) ortaya 9ikar. Kültürel kodlar, bir toplumun tüm ya§amini düzenleyerek (Diken, 2024, s. 167) ve §ekillendirerek milli kültürü olu§turur ve olu§um ku§aktan ku§aga aktarilir. Bu aktarim sayesinde iki patikanin birbirine yakinla§tigi görülür. ilki insanin ate§i denetimi altina aldigi milyonlarca yil öncesi; ikincisi yakla§ik 12.000 yil önce düzenli olarak yiyecek depolama ve tarim yapma giri§imleri; ü9üncüsü yakla§ik 8.000 yil önce insanlarin kasaba ve §ehirde toplanmaya ba§lamasi, böylelikle bir dizi yeni beceri, bilgi, meslek, i§ ve zanaatin ortaya 9ikmasi; dördüncüsü Bati Avrupa halkinin 18. yüzyilin ba§larinda kadim fosil yakit depolarinin kilidini a9ip enerjiyi o güne kadar görülmemi§ maddi refah kaynagina dönü§türmesi sonucu fabrika ve imalathanelerin ortaya 9ikmasidir (Suzman, 2022, s. 17-19). Bir felaketle tabiatin kar§isinda alet, icat ve binlerce yillik yaratimlarindan, birikimlerinden yoksun, aciz, edilgen bir durumda kalakalmi§ insan "kültürsüzlük" ve "kültürel tecrit" meselesinin vah§i dogasiyla kar§i kar§iyadir.
Kurguda, bir £in köyünde uzun süre yagmur yagmamasi nedeniyle tarimla ugra§an yerle§ik halkin kuzeye dogru gö9 etmek zorunda kaldigi, geride kalan ya§li adam ve onun kör köpeginin (ki ihtiyar da ona Kör diye seslenir) birlikte dogayla ya§am sava§ina giri§tigi Yan Lianke'nin
Günler Aylar Yillar romaninda "kültürsüzlük/kültürel tecrit" meselesi görülür (bk. Lianke, 2020). Romanda, ihtiyar'in sürekli baçini bekleyip suladigi, korudugu "misir fidesi" kültürlenmeyi temsil eder. Doga-kültür-zaman ekseninde "yerleçiklik" kültür, "avci-toplayicilik" ise barbarlik ile iliçkilendirilir. Zira tarim kültüründe insan ektigi §eyin baçini beklemek, tehditler kar§isinda onu korumak, hasat edene degin bitkileri yetiçtirmek zorundadir; yerleçik yiyecek kültürü hareketi kisitlar oysa avci-toplayicilikta ve gôçer-evlilikte durum tamamen farklidir. Ya insan ve yiyecegi (küçük ve büyükba§ sürüleri, av hayvanlari) sürekli hareket hâlindedir ya da insan iklime bagli olarak belli zaman dilimlerinde doganin ona sundugu besinlerin peçindedir. Romanda, ihtiyar geçmiçin hafizasidir. Köyünü terk etmez, bu riski göze almak istemez -"Zira bir tayin edici an olarak risk bilinmedik alanlar açar, bir ba§ka zamani baçlatir" (Dufourmantelle, 2023, s. 15-17). Çünkü olmadik bir yikim barbarliga yeniden dönmek demektir. Ancak muallakta beklentiler de uzun süre solugu tutmak kadar risklidir. ihtiyar, kendisi ve köpegi için yiyecek-içecek çeyler arar ancak köylülerin terkedilmi§ evlerindeki erzak depolarinda tahil kirintilari tükenmek üzeredir, yaban hayvanlarinin yuvalarindaki stoklar bile bitmiçtir, kuyu diplerinde sular kokuyordur. Gelenek, inanç, âdet, zevklerin reddettigi çeyler bile yenir. Yagmur yagacak midir, doga yeniden uyanacak midir? Yalniz birey, artik "Sahipsiz, dili olmayan teröf (Dufourmantelle, 2023, s. 38) olan doganin insafindadir, alikonmuçtur, edilgendir. ihtiyar'in çok da fazla direnemeyerek köpegiyle, dogdugu yerde, kulübesinin önünde, misir fidesinin baçucunda ölmesi bundandir. Ölümlü insan bedeni tabiatla iliçkilendirilir; zira doga gibi diçkilayan, emen, yutan, doguran, fiçkiran, kuruyan, nemlenen insan bedeni çm'Ur ve ruh-beden iliçkisi içinde hem madden hem de manevi olarak doganin bir parçasi olur.
Ana karakterin bir adaya siginmak mecburiyetinde kaldigi Daniel Defoe'nun Robinson Crusoe romani da bu baglamda yorumlanabilir. Homeros'a atfedilen mitik destanlarda da adi geçen, sonrasinda Sophokles'in -Peleponez Savaçi sirasinda Dionysos Festivali'nde sahnelenmi§ tragedyasinda- konuyu yeniden içledigi Philoktetes (MÖ 409) "kültürel tecrit' veya "barbarliga dönü§" durumuna iyi bir örnektir. Tanrisal cezayla yaralanan Philoktetes, kanamasi ve acisindan bagirmasi nedeniyle gemideki askerleri rahatsiz etmi§, bu nedenle hileli bir oyunla Lemnos adasina terkedilmi§, Truva'ya götürülmemi§tir (Sophokles, 2015).
Kültür kavraminin günümüzdeki kullanimi ilk biçiminden bir hayli uzaktir ve anlam çeçitliliklerini bünyesinde taçiyan bir sürece tabi olmuçtur. Asa Briggs de (2007, s. 99) kültür kavraminin kökeninin tarimla ilgili oldugunu belirtir. Kavramin degiçim, yanli§ kullanim ve çeçitlenme dönemiyse on sekiz-on dokuzuncu yüzyillar boyunca, mütevazi yapisindan siyrilarak belli bir millî kültürde onur ve milliyetçiligi destekleyen bir öge oldugu anlayiçindan hareketle, ilerleme, gösteri§ vb. anlamlari karçilar bir biçimde kullanilmasindan kaynaklanmaktadir (Sevindik, 2021).
On dokuzuncu yüzyila gelindiginde dogaya müdahalenin diçinda bireyi de içlemek, çekillendirmek, biçimlendirmek anlaminda "kültür" kavrami mükemmelle§mek, insanligin ve toplumun kendisini mükemmelle§tirmesi olarak yeniden ele alinmiçti. Kültürel geliçimi neticesinde kusursuzlaçacagina, ideal olana eri§ecegine inanilan "medeni insan" böylece beynini ve ruhunu terbiye edebilme sürecine girecek ve bunun bazi dogal sonuçlariyla kar§ila§acakti. Kültür ortami içerisinde gerçekleçen ögrenme eyleminin neticesinde bellekte yer alanlar olarak görülen kültür kavramindan edep, muaçere, çok okumuçluk, üst tabaka yaçantisi, modayi takip etme, yüceltilmi§ hisler ve ince bir sanat zevki gibi kavramlar ve bu kavramlarin çagriçimlari
kastediliyor; bu kavramin diçinda kalan yaratmalar, kabuller ve uygulamalarin kültürlü insanin yapmamasi gereken siradan, bayagi ve soylu olmayan davraniçlar oldugu dü§ünülüyordu (Çobanoglu, 2005, s. 18). Fakat sonrasinda -özellikle yirminci yüzyilin baçlarinda- Tylor'la baçlayan bir anlayiç degiçikligiyle "însanin toplumun bir üyesi olarak edindigi bilgi, inanç, sanat, ahlâk, yasa, görenek ve baçka herhangi bir yetenek ya da aliçkanligi içeren o karmaçik bütüri" (Burke, 2008, s. 41) olarak kültürün anlami yeniden ele alindi, söz konusu unsurlarin tamami dü§ünülerek kültürün kavramsal çerçevesi yeniden çizildi. Bu unsurlar somut kültürel yaratmalar (sanat, mimari, müzik, dans, edebiyat vb.) olabilecegi gibi kültürel yaratmalarin soyut biçimlerini de (davraniçlar, aliçkanliklar, gelenekler, görenekler vb.) kapsiyordu.
Asa Briggs, 1822-1888 yillari arasinda ya§ami§ Matthew Arnold'un genel anlamda zaman ve mekânla sinirlandirilan kültür kavraminin evrenselligini vurguladigini ve "Kültürü, bizi en çok ilgilendiren tüm konularda, dünyada en iyi dü§ünülmü§ ve söylenmi§ sözler hakkinda bilgi sahibi olmak anlamina gelen tam mükemmelligimizin peçine dü§mek" (2007) çeklinde tanimladigini belirtir. Arnold'un bu yaklaçimiyla kültürü edebiyat üzerine temellendirdigi görülür. Fakat Briggs, daha genel bir anlayiçla sosyal eleçtirmenler için kültürün; "Sembollerin, edebiyatin, sanatin, müzigin ve bazilarina göre bunlari §ekillendiren toplumun kurumlarinin, degerlerin ve deneyimlerin araciligiyla belli bir toplumun yaratici ifadesf (2007) olarak görüldügünü belirtir. Sosyal eleçtirmenler özellikle yaratici ifadenin bir nesilden digerine aktarilan kültürel mirasi oluçturdugunu dü§ünmü§ler ve onlar bu yaratici ifadenin hem aktarilmasi hem de korunmasi gerektigini dü§ünmü§lerdir. Bu tür yaklaçimlara dayanarak kültürü §u çekilde siniflandirmak ve incelemek mümkündür: Yüksek kültür, köylü kültürü, kent kültürü, halk kültürü, popüler kültür, kitle kültürü vb. Bu tür yaklaçimlara bakildiginda alt kültürler ve yüksek kültürler §eklinde bir genelleme de yapilabilir. Toplumsal göstergeler ve iletiçim §ekilleriyle ele alinan alt kültür; ya§, ekonomik durum, sosyal sinif gibi faktörler tarafindan belirlendigi dü§ünülen nüfusun sinirli kesimleri tarafindan paylaçilan genel bir ana kültürün varyantlaridir. Yüksek kültürlerin izi bir çekilde §ehirlerden, manastirlardan, üniversitelerden, akademilerden beslenen bir yapida oldugu dü§ünülerek aranmiçtir. Ayrica bu s^eçte, kültür çaliçmalarinda teknoloji, iletiçim ve seyahat baglaminda köylü kültürleri birbirleriyle kar§ila§tirilarak sanayi öncesi ve sanayi sonrasi farkliliklar gösterilmeye çali§ilmi§tir. Kavramsal kelime hazinesi degiçen tarz ve biçimler vurgulanarak yeni anlam kümeleri olu§turulmu§tur. Özellikle yirminci yüzyilda Bernard Rosenberg için "Kitle kültürünün zorunlu ve yeterli nedeni olarak görülen teknolojinin, matbaa sonrasi medya yoluyla halk kitleleri üzerine etkileriyle kitle kültürü degerlendirilmiçtif (Briggs, 2007, s. 99-100).
1. Soylu Vahçi Tutkusu
Avrupa'da halk kültürüne ve bu kültürün mitoloji, törenler, gelenekler, edebî yaratimlar, ya§am felsefesi gibi meselelerine ilginin temelinde, Amerika'nin kefi ve bu yeni dünyaya giden gezginler, din adamlari, sanatçilar ve maceraperestlerin oluçturduklari külliyatin büyük önemi vardir (Çobanoglu, 2005). "Soylu-vah§i tutkusu", 'dogal insan' ya da 'asil vah§i" (bk. Dore, 2016, s. 61-82) meselesi, bu türden bir ötekini ke§if ve ilginin sonucu olarak belirmi§; biz-öteki, kültürlü-kültürsüz, yerle§ik-göçebe, yazmayi bilen-bilmeyen, uygar-barbar gibi ikili karçitlik içeren kavramlar/meseleler bünyesinde temellendirilmiçtir. Bu yaklaçim bilimsel araçtirmalara da kendisini göstermi§tir. Örnegin,
Sikilmi§ dialer, akan gözya§lari, titremeler, büyüyen gözler... Gülümsemelerin ya da somurtmalarin duygulari nasil yansittigini hatta tetikledigini anlamak konusunda Victoria döneminde yaçayan bilim insanlarinda büyük bir ilgi vardi. Özellikle bir bilim insani öne çikmi§ti: Charles Darwin. 1830'larda Darwin, duygulari ciddi ve bilimsel anlamda dikkate deger bir konu olarak görüyordu. Dünyanin dört bir yayindaki misyonerlere ve kâçiflere, kar§ila§tiklari yerel halklarin keder ya da heyecan gibi duygulari nasil ifade ettiklerini soran anketler yolluyordu. Kendi üzerinde de deneyler yapip gülümsediginde ya da titrediginde kullandigi kaslari belirtmeye çaliçiyordu. (Smith, 2023, s. 16)
"Avrupalilar tarafindan avci-toplayici gruplarin 'kefedilmesi'yle birlikte, 'soylu-vah§i' ya§am tarzinin idealize edilmi§ tasvirleri yapilmaya ba§lanmi§ti. 19. yüzyilda Karl Marx ve Friedrich Engels komünizm doktrinlerini geliçtirdiklerinde Amerikan Yerlileri üzerine çaliçan Antropolog Lewis H. Morgan, avci-toplayici topluluklardaki 'ilkel komünizm'den kismen etkilenmiçti (Standage, 2023, s. 56)." Ne var ki "avci-toplayici yaçantisi serbest ve eçitlikçi olsa da bunun her zaman cennetvari bir ya§am tarzi olmadigini söylemek gerekir. Örnegin, bu gruplarda nüfusu kontrol altinda tutmak için yeni dogmu§ bebekler öldürülebiliyordu. Dahasi avci-toplayici gruplar arasinda sonu gelmez çatiçmalar ba§ gösteriyor; bu çatiçmalar katliamlarla, hatta bazi durumlarda yamyamlikla son buluyordu (Standage, 2023, s. 56)." Öyle anlaçiliyor ki bu dönemde araçtirmacilarca asil merak edilen §ey, duygularin modern insanda ve ilkelde nasil olduguydu.
Michel de Montaigne (Denemeler, Yamyamlar Üzerine), Jean-Jacques Rousseau (însanlar Arasinda Eçitsizligin Kaynagi), Jean de Lery (Brezilya ve Amerika Halklarina Seyahatin Hikâyesi), Cizvit Papazi Lifitau (Amerikan Vahçilerinin Adetleri), Giambattista Vico (Yeni Bilimin Prensipleri) gibi pek çok aydin "soylu-vah§ilik" üzerine ilgi göstermi§, somut çaliçmalarda bulunmuç; bu 'ilkel' halka yöneli§in neticesinde Johan Gottfred Herder (§arkilarda Halkin Sesi) ve Wilhelm ve Jacob Grimm (Ev ve Çocuk Masallari) gibi aydinlar, o zamana degin pek de önemsenmeyen halk yaratmalarina kar§i ilgi duyarak derleme çaliçmalarinda bulunmuçlardir.
Gezginlerin ve bilginlerin notlarindan etkilenen Montesquieu ve Voltaire de bazi betimleyici yazilar yazmiçlardir. Edward Taylor ve James Frazer gibi kar§ila§tirmali metotla entelektüel baglamda sistemli çaliçmalar yapanlar da vardi. Bu çaliçmalarda alti çizilmesi gereken kritik nokta 'bütün insanlarin barbarlik içindeki ilk vahçilikten medeniyetin son durumuna dogru evriliyor ya da evrilmi§ olduklari' yargisina dayanan dogrusal bir süreçti. Çünkü vahçiligin bütün çekillerinin tamamen ayni oldugu ve 'medeni' ingiliz ve Fransizlarin atalarinin bugünkünün ilkellerine ve vahçilerine e§it oldugu (yanli§ §ekilde) dü§ünüldü. Avrupali köylüler arasindaki bölük pörçük kalintilarla hâlâ gözlemlenebilen benzer uygulamalarin 'orijinal'leriyle dolu §ekliyle kar§ila§tirilmasi gerekli göründü. (Dundes, 2007, s. 81-95)
ilkel insanlari tanitan yazarlardan kimi bu yerli halklarda Avrupa uygarliginin çocukluk açamasini, kimi de Avrupa ilk Çag Hristiyanliginin safligi ve temizligini görüyor; kimileriyse bu yerlilerin incelenmesi neticesinde klâsik Yunan ve Roma kültürünün oluçum ve geliçim açamalarinin daha iyi algilanabilecegine inaniyordu (Çobanoglu, 2005). Avrupa halk ve aydinlari adina Montaigne "Beni üzen, onlarin yaradiliçlarini yargilarken kendi yanliçlarimiz karçisinda iyice kör kalmamiz" (2012, s. 299) özele§tirisini yapmiçti. Kimileriyse -kurgusal metinlere de
yansir biçimde- tüm bu dü§üncelerin tam zitti bir inanca sahipti. Bu durum son dönem romanlarina bile konu olmuçtur.
Kizilderililerin tam bir masumiyet içinde yaçadiklarini dü§ünenler oldugu gibi onlarin vahçi canavarlar, insan kiligina girmi§ §eytanlar olduguna inananlar da vardi. Karayipler'de yamyamlarin yaçadiginin kefedilmesi bu görü§ü çürütшedi. ispanyollar bu görü§ü, kendi ticari amaçlari ugruna yerlileri acimasizca sömürmelerini hakli göstermek için kullandilar. Çünkü eger karçindakini insan olarak görmezsen ona karçi davraniçinda vicdani kisitlamanin yeri pek bulunmaz. Ancak 1537 yilinda, Papa III. Paul'ün tebligiyle Kizilderililer, bir ruha sahip gerçek insanlar olarak kabul edildiler. Ne var ki tartiçma birkaç yüzyil daha sürdü, bir yandan Locke ile Rousseau'nun 'soylu-vahçi'sinde doruga ulaçirken -ki böylece özgür bir Amerika'da demokrasinin kurumsal temelleri atilmi§ oldu- öte yandan Kizilderililerin kökünün kazinmasi için açilan kampanyayla sonuçlandi, en iyi Kizilderili'nin ölü bir Kizilderili oldugu yolundaki ölümsüz inaniçla. (Auster, 2022, s. 55-56)
Kültürel geliçim yasasi dü§ünülürse ilkeller ayni zamanda bilimsel bir gözlemin mekânik ya da tam tersi bir nesnesel unsurlari ve denekleri olmu§ oluyorlardi. ilgi Amerika'yla sinirli kalmadi; Avrupa ve "Eski Dünya"yi, yani "kendi vahçilerini" de içine alacak bir biçimde araçtirma geni§letilmi§ti. Aydinlarin hükümleri, karçi konulmaz bir biçimde 'ilkel'e duyulan hayranligin derecesini gösterir nitelikteydi. "On altmci yüzyil Fransiz aydmi Michel de Montaigne Denemeler adli eserinde, Jean de Lery Brezilya ve Amerika Halklarina Seyahatin Hikâyesi eserinde yerlilere soylu-vahçi §eklinde bir yakiçtirmada bulunmuçtu. "Bana anlatildigina göre, bu insanlar -yani Amerikan yerlileri- arasinda ilkel ya da barbar denilecek bir §ey yok" (Montaigne, 2012, s. 293), "Herkes aliçik olmadigi çeylere barbar diyor" (Dore, 2016, s. 63) diyen Montaigne soylu-vahçilikle ilgili çunlari söylemekten kendisini alamami§tir: "îlkeliyöneten kanunlar bizimki kadar yipranmiç degildir. Onlar öylesine bir saflik içindedirler ki zaman zaman onlari bizlerden daha iyi yargilayabilecek insanlarin döneminde tanimamiç olma talihsizligi epey canimi sikar. Onlarin dillerinde kesinlikle yalan söylemek, hirs, kiskançlik, iftira, aldatmak, ikiyüzlülük, affetmek gibi kelimelere rastlanmaz" (2012).
18. yüzyildan bugüne teknolojinin geliçimi, sanayileçme, §ehirle§me, kültürel degiçimler, Walter Benjamin, Gustav Struve, David Skrbina, Samuel Alexander, Ted Kaczynski, Herbert Spencer, Frederic Gros gibi kimi aydinlari "modern/olumlu barbarlik", "yabanilcilik", "eko-anar§izm ve eko-sosyalizm", "açik ve kapali toplum", "hazir rezerv olarak doga", "gönüllü yoksulluk", "ritüel, §enlik, festivallerin güncellenmi§ anlayiç ve eylemlerle yeniden belirlenmesi", "insan/ligin karbon ve dijital ayak izleri", "halk bilgeligi", "kültürel bellek", "arzu, egitim ve ihtiyaçta basit/basitle§tirilmi§ ya§am", "vah§i demokrasi", "hayvan haklari", "yapay veya yeni ihtiyaçlar", "dogadan kopuk deneyimsiz insan/veya deneyim yoksulu modern insan", "kiçinin kendine ait olmayan deneyimleri yaçamasi, anlatmasi, yazmasi", "Lebensform/ya^am reformu", "imtiyazli mekanlar", "yeniden güncellenen halklar", "paldir küldür yaçamak", "yava§ ya§am", "§imdiki zamanin kutsiyeti", "nesneleri yeniden anlamlandirma", "(ham)maddenin gizli sirlarini ve zenginliklerini kefetme", (Brillaud, 2021) "sanal gerçeklik", "sanal ya§am", "dijital kültür", "dijital tufan", "dijital bilgi yigini", "makine ve teknoloji ahlaki", "teknolojik zorbalik", "teknofobi", "kültür endüstrisi", "nesnelerin mahrem dili", "çeylerin/nesnelerin sosyal ya§ami", "(ham)maddenin gizli sirlarini ve zenginliklerini kefetme", "yava§ yemek", "yava§ yaçamak", "sakin ve yava§ §ehir (hareketi)", "gürültü yoklugu", "sürdürülebilir turizm/kalkinma", "yerel
farkindalik", "dogal ve yapay müzeler", "eko-müzeler", "ya§ayan-ara zamanli-sabitle§mi§ folklor ürünleri", "yaçayan insan hazineleri", "somut olmayan kültürel miras", "elektronik erkil nesil", "deneysel sanat", "postmodernizm", "post-truth" ile "mikro-özgürlük, erteleme özgürlügü, parantez içine alinmiç mutluluklar, sadeligin büyüsü, kurallari çignemenin çekiciligi, yabanin çagrisi, dürtülerin ilham vericiligi, benlikle buluçma ve kayip kimlikle buluçma, basit hazlarin kefi, toplumda biri olma zorunlulugu, çürümщ, kirlenmiç, yabancilaçtiran medeniyet, gôçebe dilencilik" (Gros, 2024, s. 11-15) gibi meseleler üzerine kavramlar ürettiler. Yine "Eski flamalar altinda yeniden radikalleçen yeni hareketler ve günümüz insanlarinin güncel ilerleme/yaçamla mücadeleyle ba§a çikmak için fiziksel veyapsikolojik evrimsel düzeyini tamamlamiç olup olmadigi, entelektüel yeter(siz)lik, "zamandan ve mekândan siyrilmayi saglayan çeylerle hizdan uzaklaçmak" (Gros, 2024, s. 12) üzerine de dü§ündüler. Bu dü§üncelerden bazilari açikça kimi topluluklarin ya§am felsefesine yönelik hayranlik ifadeleri içermekteydi. "Kaczynski, yumuçak baçli hayalperestler, tembeller ve çarlatanlar dedigi kiçilere karçi çikti, ilkel insanlarin teknolojinin yarattigi kronik stresten bizim kadar etkilenmediklerini, ilkel pratiklerin çevreyi bizimkiler gibi yok etmedigini ve hepsinden önemlisi ilkel toplum üyelerinin bizim yaçadigimizdan çok daha özgür hayatlar yaçadigini iddia etti" (Brillaud, 2021, s. 142). "Yanliç kullanilan sözler nasil da çogu kez yanliç dü§üncelere yol açiyof" diyen Spencer, bu cümlesiyle, baçkalarina acimasizca davranip ayni zamanda onlarin barbarligindan dem vuran 'medeni insanlar'in gözle görülür ikiyüzlülügünü vurguluyordu (Suzman, 2022, s. 5б).
Bati kültür tarihinde "vahçilik" kavraminin ilk olarak Antik Yunan ve devaminda Roma imparatorlugu dönemlerinde atildigi, bunun temelindeyse emperyal bir anlayiça sahip bu kültürlerin uzak-yakin kolonilerindekileri, sömürge ve ticaret hinterlandindaki halklari veya tümüyle yabanci toplumlari "ötekilik" perspektifinde degerlendirmeleri sonucunda oluçtugu anlaçilmaktadir. Bir örnek olarak; MÖ 5-6. yüzyillardan kalma çömlek buluntularindaki resimlerde öteki halklarin karikatürize edilmesi durumu kolaylikla fark edilir. Francois Vazosu'nda Kalydon domuz avi; Akhilleus'un Patroklos için düzenledigi ünlü cenaze töreni; Thetis'in dügününe i§tirak eden tanrilar alayi; Akhilleus ve Troilos'un bizzat kendisi; kimi hayvanlarin mücadeleleri ve Pigmelerle turnalar arasindaki komik, tuhaf ve dikkat çekici bir sava§ tasvir edilmiçtir. Arkesilas KadehVnde Silphion ticareti resmedilmiçtir. Burada sivri çapkasi, ucu sivri ve kalkik pabucuyla gururlu bir kral; var g^leriyle çaliçan ölçücü ve yükleyiciler; selviçe ve terazi; tasviri süsleyen hayvanlar vardir. Bunlar panter, balikçil, maymun, kertenkeledir. Koçan, bagiran, el kol hareketleri yapan Kyreneliler ku§u andiran sivri yüzleriyle karikatürleri animsatirlar (Friedell, 201, s. 107). Söz konusu arkeolojik buluntularda resmedilen halklar, oldukça dikkatli gözlemlerle, gururlu ve merak uyandirir bir biçimde tasvir edilmiç, zanaatkarlar ve sanatkarlarca kiyafetlerine, duruçlarina, hareketlerine, yaçam biçimlerine duyulan bir tür hayranlik sonucunda ele alinip yorumlanmiçtir.
"Ötekilik" yerleçiklik, ekip biçme, kentleçme, düzen, doga karçisinda insan kapasitesinin kullanimi, bilginin ne çekilde üretilip aktarildigi, kolektif hafiza, yazili kültürün edinilmesi ve yazinin kullanim alanlarina bagli olarak yazili hukuk, edebiyat, egitim sistemi ve arçivcilik, dilin kullanimi, yeme içme pratikleri, ritüel-§enlik-festivallerde gerçekleçtirilen aykiri eylemler, yabanil inanç sistemleri, sosyal normlar, nihayetinde bütüncül bir anlamda halklarin yaçam felsefesi meselelerinde beliren zitliklar neticesinde ortaya çikan bir meseledir.
Yakin dönemlerde Avrupa'da, özellikle cografi keçiflerin gerçekleçmesiyle beraber "vah§ilik"in giderek romantik bir anlayiçla tüm yönleriyle yeniden ele alinip yorumlandigi görülmektedir. Bunun temel nedeni kültürün ve gelenegin sorgulandigi modernizm hareketleridir. Bununla birlikte yazinin icat edilip kullanildigi, doganin tam ortasinda ve onu belli ö^ülerde tahrip ederek toplu yaçam alanlarinin oluçturuldugu, ticaret ve savaçlar neticesinde öteki kültürlerle bilgi ali§veri§lerinin yaçandigi Antik dönemlerde de "vahçilik" belli açilardan ya ele alinmi§ ya da Kiniklerde oldugu gibi bizzat yaçanmaya çali§ilmi§tir. Bu yönelime bazi dini yönelimler ve onlarin tarikatlari, felsefi hareketler de eçlik etmiçtir. Ancak "vahçilik" meselesinin kavramsal olarak ele aliniçi yine modern zamanlara rastlar.
Modernleçme bir ütopya olarak tasarlanmiçtir. Ancak günümüzde bu ütopya bireyin yalnizlaçmasi, dogru olarak dayatilan/sunulan §eylerin §üpheli hâle gelmesi, iç içe geçmi§ anlamsizliklar, belirsizlikler, bütüncüllüklerin terk edilmesi, savaçlar, adaletsizlikler, haksizliklar, dogadan ölçüsüzce kopu§, bitki ve hayvan türlerinin yok oluçu, erdemlerin terk ediliçi, kurgulanmiç düzenekler içinde bir hayata mahkûmiyet gibi pek çok açidan bir distopyaya dönü§mü§tür. Modernleçmenin getirdigi distopik ortam geçmiç kültürel birikimlerden yoksun "modern vahçiligin" oluçmasinin önünü açmiçtir.
insanlar için kültürlenmenin içindeki vahçilik belirtileri çekici olabilmektedir. Kirsalda iletiçim amaciyla (haberleçmek, hayvanlari kontrol etmek, oyun kültüründe, dügünlerde) bagirmak özgürce gerçekleçtirilebilir ama çehirlerde bu daha sinirli zamanlarda, özel mekân ve anlarda yapilabilir. Hard rock konserleri ve konserlerde bagirma, pogo yapma, katilimcilarin bir kaos içinde soyunmalari, birbirlerine toslamalari vb. uygulamalar buna örnektir. Kentlerde baçka "vah§ile§me" örnekleri de siralanabilir:
Sokak sanatlarinin bin bir yüzü ve bunlarin özgün imajlari; spor salonlarindaki çe§itli aletlerle dogadaki eylemleri hatirlatir bir biçimde bedeni zorlama; kafes dövü§leri, boks müsabakalari; talk §ov programlarinda bir kabile reisi vakuruyla davranan (matrak, eglenceli, kurnaz, zeki, lafebesi ya da küstah) sunucularin katilimci kitleyi açagilayici üslup, tutum ve davraniçlari; futbol taraftari kavgalari ve bunlarin çiddet içerikli küfür, tezahürat, çarkilari; lüks restoranlarda (özellikle steakhause''larda) egitimli §ef (gastronom), a§çi, usta ve garsonlarin çig et ürünlerine karçi yaptiklari "görgü di§i" muameleler, restorana gelen mü§terilere açirilik içeren eylemlerle sunumlar yapmalari; sosyal medya fenomenlerinin (ya da dijital eçkiyalar) fark edilmek, dikkat çekmek, statü elde etmek, çe§itli deneyimler yaçamak, para kazanabilmek adina gerçekleçtirdikleri dijital mecra paylaçmalari (trollemeler, e§ek çakalari, kiçkirtma videolari); §ehir içi çeteleçme ve mafyalaçma hareketleri, bunlarin Köroglu, Robin Hood, Polat Alemdar benzeri tiplerine karçi duyulan hayranlik, taklit ve özenti; modern hukuk karçisinda her türden halk hukuku uygulamalari (belki de buna grup, cemiyet, cemaat hukuku da denebilir); yeralti edebiyatinin pornografik içerikleri; siyaset dilindeki sertlik; karnaval ve festivallerde kiyafet, eylem ve danslarda açiriliklar; tehlikeli ve hayvan haklarini hiçe sayan sirk gösterileri; lunaparklardaki gerilim ve tehlike seviyesi yüksek oyuncaklari ve oyun alanlarini deneyimleme arzusu; sinema sektöründe (korku filmleri gibi) klasik kurgu biçimlerinin diçina çikan her türden tasarimlar.
2. Kimsesiz Romaninda "Soylu-Vahçi Tutkusu"
Suriye göçшeni bir ailenin çocugu olarak Arjantin'in Santa Fe eyaletinde dogan Juan José Saer'in Kimsesiz romani, "soylu-vah§i" tutkusu baglaminda ele alinabilecek, oldukça dikkat çekici bir kurgusal yapittir. Romanin konusu §öyle özetlenebilir:
Hindistan'a gitmek isteyen bir gemi ve mürettebat, henüz hedefledikleri yere ulaçmadan bir kiyiya yanaçirlar. Orada hiç de ummadiklari bir §ey bailarina gelir. Yerlilerin saldirisina ugrami§lardir. Pusuya dü§mü§lerdir. Tüm bu mürettebat içerinde sadece bir kiçi hayatta kalir: Bu ki§i romani birincil agizdan okura anlatan ki§i, yerlilerin kendisine def-ghi adini verdigi bir gemi tayfasidir. O, yillarca kabilenin içerisinde ya§ar, bu zaman diliminde 'kendisine benzer hiçbir insanla kar§ila§maz', bu 'ilkel' kabilenin dilini, kültürünü, diger ba§ka durumlari ve §eyleri dikkatler gözlemler, belki de insanin özünü kefeder. Onlarin yediklerini yer -ki insan eti yemek de buna dahildir-, giydiklerini giyer. Uzun bir süre sonra kabile onu bir kanoya bindirip nehre salar. Bir süre sonra dü§sel bir dünyadan uyanir gibi kahraman gözlerini açinca o bölgeye ugrami§ baçka gemicilerle kar§ila§ir. Yerlilerden biri sanilir ve öldürülmekten son anda kurtulur. Artik eski dilini dahi unutmuçtur. Kendisini zar zor ifade eder. Denizciler yerlilere karçi saldiri hazirligindadir ve çiddetli bir taarruz ile kabileyi yok ederler. Sahne oldukça dramatiktir. Kahramanimiz olanlara oldukça üzülse de daha sonra gemicilerle ispanya'ya döner, orada bir manastira yerleçir. Manastirda Yunanca, Latince ve diger bazi çeyleri ögrenir. Onu egiten hocasi bir av kazasinda ölünce o da ata biner ve amaçsizca diyar diyar dolaçmaya koyulur. Çöpten beslenir, kimi zaman çok agir içlerde çaliçir. Bu esnada içleri çok da iyi gitmeyen bir gezgin tiyatrocu grubuyla kar§ila§ir. Onlar bir teklifte bulunurlar. Teklifi kabul eden kahramanimizin yaçadigi deneyimler komedya temsili olarak, bazi yerlerde ise pandomim §eklinde oynanir. Onun rolü kendisini oynamaktir. Konu halk tarafindan çok ilgi çekici bulunmuçtur. iyi para kazanirlar. Kahramanimiz kazandigi parayla bir yere yerleçmeye karar verir ve orada bir matbaa kurar. Halkin, krallarin ve diger çevrelerin begenisini kazanan oyunu artik oynanmiyordur. i§te kahramanimiz manastirda aldigi egitimden, ögrendigi dillerden, yaçadigi deneyimlerden sonra artik 'kültürlenmi§' bir birey olarak sakin bir yerde ancak geveze bir kafayla 'soylu-vah§i', 'kültürlü-kültürsüz' kar§ila§tirmasi yapmaya koyulur. Zihnini kurcalayan sorular oldukça basittir: Soylular/kültürlüler mi yoksa vah§iler/kültürsüzler mi... Hangi halk toplulugu daha dogru, anlamli, gerçekyaçar? Hangi topluluk daha insancildir? Hangisi dogaya, hayvanlara, insanlara karçi daha saygilidir? Hangi halk toplulugu yaçamin gizini, sirrini çôzme yolunda daha öndedir? Bu bir yandan da insanligin karanlik yanlari, kusurlu kültür ögretilerine karçi bir duruçtur. Modern dönemlere kadarki erkeklik, erkekligin tarihiyle, kendini medeni olarak tanimlayan vahçi adam ve kültür, medeniyet, gelenek gibi sorunsallari hiç tarti§mayan yabani adamla da ilintilidir. "Vah§i adamin vah§i hâli ruha, yeryüzüne ve insanliga büyük zararlar verir" (Bly, 2024, s. 10-11). Sorunlu kültürel kodlara ve yarali bir bilince sahip olmasina ragmen vahçi adam kendisini incelemeyi, sorgulamayi, suçlu görmeyi reddeder; Avrupali medeniler gibi. Dogaya, insanlara, hayvanlara ve kendine kar§i sürekli bir sorgulama halinde olan ise yabani adamdir; ilkel halklarin soylu-vah§ileri gibi. Yabani adam acimasiz degil kararlidir; uygarlik karçiti da degildir ama onun içinde büsbütün yok olmayi kabul etmeyendir.
Beklenmedik bir gafil avlanma söz konusudur. Yerliler, pusuya dü§ürüp öldürdükleri denizcilerin eçyalari, yani 'medenilerin' maddi kültür unsurlari için kavga ederler. Bu durumun ortaya çikmasi aslinda "yerle§iklik"le ilgilidir. "Avci-toplayici gruplarin konar-göçer bir ya§am
sürmesi, göçmek ve yer degiçtirmek zorunda kaldiklari zaman her çeylerini yanlarina almalari durumunu gerektiriyordu ... Her §eyi taçimak zorunda kalmak, mal biriktirmelerini engelliyordu. Araç-gereçler ortak maldi ve herkes tarafindan serbestçe kullanilmaktaydi. Bu zorunluluk besin için de geçerliydi. Kampa yiyecek getiren ki§i, yiyecegi herkesle paylaçmak durumundaydi. Bu kural kitliklara kar§i bir sigorta i§levi görüyordu (Standage, 2023, s. 51-52)." Bu durum yerleçiklerde biraz farkliydi. Her türlü malin kontrolü sinifsal üstünlük, zenginlik, iktidar ve guç demekti. "Kaynaklari ele geçirilmesini temel alan rekabet, hem kaynaklarin a§iri sömürülmesine yol açabiliyor, hem de mülkiyet üzerine çikan anlaçmazliklar grubun parçalanmasiyla sonuçlanabiliyordu (Standage, 2023, s. 53)." 15. yy'da Yeni Dünya'nin, yani Amerika kitasinin paylaçiminin ispanyollar ve Portekizler üzerinde yarattigi sorunlar, bu türden bir ayriçmanin neticesinde ortaya çikmiçtir:
Derken, degiçik yerlerde, kaptanin ve arkadaçlarinin -nereden getirdiklerini bilmedigim-kiçisel eçyalari zuhur etmeye baçladi: giysiler, bir migfer, bir kiliç, madeni paralar. Herkes görmek, dokunmak, eline almak istiyordu onlari. Bir yildan kisa bir sürede, çok eski yadigârlar gibi, eski püskü, pejmürde bir görünüme bürünmü§lerdi. Onlara kisacik bir süre dokunma ayricaligini edinmek ugruna kavgalar edildi, hatta kan döküldü. Tanimadigim ama kaynaginin kestirilmesi kolay nesnelerle kari§mi§ hediyeler: madalyonlar, taçlar, biçaklar, iyice peydahlanmiç, sararmiç, insan ya da hayvan kemiginden ... zar zor ayirt edilebilen tahta parçalari... (Saer, 2021, s. 71)
Romanin bir yerinde, çig çig et yiyen, ilginç görünü§e ve geleneklere sahip yerlilerin 'insan olup olmadigi' dahi tartiçmaya açilir: "Kimilerine göre onlar insan degillerdi; kimileri, insan olduklarini ama Hristiyan olmadiklarini söylüyorlardi; çoguna göreyse, Hristiyan olmadiklari için insan da degillerdf" (Saer, 2021, s. 98).
Rene Grousset Bozkir Imparatorlugu adli çaliçmasinda kültürel açamalar paradigmasina bagli olarak halk topluluklarini siniflandirir. Birinci (ve en üst) sirada kültür meydana getiren medeni topluluklar vardir. Bunlar Bati Avrupa halklari; yani Anglo-Saksonlar ve onlarla uyumlu topluluklardir. ikinci sirada barbarlar vardir. Bunlar çehirler kurmamiç, tarimsal faaliyetle dogayi ehlile§tirmemi§, yagmaci göçebe topluluklardir; Türkler ve Mogollar gibi. ^üncü sirada vahçiler vardir; Afrika kabileleri gibi. Bunlar ne yazisi ne de tarihi olan halk gruplaridir. (bkz. Grousset, 2022) Bu siniflandirma tartiçmalidir, ama öyle anlaçiliyor ki, yerleçik yaçama geçmiç, §ehirle§mi§, demokrasi geleneginden haberdar ve yaziyi kullanan kültürler, "vahçi" veya "barbar" olarak gördükleri "öteki halklar"a karçi tarihin hemen her döneminde bir merak, araçtirma, inceleme çabasina girmiçlerdir. Bu merakin çe§itli sebepleri olabilir; din gibi. Örnegin, Cizvit papazlari, Hristiyanligi yaymak için 14. yüzyilda Karpat Daglari civarinda yaçayan Kuman Türklerinden atasözleri derlemiçler; bunlari Almanca, Fransizca ve Latince olarak kaydetmiçlerdir. Vatikan Kütüphanesi'nde muhafaza edilen Codex Cumanicus adli bu derlemede papazlarin asil amaci kendi dinlerini yaymadan önce Hristiyan olmayan bir 'barbar kavmin' (ötekinin gözünden vahçi bir halkin) geleneklerini ve yaçam felsefelerini anlamak olmalidir. Kimsesiz romaninda da buna benzer bir bölüm bulunur. Rahip Quesada kahramaninin yerliler ile ilgili verdigi yanitlari not eder, kimi zaman ayrintilari atlamamak için sorulari tekrar tekrar sorar, 'Kimsesizin Hikâyesi adini verdigi bir inceleme yazisi yazar: "Nasil bir yönetim biçimleri var? Özel mülkiyet var mi? Hacetlerini nasil gideriyorlar? Ürettikleri çeyleri komçu kabilelerle takas ediyorlar mi? Müzisyenleri var mi? Ya da dini inançlari? Kollarinda, burunlarinda, kulaklarinda ya da
vücutlarinin herhangi bir yerinde takilar var mi? Yemegi hangi elleriyle yiyorlar?" (Saer, 2021, s. 98)
Yerliler hakkinda Peder'in görü§leriyle kahramanin görü§leri bazi noktalarda kesiçir. Ancak bu daha insancil bir yaklaçimdan ziyade dinî bir algiyla ilgilidir:
Bir seferinde, arkadaçlariyla yaptigi toplantilarin birinde, gülümseyerek ve baçini hafifçe sallayarak, gülümseyerek ve baçini hafifçe sallayarak, yerlilerin Âdem'in çocuklari olduklarini, gayrimeçru olmalarinin bunu degiçtirmedigini söyledigini duydum; onun indinde, yerlilerin insan olduklari anlamina geliyordu bu ... Benim için §u yeryüzünde, o yerlilerden daha insan birilerinin olmadigini, oradan geri gönderileli beri, Rahip Quesada diçinda, insan sözcügünün yalnizca aliçkanlik ya da görenek nedeniyle yakiçtirildigi tuhaf, sorunlu yaratilardan baçka bir §eye rastlamadigimi dü§ünmü§tüm. (Saer, 2021, s. 98-99)
Yerlilerin def-ghi dedigi anlatici kahraman için 'vahçilerin' oldugu topraklardan, onlardan uzak olmak ilk baçlarda dayanilmaz bir çile gibidir. Onun siki egitiminde geçirdigi evreler açikça 'kültürlenme'nin süreçleridir:
Diçarida olmaya, gerçek sessizlige ve yalnizliga aliçkindim ben. Oradaki hareketlilik rahatsiz ediyordu beni. Öte yandan, topluma kazandirmasi beklenen din egitiminin, benim için duygusuz sözcüklerin tekdüze gürültüsünden, sonuçsuz bir güdümleme çabasinin törensel yineleniçinden öte bir anlami olmadigini sezinlemiçti peder. ilk günlerde, Latince reçetelerle içimdeki çeytanlari kovsun diye, bir papaz yardimcisina havale edilmiçtim . Ona hizmet etmeye odasini toplamaya baçladim. Yava§ yava§ okuma yazma ögretti bana. Dünyaya daha yeni geldigimi, annemin karnindan az önce çikmiç gibi çirilçiplak oldugumu söyledi bana. (Saer, 2021, s. 100)
Kahramanimiz kumpanyalardan kazandigi parayla bir matbaa kurar. Artik dü§ünmeye, 'vahçileri' anlamaya, bir kar§ila§tirma yapmaya yönelik daha fazla firsati ve zamani vardir. Romanin kimi yerlerinde eski deneyimlerini sava§, ölüm, yaçam anlayiçi, psikolojik tutum gibi durumlar üzerinden sikça yorumlar:
Cani çektigi için kötülük yapan insanlar degillerdi onlar. Yilda bir kez §a§maz bir ustalikla gerçekleçtirip avlariyla geri döndükleri sefer bir yana, pek az savaçirlardi; savaçi kiçkirtan taraf asla kendileri olmazdi. §enlikleri için avladiklari kurbanlara musallat olan komçularinin saldirilarina karçilik verirlerdi yalnizca. §enlikleri için yaptiklari seferler sava§ degil, av seferleriydi. Savaççi degil avciydi yerliler. Kana susamiç bir taçkinlik degil, gereksinimdi onlari sefere yönlendiren §ey. Savaççi halklara aciyorlardi onlar, sava§ egiliminin bir nevi hastalik oldugunu dü§ünüyorlardi. Beyhude bir çaba, akilsiz varliklarin kötü bir aliçkanligi oldugu kanisindaydilar savaçin. Onun kan dökücü yani degildi onlari tedirgin eden §ey; savaçin yol açtigi savurganlik, israf ve kargaçayi reddediyorlardi. Kendilerine saldirildiginda yaralilarin, ölülerin olmasindan çok saldirinin yol açtigi düzensizlikten, maskelerinin yanmasindan, kap kacaklarinin kirilmasindan, gereçlerinin kaybolmasindan ve sergilenen rezillikten yakiniyorlardi. Pek zorlanmadan iyi savunuyorlardi kendilerini; çevredeki kabileler onlardan korkuyor ya da onlara saygi duyuyor olmaliydilar. Dü§man kabileye mensup tutuklu ve yaralilarin içini, eziyet etmeksizin ve merhamet taslamaksizin çabucak bitiriyor, onlarin silahlarina ve takilarina el koyuyorlardi. Bazen kafalarini kesiyor, sonra nehre atiyorlardi. Çatiçmadan sonraki temek
kaygilari, ortaligin temizlenmesi ve düzenlenmesiydi. Ortaligi süpürüp yikiyor, kap kacaklarini ve maskelerini onariyorlardi; öyle ki ertesi gün ölümün, yanginin, kargaçanin kisa bir süre önce köyü kasip kavurduguna hiç kimse inanmazdi. Yok olup gitmelerine yol açan §ey bu kili kirk yaran halleriydi belki de... Yerliler için hiçbir anlam ifade etmiyordu ölüm. Hayat ve ölüm birbirlerine denk gelen çeylerdi onlar için; insanlar, nesneler ve hayvanlar, canlilar ve ölüler, ayni boyutta birlikte var olan §eylerdi... Öbür dünya bu dünyanin bir parçasiydi; ikisi bir ve ayni §eylerdi. her kabile, komçu kabilenin âlemiyle en k^ük bir temasi olmayan biricik, benzersiz ve sinirsiz bir evrende yaçiyordu. (Saer, 2021, s. 110-113)
Yerlilerin yabancilar üzerine dü§ünceleri, kültürlenmeyle ilgili unsurlar üzerine takindiklari tavirlari, keyif algilari, eglenme biçimleri, dünyayi kendi pencerelerinden yorumlama biçimleri de roman kahramani açisindan dikkat çekicidir:
Yabanci ya§am tarzlari gülünç ve saçma geliyordu onlara... Çiplak ya da giyinik dolaçmalari, takiyi dudaklarina, boyunlarina ya da burunlarina takmalari, kil çadirlarda ya da ta§ evlerde yaçamalari, bazi otlari içmeleri, altin ya da degerli ta§ biriktirmeleri, kanoyla ya da yürüyerek yer degiçtirmeleri, bitkilere, yerlere ya da atalarina tapinmalari, boylarinin kuzeye dogru gittikçe kisalmasi güneye dogru gittikçe uzamasi, bariççi ya da savaççi olmalari, bütün bunlar e§it ölçüde aptalca, beyhude, saçma geliyordu yerlilere. Onlar dünyanin merkezindeydiler; digerleri, belirsiz ve biçimsiz olanlarsa, dünyanin çevresinde. (Saer, 2021, s. 110-113)
Doga-insan çatiçkisi, kültürü oluçturan, çekillendiren, belirleyen çok önemli bir unsur; hatta mitik yaratmalarin ana kaynaklarindan biridir. insanlar bu mücadele neticesinde yaçam çekillerini belirlemiçler, besin pratiklerini düzenlemi§ler, virüslerle mücadele etmiçler, örf, âdet ve hukuklarini §ekillendirmi§lerdir. Romanin kimi yerlerinde dogum-ölüm, obje-nesne, degiçim-duraganlik, kadin-erkek, kelime ve kavramlar, mekân, oyun, av, ritüel, erginleçme, rüya, ani gibi meselelerle ilgili bazi antropolojik tespitler dikkat çekicidir:
Doganin zorlu yasalari onlari hirpaliyordu. Dünyayla yan yana var olarak guç kazanmak yerine, onunla bütünle§erek, oluçturduklari mü§terek belirsizlikle zayif dü§üyorlardi... Onlar için objenin temel niteligi, bel baglanamaz oluçuydu. Objenin var olmasi, tek ba§ina mevcudiyetini saglamiyordu. Söz gelimi bir agacin kendisi, mevcudiyetini kanitlamaya yetmiyordu. Tek baçina daima gerçeklikten yoksundu... Diçarisi onlarin temel sorunuydu. Kendilerine diçaridan bakmayi isteseler de beceremiyorlardi. Bense, belirsiz ufuktan çikagelmiçtim. Kimi zaman nasil yaçadiklarini kestirebilmek için uzun süredir izliyordum onlari. Ba§ka her §eyden daha fazla bu dünyada olduklari izlenimi veriyorlardi; imrenilesi §eydi bu. Yeterince sevinçli olmamalari ve hirçinliklari, bu genel uyumlari sayesinde, mutlulugu ve ne§eyi gereksiz bulmalarindandi. Olmak ve bulunmak anlamlarini karçilayan sözcükler yoktu o dilde. Bunlara en yakin sözcükler gibi olmak, andirmak anlamina geliyordu. Tanim edatlari da yoktu dillerinde... (Saer, 2021, s. 115-120)
Yerlilerin olu§, ödev ve görevler, bo§ zaman algisi, degiçim, dönü§üm, devamlilik ve yenilenme, kaygilanma, iyilik ve kötülük gibi unsurlar üzerine gerçekleçtirdikleri tavirve algilari, romanda onlarin dikkat çekici ve ayirt edici yönler olarak vurgulanmiçtir:
Yerliler için her §ey gibiydi, andiriyordu, hiçbir §ey kesin degildi. Objelerin görünü§ü, her §eyden önce, var olmayiçin alanina yerleçtiriliyordu... Bütün olanaklari zorlayarak, belirsiz ve degiçken dünyaya direnmek istiyorlardi. Bildikleri yegâne dünyayi canla baçla korumaliydilar. Ev içleriyle kadinlar ilgileniyor, erkeklerse onarim içlerini yapiyorlardi. Pek az dinleniyorlardi. Her degiçim telafi edilmeli, kaybedilen her §eyin yerine konulacak yedegi olmaliydi. Topluluk, biçimsel olarak ve sayica, her zaman açagi yukari ayni olmaliydi. O nedenle biri öldügünde kaygiyla ilk dogumu bekliyorlardi; bir talihsizlik bir hoçnutlukla telafi edilmeliydi. Öte yandan, hoçlandiklari bir §ey oldugunda, bailarina durumu dengeleyecek, katlanilabilir bir kötülük gelene kadar huzur bulmuyorlardi. (Saer, 2021, s. 115-120)
Romanin sonuna dogru yerlilerin 'medeniler tarafindan' kirilip geçirilmeleri -yani katledilmeleri- dramatik cümlelerle verilir. Onlar anlaçilmadan, bilinçsizce öldürülmü§lerdir. Saldirganlar gerçekten ne yaptiklarinin, anlayamayacaklari derecede soylu özelliklere sahip bu vahçi insanlari, onlarin kültürünü, hafizalarini, bellegini yok ettiklerinin farkinda degildirler:
Askerler ateçli silahlariyla birlikte büyük nehrin üzerinde ilerlerken ölümü degil, adsiz olani getiriyorlardi. Güvenilir yegâne mekân, karanligin kabarmasiyla sular altinda kaldi. Bozguna ugrayan yerliler, dünyanin saf, lekesiz yakasinda olamayacaklardi artik. Ama dü§erken, kendileriyle birlikte, kendilerini kirip geçirenleri de sürüklediler. Onlar diçarida olanin tek dayanagi olduklari için, diçarida olan, onlarla yok oluyor, kendisi var olmayiçta tasavvur edenlerin imha edilmesiyle iskartaya çikariliyordu. Onlari katleden insanlarin asla anlayamayacaklari §ey, kurbanlariyla birlikte kendilerinin de bu dünyayi terk etmi§ olduklariydi. Onlari vahçi diye adlandirmak cehaletin kanitidir; onca sorumlulugu taçiyan o insanlara vahçi denilemez. (Saer, 2021, s. 120-121)
Kültürlerde ad alma veya ad verme gelenekleri farkliliklar arz edebilir. Ad alma, aile üyelerinden biri tarafindan gerçekleçtirilebilecegi gibi topluluk tarafindan da verilebilir. Zamansal ve topluma katilim açisindan da ad almada farkliliklar görülebilir. Bebegin dogumunun hemen ardindan ya da belli bir kahramanlik veya olay sonrasi ad aldigi da olur; Dirse Han oglu Bogaç Han boyunda kahramanin bir bogayi alt etmesi sonrasinda ad almasi, kahramanlik sonrasi alinan ada bir örnektir. Sophokles'in Kral Oidipus tragedyasinda dogan bebek, bir kehanet sonrasi lanetli görülür, ayagina §i§ saplanir ve ormana birakilir. Bebek Oidipus'tur; anlami ise §i§ Ayak'tir. Akha-Truva savaçi on yil, eve dönü§ de on yil sürer. Bu dönü§ yolculugunda Odysseus'un ba§ina olmadik içler gelir. Baçina gelecekleri biliyormuççasina Odysseus'un adini daha bebekken dedesi koyar; anlami Çileli'dir. Âçiklarin, rap yildizlarinin, popüler kahramanlarin (futbolcular, sanatçilar, çizgi film karakterleri vb.), haydutlarin, katillerin, elektronik kültür ortaminda chat yapan kiçilerin, bloggerlarin, içerik üreticilerinin kendi adlarina ek olarak ikincil bir ad aldiklari görülür. Hatta lakaplar da bu dogrultuda dü§ünülebilir. Kültürel veya toplumsal kariyer edinimi de ki§iye ilk adina ek olarak farkli adlar edinme imkâni saglar (doktor, doçent, profesör, müdür, uzman, yazar, menajer, §aman, ocak, §ifaci, falci, büyücü vb.) Peki ama romanin anlatici kahramanina, yerliler neden def-ghi adini vermiçlerdir? Romanin bir bölümünde bunun nedeni verilmiçtir:
Def-ghi... Bu sözcük birbirleriyle çeliçen birçok anlama sahipti. Bir yerde bulunmayan ya da uyumakta olan insanlara def-ghi diyorlardi; patavatsizlara, yol yordam bilmeyenlere, ev ziyaretlerinde kaldiklari süreyi fazlaca uzatanlara böyle diyorlardi; evcilleçtirdikleri, sanki konu§uyormu§ gibi, ögretilen kimi sözcükleri yineleyerek onlari güldüren siyah gagali,
sari ve yeçil tüylü bir ku§a da def-ghi diyorlardi; nesnelerin sudaki yansimalarina da def-ghi diyorlardi; duran §ey def-ghi'ydi; çocuklar oyun oynarlarken gruptan ayrilip el kol hareketleriyle birini taklit etmeye baçlayana da def-ghi diyorlardi. Sefere çikildiginda önde giden, gördüklerini anlatmak üzere geri dönen ya da dü§mani gözetleyen, gördügü her §eyi ayrintilariyla aktaran ya da bazi toplantilarda yüksek sesle nutuk atmaya baçlayan ama kimsenin dinlemedigi ki§iye de def-ghi diyorlardi. (Saer, 2021, s. 129-130)
Kimsesiz romani, def-ghinin animsamalari ve tahayyülleriyle sona erer. Romanda bu animsama ve tahayyüller, insanlarin güzel ve iyi rüyalari sonrasi hissettikleri duygulara benzer bir §ekilde verilir. Kahraman bu kisa rüyadan erken uyandigina üzülmü§ gibidir. Ortada yerlilerle ilgili oldukça romantik ve pozitif bir tablo söz konusudur:
Yerliler, tipki geldikleri gibi, sessizce dagildilar, maskenin arasinda kayboldular, neredeyse tatmin olmu§ bir halde yatmaya gittiler. Tek ba§ima kaldim sahilde. Daha sonra olanlar, yillar ya da hayatim diyorum ben, denizlerin, §ehirlerin gürültüsü, insanlarin kalp atiçlarinin sesleri, tipki görünür olandan artakalan §eyleri sürükleyen bir nehir gibi beyaz bir odaya atti beni; mumlarin sönmeye yüz tutan içiginda, yildizlarin arasinda -ayni zamanda hiç kuçkusuz yildizlarla- rastlanti sonucu gerçekleçen bir kar§ila§ma üzerine dilim dolaçarak konuçayim diye. (Saer, 2021, s. 129-130)
Sonuç
Juan José Saer'in Kimsesiz romani "soylu-vahçi" tutkusunun ve "soylu-vah§ilik"in bir roman içinde ele alindigi modern bir edebî eseridir. Romanin içeriginde "modernlik" ve "ilkellik" arasinda oldukça dikkat çekici kar§ila§tirmalarin yapildigi, "kültürlülük-kültürsüzlük", "medeniyet", "doga-kültür çatiçkisi" gibi kafa kariçtirici soru(n)lara cevaplar arandigi bir kurgusal yapit oldugu anlaçilmakta; dogum-ölüm, olmak-olmamak, obje-nesne, degiçim-duraganlik, kadin-erkek, mekân, oyun, av, ritüel, erginleçme, rüya, ani gibi meselelerle ilgili modern ve ilkelin algilarinin/hükümlerinin ne(ler) oldugu üzerine tespitler yapildigi görülmektedir.
Saer'in bu eseri, Güney ve Kuzey Amerika baçta olmak üzere medeni (!) Bati dünyasinin sömürgeci zihniyetinin bir nevi günah çikarma araci olarak görülebilir. Latin edebiyati geleneginde, özgürlük kavraminin ne derece yüceltildigi malumdur. Latin yazarlar ve hatta insani bir yaklaçim olarak bölge devletleri insan hak ve özgürlüklerini her §eyin önüne koyarlar. Saer, içinde yaçadigi toplumu ve bölgenin kolektif bilincini iyi analiz ederek Bati'nin soylu-vahçi tutkusunu, o bölgede yaçayan birinin gözünden tüm gerçekligiyle yansitmiçtir. Romanin def-ghi'nin animsamalari ve hayalleriyle sona ermesi özellikle dikkat çekicidir. Def-ghfnin hatirladigi çeyler bölge insaninin Batililar gelmeden önceki mutlu geçmiçini; tahayyülleri ise her §eye ragmen bölge insaninin yaçamak istedigi güzel ve mutlu bir gelecegi sembolize ettigi dü§ünülebilir.
Extended Abstract
Discussions on culture and cultural debates are not a matter of archaic times, but rather a matter specific to modern times and after the invention of writing. Especially starting with the Enlightenment Period and accelerating with the Industrial Revolution, the process of making sense of the "inclusive" concept of culture has diversified, concepts such as "high culture", "peasant culture", "urban culture", "folk culture", "popular culture", "mass culture", "subculture", "high culture" have been discussed, and intellectuals have pondered on many issues related to various fields of culture. "Noble-savage" is one of these issues. Born in the province of Santa Fe in
Argentina to a Syrian immigrant family, Juan José Saer's novel the Witnessed is a remarkable work of fiction that can be considered in the context of the "noble-savage" passion. In the history of Western culture, it is understood that the concept of "savagery" was first introduced in the periods of Ancient Greece and then the Roman Empire, and that this was based on the fact that these cultures, which had an imperial understanding, evaluated those in their distant and nearby colonies, the peoples in their colonial and trade hinterland or completely foreign societies from the perspective of "otherness". "Otherness" is an issue that emerges as a result of contrasts in the issues of settlement, cultivation, urbanization, order, the use of human capacity in the face of nature, how knowledge is produced and transmitted, collective memory, the acquisition of written culture and written law depending on the areas of use of writing, literature, education system and archiving, the use of language, eating and drinking practices, contrary actions performed in ritualsfestivals, savage belief systems, social norms, and finally, in a holistic sense, the philosophy of life of peoples. In recent times in Europe, especially with the realization of geographical discoveries, "savagery" has been increasingly reinterpreted and reinterpreted in all its aspects with a romantic understanding. The main reason for this is the modernism movements that questioned culture and tradition. On the other hand, in ancient times, when writing was invented and used, when collective living spaces were created in the middle of nature and by destroying it to a certain extent, and when information was exchanged with other cultures as a result of trade and wars, "savagery" was either dealt with in certain respects or tried to be experienced in person, as in the case of the Cynics. This tendency was accompanied by some religious orientations and their sects, and philosophical movements. However, it is only in modern times that the issue of "savagery" is conceptually addressed. Modernization was designed as a utopia. However, today this utopia has turned into a dystopia in many respects such as the isolation of the individual, the suspicion of what is imposed/presented as true, intertwined meaninglessness, uncertainties, the abandonment of holisms, wars, injustices, injustices, disproportionate detachment from nature, the extinction of plant and animal species, the abandonment of virtues, the condemnation to a life in fictionalized mechanisms. The dystopian environment brought about by modernization has paved the way for the formation of a "modern savagery" devoid of past cultural accumulations. For people, the signs of savagery in acculturation can be attractive. In the countryside, shouting can be freely practiced for communication purposes (communication, controlling animals, in game culture, at weddings), but in cities it can be done in more limited times, in special places and moments. Practices such as shouting at hard rock concerts and concerts, pogoing, participants undressing in chaos, bumping into each other, etc. are examples of this. Other examples of "going savage" can be found in cities: cage fights, boxing competitions, talk show hosts behaving with the dignity of a tribal chieftain in talk show programs, insulting styles, attitudes and behaviors of the audience, football fan fights and their violent swearing, chanting and singing, trained chefs and cooks in luxury restaurants, "unseemly" treatment of raw meat products by masters and waiters, presentations to restaurant customers with excessive actions, digital media sharing (trolling) by social media influencers (or digital thugs) in order to get noticed, attract attention, gain status, have various experiences, and earn money, pranks, provocation videos), urban gang and mafia movements, the admiration, imitation and imitation of Koroglu, Robin Hood, Polat Alemdar-like characters, all kinds of folk law practices in the face of modern law, pornographic content of underground literature, harshness in political language, excesses in dress, actions and dances at carnivals and festivals, circus shows that are dangerous and disregard animal rights, the desire to experience toys and playgrounds with high levels of tension and danger in amusement parks, all kinds of designs that go beyond the
classical forms of fiction in the cinema industry (such as horror films). In this study, "noble-savage" as a cultural issue is interpreted through Juan José Saer's novel the Witnessed. It is understood that the author consciously deals with the "noble-savage" in this text, constructs his work on the issue of "cultured-uncultured", and makes comparisons between "civilized and savages" through the experiences of the main character of the novel.
Kaynakça
Aksoy, B. (2023). Etimoloji i§iginda kelimelerin dünyasinda gezintiler. ileti§im. Auster, P. (2022). Cam kent. (i. Özdemir, Çev.). Can.
Bly, R. (2024). Demir John: Erkekler üzerine bir kitap. (D. T. Sarikaya, Çev.). Kolektif.
Briggs, A. (2007). Kültür. (S. Kebeli, Çev.). MillîFolklor, 74, 99-103.
Brillaud, J. (2021). Basityaçamafelsefesi. (B. Tümkaya, Çev.). Kolektif.
Burke, P. (2008). Kültür tarihi. (M. Tunçay, Çev.). Bilgi Üniversitesi.
Çobanoglu, Ö. (2005). Halkbilimi kuramlari ve araçtirmayöntemleri tarihine giri§. Akçag.
Diken, H. A. (2024). Tarihî ve kültürel yönleriyle eski Türklerdeki halk ekonomisi faaliyetlerine genel bir baki§. HUMANITAS - USBD, 12 (23), 154-170. https://doi.org/10.20304/humanitas.1414689
Dore, F. (2016). Dogal insan üzerine Montaigne ve Rousseau. Felsefe ve SosyalBilimler Dergisi, 22, 61-82.
Dufourmantelle, A.(2023). Riske övgü. (M. Erçen, Çev.). Kolektif.
Dundes, A. (2007). Antropolog ve folklorda kar§ila§tirmali metot. Millî Folklor, 73, 81-95.
Eagleton, T. (2019). Kültür. (B. Gôçer, Çev.). Can.
Eagleton, T. (2023). îngiliz romani. (B. Özkul, Çev.). iletiçim.
Friedell, E. (2011). Antik Yunan'in kültür tarihi. (N.Aça, Çev.). Dost Kitabevi.
Gros, F. (2024). Yürümenin felsefesi. (A. Ulutaçli, Çev.). Kolektif.
Grousset, R. (2022). Bozkir imparatorlugu Attila-Cengiz Han-Timur. (M. R. Uzmen, Çev.). Ötüken.
Montaigne, M. (2012). Denemeler. (H. Portakal, Çev). Cem.
Ögüt-Eker, R. G. (2014). însan kültür mizah: Eglence endüstrisinde tüketim nesnesi olarak mizah. Grafiker.
Özdemir, N. (2008). Medya, kültür ve edebiyat. Geleneksel. Saer, J. J. (2021). Kimsesiz. (G. Aksay, Çev.). Jaguar. Sevindik, A. (2021). Türk mizah ekolojisi. Ötüken.
Smith, T. W. (2023). Duygular sözlügü acimadan zevklenmeye. (H. §irin, Çev.). Kolektif. Sophokles (2015). Philoktetes. (A. Çokona, Çev.). i§ Bankasi Kültür.
Standage, T. (2023). însanligm Yeme Tarihi. (G. Çakir, Çev.). Maya.
Suzman, J. (2022). Çaliçma: Ta§ devrinden robot çagina zamanimizi nasil harcadigimizin tarihi. (S. Uzun, Çev.). Kolektif.
Yaman, H. (2023). Tûrkçe deyimlerde kod kültürleri. World Language Studies, 3 (1), 1-17.
Etik Beyan/Ethical Statement: Bu çaliçmanin hazirlanma surecinde bilimsel ve etik ilkelere uyuldugu ve yararlanilan tum çaliçmalann kaynakçada belirtildigi beyan olunur. / It is declared that scientific and ethical principles have been followed while carrying out and writing this study and that all the sources used have been properly cited.
Çatiçma Beyani/Declaration of Conflict: Çaliçmada kiçi ya da kurumlar arasi çikar çatiçmasinin olmadigi beyan olunur. / It is declared that there is no conflict of interest between individuals or institutions in the study.
Telif Hakki&Lisans/Copyright&License: Yazarlar dergide yayinlanan çaliçmalannin telif hakkina sahiptirler ve çaliçmalan CC BY-NC 4.0 lisansi altinda yayimlanmaktadir. / Authors publishing with the journal retain the copyright to their work licensed under the CC BY-NC 4.0