История и современность
УДК 94 (477.75) DOI: 10.22378/kio.2019.2.8-42
Karasu Kazasi'nda sosyo-ekonomik hayat (I)1
Nuri Kavak
(Osmangazi Ùniversitesi)
Ozet. Kadilar tarafindan tutulan bu mahkeme kayitlari - Karasu kesit ali-narak - turn Kirim'daki sosyal ve kulturel hayati aydinlatmak için son derece kiymetli bilgiler vermektedir.
Tarihi kaynaklara dayanarak, Karasu Kazasinda sosyo-ekonomik yaçam ana-liz edildi. Belge nufusun etnik ve dini yapisini, aile yaçaminin temel ozelliklerini ortaya çikara (nikah, çok eçlilik, boçanma, çocuklarin bakimi ve terbiyesi, miras vb.). Aile iliçkilerinde kadin ve erkek haklarina çok dikkat edilmektedir.
Anahtar Kelimeler. Karasu, Karasu Çer'iyye Sicilleri, Kaynak, Osmanli, Kirim, Karadeniz, Nufus, Sosyal Hayat.
For citation: Kavak N. Karasu Kazasi'nda sosyo-ekonomik hayat (I). Krymskoe istoricheskoe obozrenie=Crimean Historical Review. 2019, no. 2, pp. 8-42. DOI: 10.22378/kio.2019.2.8-42
I. Sosyal Hayat
l.Demografik Yapi
Osmanli Devleti'nin nufusuna ait en guvenilir bilgi kaynagi, genel olarak tahrir defterleri, sicillerdeki avâriz hane sayilari ile cizye ve ispenç için tutul-mu§ kayitlardir. Tahrir ve cizye defterleri, haneler ile kocalarindan devir olunan topraklari içleyen dullari da kapsamaktadir. Hane olarak babasi ile beraber ka-lan evli erkek çocugun ailesi bile hesaplanmaktadir. Esas olan ayni çati altinda
1 Makale iki bolume ayrilmiçtir: Sosyal Hayat (I) ve Ekonomik Hayat(II). Bu baskida ilk bolum dikkatinize sunulmuçtur.
oturmak degil, bagimsiz bir gelir kaynagina sahip olmaktir. Dolayisiyla baba ile oturan evli ve bagimsiz bir gelir kaynagina sahip olan erkek focuk ta, ayri bir hane olarak hesaplanmaktadir [23, s.61]. Nüfus hesaplamasinda hanenin olu§u-mu kadar sayisinin da tespiti önemli bir husustur.
Osmanli ülkesinde ya§ayan her hane ifin Barkan, fert toplamini be§ olarak kullanirken, L. Erder, mali ve cografi bakimdan degi§kenlik gösteren Osmanli ülkesinde bu rakamin olsa olsa üf veya dört olabilecegini belirtmi§tir. inalcik'a göre ise, vergi mükellefi hane halklarindan hareketle yapilan bütün bu bireysel nüfus tahminleri oldukfa varsayimsaldir [23, s. 64]. Sadece hane sayisi, zaman ifinde degi§mediginden dolayi, en azindan nüfus arti§ rakamlarinin daha dogru hesaplanmasi mümkün hale gelebilecektir.
Karasu Kazasi'na ait tahrir ile cizye defterleri elimizde bulunmamaktadir. Elimizdeki verilere göre bahsi gefen kaynaklarin hi? olmadigi anlamina geldigi gibi, Rus istilasi sonucu tahrip edilerek bu kaynaklarin zamanla ortadan kaldi-rilmi§ olabilecegi anlamina da gelmektedir. Elimizdeki sicil örneklerinin Sth. Petersburg Ar§ivi'nden temin edilmi§ olmasi her iki ihtimali de kuvvetlendir-mektedir.
Hane halkinin fert sayilari ile ilgili bahsi gefen ara§tirmacilarin aktardiklari rakamlardan sonra, tereke kayitlarindan yola fikarak elde ettigimiz örnekleme olan Karasu'daki hane ba§ina dü§en focuk ortalamasi ile hanenin dört fertten olu§tugu tespit edilmi§tir2. £ocuk sayisi ile ilgili olan oran, hem Müslimler ifin hem de gayr-i müslimler ifin ortalama iki focuga yakin yani 1.63'tür. Bu dört ra-kami ile beraber ikinci elden kaynaklarda yer alan Karasu'da bulunan hane sayisi e§le§tirildiginde nüfusa dair bazi rakamlara ula§ilmaktadir. Bunlardan ilki Ev-liya £elebi'nin 1660 yilina ait gezi notlarinda Müslümanlara ait 5.500 adet, hane oldugu bilgisidir. Barkan'in hane halki toplam rakamini kullandigimiz takdirde 5.500*5=27.500 Müslümanin ya§adigi sonucuna varilmaktadir. Bizim sicillerden elde ettigimiz ortalama dört ki§ilik hane sayisina göre ise, 5.500*4=22.000 gibi bir toplama ula§ilmaktadir. inceledigimiz dönemi ifermesinden dolayi büyük önem ta§iyan bir ba§ka kaynakta ise, 1737 yili Rus saldirilari sonrasi 1000 adet evin bulundugu görülmektedir [32, s. 472]. Toplam nüfus olarak Barkan'in he-saplamasina göre 1000*5=5000, bizim hesaplamalarimiza göre de 1000*4=4000 rakami ortaya fikmaktadir3. Üfüncü kaynagimiz olan, 1855 yilina ait By A Lady {Andrew Neilson}'nun seyahatnamesinde net bir ifadeyle, Karasu'da ya§ayan nüfusun 15.000 ki§i oldugu §eklindedir [11, s. 86].
2 Karasu Kazasi ile alakali dört cilt (25-33-47-65. Ciltler) üzerinde yer alan bütün tereke kayitlarindaki aile fertleri tek tek sayilarak toplam tereke sayisina bölündü ve ortalama 4 rakami bu §ekilde elde edildi.
3 Evliya Celebi'ye göre aniden dü§en bu nüfusun nedeni, Rus saldirilari sonrasina ait bir veri olmasidir. Olagan üstü bir durumun söz konusu oldugu dü§ünüldügünde, rakamlar arasindaki fark normal kar§ilanabilmektedir.
Müslüman nüfusuna ilave olarak Evliya £elebi'nin, gayr-i müslim nüfusuna dair kaydettigi §u rakamlar da ilgi ?ekicidir. Ona göre §ehir i?inde 2000 Ermeni, 500 Rum ve 300 Yahudi vardir [12, s.368]4. Toplam Müslüman nüfusun 16.50027.500 arasinda oldugu dü§ünüldügünde, 2800 civarinda bir gayr-i müslimin ya§iyor olmasi gayet normaldir. Ayrica elde ettigimiz en üst rakamlar i§iginda, 27.500+2800=30.300 gibi bir toplam nüfusa ula§ilmi§ olur. Sonu? olarak bu ra-kam 1660'li yillar a?isindan gayet büyük bir yerle§im yerini ifade etmektedir.
Kirim Hanligi i?in Karasu'da yürütülen metod ve tekniklerin uygulanmasi hal-i hazirdaki veriler nedeniyle mümkün görülmemektedir. Ancak 1783-1922 yillari arasinda tahmini 1.800.000 Kirim Tatari Osmanli ülkesine gö? etmi§tir [31, s. 108-109]. Gö? edenlerin yakla§ik olarak %'ü olumsuz gö? §artlari nedeniyle kirilmi§sa da önemli bir ekseriyeti Osmanli topraklarina ula§mi§tir. Bu gö?-lerin en önemli sebebi siyasidir. Yani Ruslarin bu topraklari tam hakimiyetlerine almak i?in nüfus yapisini kendilerine uygun milletlerin Tatarlarin yerini almasini istemeleridir. Zamanla dini, ekonomik, be§eri gibi bir?ok sebep de gö?ün olu§-masini veya devam etmesine etki etmi§tir. 1783 hatta biraz daha eski tarihlerde ba§layan gö? sayisal anlamda ?ok olmadigindan ötürü etkisi de az olmu§tu [41, s. 677]. Ancak 1859 yilinda giderek artan baskilar sonucu ba§layan De§t-i Kip?ak bölgesindeki Nogaylarin gö?ü kitlesel bir halde gö?ün ba§lamasini tetiklemi§tir. Artik 1859 ve 1860-1861 gö?leri ile Kirim cografyasindaki Tatarlarin nüfusu mevcut nüfusun yaridan daha az bir seviyeye dü§mesine neden olmu§tur [21, s. 84]. Bu durum ise Kirim'da ya§ayanlarin daha olumsuz ve daha kötü §artlarda ya§amasi anlamina gelmektedir. Belki de kirilma noktasi i§te bu andir [33, s. 2].
1877-1878 Osmanli-Rus Sava§i sonrasi kaybedilen topraklardan ba§layan yeni gö? dalgasi i?inde Kirim'dan Balkanlara gelen Romanya'ya gö? eden Tatarlar'in yakla§ik 20 yillik bir süre zarfinda tekrar gö? etmelerine neden ol-mu§tur [41, s. 677]. Kisacasi bir insan ömründe iki kez büyük bir faciayi ya da travmayi ya§amak zorunda kalmi§lardir. Artik Kirim'dan, Romanya'dan, Yu-nanistan ve Makedonya'dan talihsiz yüzbinlerce her §eyini kaybetmi§ Müslüman tebaa Anadolu'ya akin etmektedir. Osmanli ülkesinde ya§ayan Tatar nüfusu Rusya'da ya§ayanlardan kat ve kat daha fazla bir hale gelmi§tir.
Günümüz Türkiye sinirlari i?inde birka? vilayet haricinde kalan bütün illerde Kirim Tatar yerle§mesi bulunmaktadir [34, s. 28-32]. Rakam olarak 5 milyon sayisi telaffuz edilmekle birlikte ilmi bir dayanagi yoktur [48, s. 215-219].
2. Sosyal Yapi
Karasu Kazasi sinirlari i?inde ya§ayan birbirinden farkli kesimlerin toplum-sal bir bütünü ülkenin bir mensubu olarak geli§tirdikleri bir aidiyetlik duygusu i?inde olu§turmalari önemli bir noktadir. ^ünkü insanlik binlerce yildir geli§-
4 Karasu'nun nüfus yapisinin ?ok kan§ik olduguna i§aret ederek, Tatar, Rus, Rum, Yahudi, italyan ve Ermenilerden olu§tugunu belirtmi§tir (23 Temmuz 1800).
tirdigi bir?ok sosyolojik ili§ki ve normlar ile bunu saglamaya ?ali§mi§tir. Nite-kim bu münasebetler kapsaminda, sosyal alanda ya§ayanlarin hiyerar§ik bir yapi ifinde üst üste dizilmi§ olmasina sosyal tabakala§ma denilmektedir [10, s. 142]. Bu hiyerar§iyi belirleyen etkenleri ise; ekonomik durum, siyasi gü?, dini-ahlaki inan? ve sosyal prestij olmak üzere ?ogaltmamiz mümkündür. Elde ettigimiz ve-rilere göre, Kirim tebaasini meydana getiren nüfusun sosyolojik yapisi ü? kisma ayirilabilir.
2.1. Etnik Kökenlerine Göre:
Kayitlarimizda yer alan Ermeni, Rum, Acem, Yahudi, Cingene ve Kibti diye anilan insanlar ?ok eskiden beri var oldugu gibi bu nüfusa zamanla di§aridan gelerek eklenenler de olmu§tur. Örnegin, isimlerinden de hangi etnik unsurlara ait olduklari anla§ilacagi üzere; Tirnovali Kiryaki veled-i Hristo [27, 25-107b-1071], Erzurumlu Erakil veled-i Bederus [27, 25-68a-732] ve Kefevi Akbiyik Serkiz [27, 25-54b-546]. bunlardan bazilaridir. Perkes topraklarina olan gidi§-geli§ler ve geli§tirilen münasebetler neticesinde yerle§tikleri görülmektedir [27, 25-72b-779; 28, 33-37b-357]. Yine ilave olarak Nogay taifesi diye bahsedilen Tatarlar da Nogay adi ile kayitlarda sürekli kar§imiza ?ikmaktadir [28, 33-98a-884; 28, 33-89b-800]. Ayrica kayitlarda Kürd [30, 65-31b-147], Arap [28, 33-101a-912], Laz [28, 33-16b-130] ve Leh [28, 33-28b-255] asilli olup da yerle§en insanlara §ahit olunmaktadir.
2.2. Göf Ettikleri Yerlere Göre:
Karasu Kazasi §er'iyye Sicillerinde Osmanli ülkesinin ?e§itli yerle§im yerle-rinden gö? ederek yerle§en insanlardan sik sik bahsedilmektedir. Kayitlarda bu tür gö? edenlerin isimleri öncesinde, gö? ettikleri yerin ismi ya da etnik men-subiyeti yazilmasi adeta bir kuraldi. Örnegin kayitlarda Bo§nak [27, 25-117a-1179; 27, 25-13b-138; 27, 25-62a-664] ya da Yahudi olmakla birlikte Macar Ya-sef veled-i Avrahim olarak bahsedilen isimler görülmektedir [27, 25-36b-371].
Osmanli Devleti'nin bir?ok yerinden, genellikle Anadolu'nun ?e§itli yerle-§im yerlerinden Karasu'ya gelerek yerle§enler hayli fazladir. Bunlar arasinda Trabzon'dan [27, 25-113b-1138] ba§layip Sinop [27, 25-112b-1134], Erzurum [27, 25-68a-732], Konya [27, 25-42a-426], Tosya [27, 25-36b-373], Edirne [27, 25-36b-372], Ayintab [27, 25-36a-364], Bolu [27, 25-69a-741], Amasya [27, 25-55b-556], Giresun [27, 25-55b-556], Kastamonu [27, 25-50b-503], Diyarbakir [27, 25-39b-403], Safranboru [27, 25-39b-403], Corum [28, 33-92a-821]5, izmid [29, 47-45b-307] ve Tokat [29, 47-45b-307] gibi yerle§im yerlerinin adlari kayitlarda göze ?arpmaktadir. Anadolu di§inda yer alan Girne [30, 65-11a-51] ve Tirnova da [27, 25-107b-1071] sicillerde yer almaktadir.
5 Ayni zamanda bir mahalle ismidir.
2.3. Dinlerine Göre:
Insanlarin dini tercihleri, tarih boyunca birbirlerinden ayirici bir farklilik ola-rak algilanmi§tir. Devletler sahip olduklari tebayi bile kanaatlerine göre tasnif etmi§lerdir. Kirim Hanligi da sinirlari i?inde ya§ayan insanlari, pratikte Müslü-man olanlar ve digerleri §eklinde ayirmi§tir. Hem devlet hem de hakim inancin fertleri, digerlerinden ayirici mali ve sosyal davrani§ ile geli§tirilen normlar üze-rine bir toplum düzeni kurmu§lardir.
2.3.1. Müslümanlar
Kirim'in toplum yapisi, pratik olarak yöneticiler ve yönetilenler ya da askeriler ve reaya olmak üzere ikiye ayrilmaktadir. ilki yani askeriler vergiden muaftir, han veya kalgaydan gelen emirlerin uygulayicilaridir. Reaya olarak ad-landirdigimiz yönetilenler sinifi ise, tarim, hayvancilik, sanayi ve hizmet üretimi ile ticaret yaparak vergi verenlerden olu§maktadir [3, s. 84].
Askeri sinifi olu§turanlar, tamami ile elinde silah ta§iyanlar anlamina gelmemek-tedir. Hanligin askerlik hizmetinden ba§ka, diger kamu hizmetlerini yürüten saray fevresi ve ta§rada bulunan görevlileri de bunlarin arasindadir. Yalniz askerilerin Müslüman olmalari ve de isläm'in hak mezheplerinden sünniligi kabul etmi§ olma-si gerekmektedir. Bunlarin di§inda bir de hizmet üretmesi beklenmeksizin vergiden muaf olan "Mürtezika" adi verilen bir grup bulunmaktadir. Bu grubun i?inde berat almi§ seyyidler ve yardimci askeri siniflar yer almaktadirlar [22, s. 271].
Müslümanlarin dini inan?lari ile beraber yogrulan bir gündelik hayatlari bulunmaktadir. Onlar, güne§in dogmasiyla sabah namazini kilarak günlük i§lerine ba§larlardi. Yine onlari birbirlerine baglayan, dayani§ma duygusunu peki§tiren bayramlar ile Ramazan ayi ayri bir öneme sahiptir. Nitekim Ramazan, dini oldu-gu kadar sosyal yönüyle de, sosyal yardimla§ma ve dayani§mayi te§vik etmek-tedir. iftär, sahur, teravih namazi Müslümanlar arasindaki ili§kileri geli§tirmek-tedir [41, s. 186].
Günlük hayat ev, i§ ve cami arasinda iken zamanla kahvehanelerin de önemli bir yer tuttugu görülmektedir. Karasu'da yaygin olarak bozahane ve kahvehane bulundugu gibi meyhanelere de rastlanilmaktadir6. Diger yandan Müslümanlarin üstlendikleri en önemli vazife olarak askerlik hizmeti görülmektedir. Nitekim sava§larin ?oklugu nüfusun artmasini engellemektedir. Sik sik akinlara gidilmesi toplum ve aile hayatini sarsmaktadir [27, 25-49b-498]. Kisaca sava§in her türlü etkisinden en fazla magdur olan kesimi Müslümanlar olu§turmaktadir.
2.3.2. Zimmiler
isläm dini, insanlari tasnif ederken en basiti ile Müslüman ve/veya Müslüman olmayanlar §eklinde ikiye ayirmi§tir. Osmanli Devlet düzeni i?inde de insanlara
6 33-83b-755 numarali belgede bozahane, 33-76a-682'de kahvehane ve 47-56b-380'de meyhane yer almaktadir.
baki§ a?isi ayni durumdaydi. Hatta Osmanli Devleti inan? ve mezhep toplulu-gunu kendi aralarinda serbest birakarak onlara belirli bir rahatlik tanimi§, zorla onlari yönlendirmeye tabi tutmami§tir. Hi?bir zaman dine davet etme hususunda zorlayici olunmami§tir [3, s. 42, 50]7.
Din ve mezhep esasina göre te§kilatlandirilan insanlar, adeta devletin sahibi Müslümanlara emanet edilmi§ topluluklardi. insan tasnifi din ve mezhebi söyle-nerek yapilmaktadir. Kirim Hanligi millet sistemini olu§turan cemaat gruplarini, devlet nezdinde temsil ve idare eden liderleri bulunmaktadir. Se?ilen bu ki§iler cemaatin hem dini hem de idari liderleri olmasi hasebiyle devlete kar§i da so-rumludurlar.
Müslümanlarla her alanda e§it sayilmayan zimmiler, ayni zamanda Müslü-manlarin yerine getirmesi gereken yükümlülüklere de sahip degillerdi. Ama yine de zimmilere can, mal ve dini inan?larini da koruma güvencesi verilmi§ti. Dini cemaatler evlenme, bo§anma ve miras gibi medeni hukuka giren hususlari kendi dini vecibelerine uygun geli§tirdikleri hukuklarina göre hallederlerdi [19, s. 46]. Sadece ceza hukukuna giren davalara §er'i mahkemeler bakardi. islam hukukun-da gayr-i müslimlere taninan din ve vicdan hürriyetinin onlara hukuki ve kazai özerkliklerin verilmesine neden oldugundan, cemaat mahkemelerinin karar ver-mesine ve de uygulamasina da imkan saglanmi§tir [47, s. 179]. islam ülkesinde cemaat mahkemesinin verdigi hükümlere taraflar uymaz ise devlet her iki tarafa da kari§mazdi. Bu durum cemaat mahkemelerinin yaptirim gücünün olmadigi adeta hakemlik yaptiklari anlamina gelmektedir [38, s. 200]. Bu nedenle taraflar cemaat mahkemelerinin hükmüne riza göstermezler ise §er'i mahkemelere gide-bilirler idi. Hanefi fikhina göre de, gayr-i müslimlerin müracaatlari §er'i mahke-mece kabul edilmek zorundadir. Aksi takdirde yaptirim gücünün olmamasi an-la§mazliklarin devamini, bu durum da toplum i?inde asayi§ sorunlarinin ortaya ?ikmasina neden olacagindan, huzursuzlugun meydana gelmemesi veya toplum düzeninin bozulmamasi i?in adaletin tanzimini gerekli kilmaktadir. Bu anlayi§ ile de §er'i mahkemelere ba§vuran zimmilere adalet dagitilmasi bir mecburiyet olmu§tur. Kirim Hanligi sinirlari i?inde görev yapan bütün kadilar, kendi mah-kemelerine gelen gayr-i müslimlerin ba§vurularini kabul ederek ifa etmi§lerdir. Ancak 1774 Kü?ük Kaynarca Antla§masi'yla ortodokslarin din ve vicdan hür-riyeti milletlerarasi bir zemine ta§inarak i? hukuk meselesi olmaktan ?ikmi§tir [17, s. 124].
Gayr-i müslimlerle ilgili sicillere yansiyan bir?ok dava olup, konulari da ?e§itlidir. §er'i mahkemeden hemen hemen her alanda yararlanmak istemi§ler-dir. §er'i mahkemelerde, onlarin bu taleplerini kar§iliksiz birakmami§tir. Kendi din adamlari ile olan anla§mazliklarini bile kadi huzuruna ta§imi§lardir. Karasu Kazasi'na ait kayitlarda yer alan bir dava metninde iki kizi ölen bir anne, pa-
7 Türk halkinin ba§ka inan?lari kendileri i?in rakip saymadiklarindan dolayi, farkli dinlere korkun? gelmedigini ifade etmektedir.
pazdan §ikayetci olmaktadir. Kadin biri be§ digeri iki ya§inda olan kizlarinin öldügünü ve papazin bunlari defnettigini, defin kar§iliginda da 16 esedi cenaze masrafi kendisinden istedigini ifade etmi§tir. Kendisi fakir biri oldugundan dola-yi 3-4 esedinin kifayet edebilecegini, üstelikte bu miktardan fazlasini vermesinin mümkün olmadigini belirtmi§tir. Mahkeme diger papazlara durumu sordugunda, kü?ügüne ü? büyügüne be§ esedinin yetecegini nakletmi§lerdir. Kadi bunun üze-rine, kadindan toplam 8 esedinin papaza verilmesini istemi§tir [27, 25-40a-408].
Öte yandan dava kayitlarindaki "§uhüdü'l-häl" kisminda bile gayr-i müslim-lerin isimlerine yer verilmi§tir. Hem dava taraflari olarak hem de bilinen taninan, §ahitligi muteber sayilan insanlar olarak §er'i mahkeme kayitlarinda bulunmu§-lardir. Nitekim gayr-i müslimlerin genel nüfus i?indeki yeri kü?ük olmasina ragmen, §er'i mahkeme kayitlarinda fazla yer almalari önemli bir noktadir.
Kazada ya§ayan gayr-i müslimlere sebepsiz müdahale edilmezdi. Vergilerini ödedikleri sürece hem kendilerine hem de kutsal mekanlarina asla dokunulmazdi. Zorla isläm'a girmeleri i?in davet edilmezlerdi. Yine islämin men ettigi, domuz eti yemek, §arap i?mek gibi davrani§larda bulunmalarina engel olunmazdi. Öte yandan teorik olarak gayr-i müslimlerin Müslümanlarla ayni mahallede oturmalari beklenmezdi. Ama buna ragmen sicillerdeki kayitlarda, olmasi gerekenin aksi is-tikametinde olduguna dair de örnekler bulunmaktadir. Örnegin Karasu Kazasi'nda bulunan Corum ve Sadik Efendi mahallelerinde gayr-i müslimlerin de oturdugunu belgeleyen sicil örnekleri görülmektedir [28, 33-92a-821]8. Yine gayr-i müslim tebanin kazadaki yerle§imlerine baktigimizda, her biri milliyetlerini ifade eden ayri mahallelerde ya§amayi tercih etmi§tir. Mesela Ermeni, Rum, Yahudi ve Acem mahalleleri bu konuya güzel birer örnektirler. Öte yandan Kipti ve Cingenelerin de kari§mayarak ayri ayri ya§adiklarina §ahit olunmaktadir [29, 33-92b-831].
Gayr-i müslimleri a§agilamak ya da eziyet ederek haksiz muameleye tabi tutmak gibi davrani§larin olduguna dair davalar nadiren görülmektedir. Sadece Yahudilerle ilgili bir ferman bu anlamda kayitlarda dikkat ?ekmektedir. Buna göre; Karasu'daki Emin ve Zabitalar'a gönderilen iläm-i yarlig-i §erif ile, eski-den Karasu'da bulunan Yahudiler'in rencide edilmedigi hatirlatildiktan sonra, §imdi de kari§ilmamasi buyurulmu§tur. Bu konuda rizalarinin olmayip, ona göre hareket etmeleri uyarisinda bulunulmu§tur (Ramazan 1095/Agustos-Eylül 1684) [27, 25-8a-74].
2.4. Hayat §artlarina Göre:
Toplum yapisini etkileyen bir diger durum da özgür olup olmamaktir. Köle ve cariyelerin durumu hiyerar§ik yapinin en alt kismini olu§turmaktadir. Adeta mal gibi bir fiyat ile alinip satilmaktadirlar. Ayrica teferruatina girecegimiz bu husus ?ok yönlü bir väki'adir.
8 Corum mahallesi ile Sadik Efendi mahallesinde, Müslümanlarla gayr-i müslimlerin beraber oturduklarina dair kayitlar mevcuttur.
Diger yandan §ehirli, köylü, gö?ebe olmak da toplum yapisinda bir takim farkliliklarin dogmasinin nedenidir. Hatta müslim ve gayr-i müslimlerde bile bu tür meydana gelen farkliliklar; degi§ik gelenek ve davrani§larin ortaya ?ikmasini saglamaktadir. Her birinin ekonomik faaliyetleri ile barinma tip ve kültürleri, toplum i?indeki statülerinin olu§masinda etkili olmaktadir.
Kirim Hanligi'nin bir diger sosyal özelligi de, ?e§itli kabilelerden te§ekkül etmesidir. Kim hangi kabile i?inde dünyaya gelmi§ ise, o kabilenin bir bireyi olarak kendini kabul etmek zorundadir. Kabilelerin tarihsel süre? i?inde sayi ve isimleri degi§mekle birlikte genel olarak be§ tane idiler [48, s. 31]. Aidiyet duy-gu ve davrani§inin bu §ekilde olu§up geli§mesi sosyal ili§kilere farkli bir yön kazandirmaktadir. Öte taraftan kabilelerin "Kara?i Kabileleri" toplulugu i?inde yer almasinin ko§ulu, nüfus ve zenginlik a?isindan gü?lü olmalarina bagliydilar. Yine de Kirim Hanligi'nin kurulu§undan beri hakim olan kabileler i?inde bir ka?i haricinde pek fazla degi§me olmami§tir. Karasu kazasinin sinirlari i?inde ya§ayan, kayitlarimizda da adindan sik sik bahsedilen §irin Kabilesi, gücünü hi?bir zaman kaybetmemi§tir. Dogal olarak §irin kabilesine mensub bir fert olmak, ayricalikli bir kimse olmak anlamina gelmektedir.
3. Kirim'da ihtida Hareketi
Karasu Kazasi'na ait sicillerden, adli, iktisadi, idari, askeri ve sosyal alanlarla ilgili bir?ok bilgiye ula§maktayiz. Siciller sadece mahkemeye yansiyan mese-leler olmayip, ?ok daha degi§ik i?eriklerdeki bilgilere de ula§mamizi saglayan birinci el kaynaklardir. Diger bilgiler i?inde yer alan ihtida ilamlari oldugu gibi dolayli olarak mühtedilerden de bahsedilmektedir.
3.1. ihtida Hareketlerinin Sebepleri
ihtida, dogru yola girme, islam dinini kabul etme veya Müslüman olma anlamina gelmektedir [16, s. 500]. Din degi§tirme olgusu, psikolojik nedenler veya toplumsal ?evrenin telkin ve aydinlatmalari sonucu ger?ekle§en bir durum idi. Meselenin i?erisinde ki§inin psikolojik durumu etkili oldugu gibi, i?inde bulun-dugu sosyo-kültürel yapinin da etkisi ?ok fazladir. Ayrica sözünü ettigimiz ya-pinin olu§umunu hazirlayan bir?ok unsurun rol oynadigi görülmektedir [13, s. 125-128].
inceledigimiz kayitlarda yer alan ihtida etmi§ mühtedi isimleri ile birlikte, din degi§tirmelerine neden olan faktörler konusunda bir malumat verilmemi§tir. Hatta mühtedi denilen kimselerin din degi§tirmelerini i?eren kayitlardan ziyade, "mühtedi" kelimesi lakap olarak kullanilmi§tir. Yani din degi§tirme eyleminin sicillere kayit edilmedigi, ama bir?ok mühtedinin ?e§itli davalarda yer aldigi tes-pit edilmi§tir.
ihtida etmede en fazla etkili olan unsurlarin ba§inda iktisadi nedenler gelmek-
tedir. Müslümanliga ge?i§ yapan bir gayr-i müslimin ekonomik kazanimlarindan birisi, cizye vergisini artik vermemesidir. Müslümanligi se?tigini ve ihtida etti-gini §ahitler huzurunda ispatlayan bir gayr-i müslim o andan itibaren cizye ver-meyi terk etmektedir. Kisaca mühtedi artik bir müslim gibi vergi vermeye ba§-lami§tir. Öte yandan Osmanli iktisadi hayatinda ?ok gü?lü ve etkili faaliyetlerde bulunan esnaf örgütlenmelerinin sagladigi imkanlardan yararlanmak istenmesi de itici bir faktör olabilmektedir. Kendi aralarinda yer alanlara her türlü destegi saglayan bu iktisadi te§ekküller, di§arida kalanlara ise tamami ile kapali idiler. Bu iktisadi yapilar i?inde yer almayi saglayacak en önemli etken din degi§tir-mektir. Dolayisiyla bazi gayr-i müslim esnaflar gü? durumda kalmamak i?in din degi§tirmi§lerdir [14, s. 64, 78].
insani bu denli ciddi bir karari almaya sevk eden bir ba§ka etken de, hi? §üphesiz ki i?inde bulundugu psikolojik dünyanin yarattigi baskidir. Müslüman idareciler ve onlarin devami olanlar, gayr-i müslimlere ho§görü i?erisinde mua-mele ederek onlari etki altina almaktadirlar. Ama özellikle köle, esir ve cariye-lerin bulunduklari ortam onlari daha fazla ruhi a?idan etkilemektedir. Nitekim köle veya esir durumunda olup da Müslümanligi se?enler de bulunmaktadir [27, 25-65a-700, 25-9b-95, 25-114b-1147, 25-82b-871; 28, 33-31b-287; 30, 65-37a-184]. Örnegin Karasu Kazasi'nin §or mahallesinde ya§ayan Ali Be§e, kendisine ait olan Rus asilli kölenin Müslüman olarak Hasan adini aldigini beyan etmi§tir. Bu beyanin sonrasinda da Müslimin zümresine ilhak ettiginden dolayi, Hasan'i azad ettigini ve gayri hi?bir hakkinin kalmadigini kadiya kaydettirmi§tir [27, 25-91a-933]. Bir kölenin Müslüman olmasi durumunda azäd olabilecegi, ihtida hareketinin ?ogalmasini saglami§tir. Yalniz §u da inkar edilmemeli ki, yanlarinda ya§adiklari Müslümanlarin din, kültür ve ya§ayi§larindan da etkilenerek benim-sedikleri de bir ger?ektir.
Yine evlenme yoluyla Müslümanliga ge?i§ veya bundan dolayi Müslümanligi kabul ettim gibi bilgilere kayitlarda rastlanilmamaktadir. Ancak bu durumun her zaman mümkün olabilecegi de unutulmamalidir.
Ayrica aile reisinin Müslümanliga ge?i§i ile diger ev halkinin da Müslüman olmasi her zaman beklenen bir sonu?tur. Lakin isläm'a göre babanin äkil balig olmayanlar üzerinde tasarrufu mümkün iken, ancak äkil bälig olanlara sadece telkin edebilir. Elimizde bulunan bir hükümde, ihtida eden bir baba ile kizinin gayr-i müslim birisi ile namzed olmasi meselesi mahkemeye yansimi§tir. Mustafa el-mühtedi, §eref-i isläm ile mü§erref olduktan sonra 16 ya§indaki kizina da isläm'a ilhäk ve isläm'i teklif ettigini belirtir. Fakat kizinin bu teklifi kabul et-mediginden dolayi Müslüman olmadigini ifade eder. Daha sonra kizini zimmiye olmasindan dolayi bir gayr-i müslimle namzed eyledigini a?iklar [27, 25-113b-1137]. Bu durum bize, aile i?inde bile kendi kararlarini verebilecek ya§ta olan birisi i?in herhangi bir zorlamada bulunulmadigini ispat etmektedir.
Ayrica ?ok önemli olmakla birlikte Karasu Kazasi sicillerinde, kültürel ve
dinsel etkinin boyutlanni gösteren bir malumat yer almami§tir. Bilhassa dini bayramlardaki atmosferi aktarabilecek bilgilere sahip degiliz. Bu anlamda gayr-i müslimlerle olan münasebetin durumu ile tepkilerini görme imkanimiz olama-maktadir. Ayni §ekilde Karasu'da ya§ayan gayr-i müslimlere ait önemli dini kut-lamalara müslimlerin de katilip katilmadigina dair bir kayit yoktur.
3.2. Ihtida Edenlerin Milliyetleri ve Eski Dinleri
ihtida edenlerin hangi milliyetten ve hangi dinden oldugu önemli bir husus-tur. Fakat sicillerdeki her mühtedi kaydinda bu sorularin yeterince cevabi bulun-mamaktadir. Ancak bir kisim kayit da ise, bu sorularin cevaplari görülmektedir. Örnegin Rus asilli [27, 25-91a-933, 25-22b-234] iki ve Bogdan asilli [27, 25-65a-700] bir zimminin Müslüman oldugu kayitlar arasinda yer almaktadir. Bir kayitta ise mühtedi olan kimsenin, hem Nasrani hem de ayni zamanda da Rus asilli oldugu sicilde ifade edilmektedir [27, 25-22b-234]. Öte taraftan dava me-tinleri iginde isimler zikredilirken, her mühtedi igin gerek eski ismine gerekse de etnik kökenine yer verilmemi§tir.
3.3. ihtida Sonrasi Görülen Sorunlar
Sicillere yansiyan mühtedi kayitlarinda, zorla kendilerinin islämla§tirildigina dair bir dava konusu yer almami§tir. Cebir ve §iddet yoluyla insanlarin dini ka-naatlerinin degi§tirildigine §ahit olunmamaktadir. isläm'i segen birisinin kizini isläm'a davet ettigini ancak kabul etmedigini bu yüzden de bir gayr-i müslimle evlendirildigini izah etmi§tik. Bu dava, aile iginde bile diger ferdlerin isläm'a zorlanamayacagini ispat etmektedir. Yalniz unutulmamali ki, äkil bälig olmayan-lar igin din segmede özgür iradelerini kullanmalari mümkün degildir [14, s. 71]9. Äkil bälig olanlar ise diledigi dine mensup olmada hürdürler.
Zorlama sonrasi Müslüman olan bir insanin, dindar birisi olarak hayatina devam etmesi mümkün degildir. Öte yandan baski olmadan din degi§tiren bir kimsenin de, eski ali§kanliklarini hala devam ettiriyor olmasi da mümkündür. Bu durum onun, iyi bir Müslüman olmadigi anlamina gelmemelidir. £ünkü Müslüman oldugu halde, igki igen biri, igki igtiginden dolayi ne din degi§tirmi§tir, ne de dinden ^ikarilmasi gerekmektedir. Bir mühtedinin de ifki i?mi§ olmasini bu daire fer?evesinde degerlendirmek durumundayiz. Nitekim bu malumatdan son-ra ihtida eden birisinin i?ki i?erek adam yaraladigina dair bir kayit dikkatimizi ?ekmi§tir [27, 25-49b-493]. Davadaki olay sonrasi gerek mühtedinin, gerekse de toplumun sosyo-psikolojik durumunu ortaya koyacak bilgilere ula§abilmemiz
9 "Her insanin isläm fitrati üzerine dogdugunu ve sonra farkli dinlere mensup oldugunu Hz. Peygamberimiz ifade etmi§tir. Bu yüzden de isläm hukukgulan gocuklann "hayru'l-ebeveyne" täbi olmalarini prensip edinmi§lerdir. Bu nedenle gayr-i müslim bir ailede anne veya babadan birisi Müslüman olursa, henüz bulug gagina gelmemi§ gocuklar ebeveynden Müslüman olana verilmektedir. Digeri veläyet hakki iddia edemez."
mümkün olmamiçtir. Nitekim toplum içinde yaçanarak tecrûbe edildiginden do-layi, ortaya çikan problemler Karasu Kazasi'nin mahkeme kayitlarina yansima-miçtir. Bu yüzden verilerin bulunmamasi büyük bir eksiklik olmasina ragmen, geçmiçteki aliçkanliklarin devam ettigini gösteriyor olmasi açisindan, bu kayit güzel bir örnekleme oluçturmuçtur.
Yine hacca gitmek dini bir vecibe iken, mühtedilerde hacca gidenlere çahit olunamamaktadir. Ama hacca gitmiç olsalar idi, haci olduklarina dair bir ünvan kaydolunurdu. islâm'a geçtikten sonra sünnet olundugunu içeren bir kayda da rastlanilamamiçtir. Hacca gitmek çok yaygin bir dini vecibe olmamasina karçi-lik, sünnet her erkegin olmasi gereken bir dini uygulama idi. Sünnet olmamalari da mümkün olabilecek bir durum degildir. Nitekim ihtida edenlerin içinde bu-lunduklari bu durumun, toplum hayatinda sorunlara ya da ayiplamalara neden olmasi g^lü bir ihtimaldir.
Ayrica islâm'i seçenlerden cizye alinmaya devam edildigine ve bundan dola-yi da sikintilara neden olunduguna dair dava konusu olmamiçtir. Bu durum ihtida edenlerden cizye alinmadigini, bundan dolayi da sorun çikmadigini ispat etmek-tedir. Aksi halde hakkini arama babinda bir çok dava örnegine rastlanilabilirdi.
Gayr-i müslimlerle Müslümanlar arasindaki iliçkileri ortaya koyabilecegimiz birçok belge elimizde mevcuttur. Mühtedilerle Müslümanlar arasinda da kefâlet, çahitlik, i§ verme, ortaklik, vekâlet, evlenme, ali§-veri§ ve borçlanma gibi ili§-kilerin devam ettigini söyleyebiliriz [27, 25-100b-1004, 25-11a-114, 25-5b-48; 28, 33-100a-895, 33-79b-721]. Benzer durumlar gayr-i müslimler ile mühtedi-ler arasinda da yaçanmiç olup, birçok örnekleri bulunmaktadir [27, 25-77a-821, 25-9a-94]. Bütün bu tür kurulan münasebetler esnasinda ortaya çikan anlaçmaz-liklar da olmuçtur. Bu anlaçmazliklarin da temelinde dini bir etkinin olmamasi bizim açimizdan önemli bir noktadir.
Öte taraftan bir baçka kayitta, Müslüman oldugu halde kul diye satilmak is-tenilen bir mühtedinin mahkemeye yaptigi baçvuru dikkatimizi çekmiçtir. Ken-disi Bogdan zimmîsi iken, Akkerman'da Müslüman olmuç ve Karasu Kazasi'na gelmiçtir. Karasu'da Müslüman ve hür olmadigi söylenilerek kul olarak satilmak istenmiç, o da bunun üzerine mahkemeye gitmiçtir. Mahkemede Akkerman'da Müslüman olurken çahitlik yapanlarin isimlerini söyleyerek, onlarin çehadetleri ile dü§tügü kul durumundan kurtulmuçtur [27, 25-65a-700]. Burada bahsi geçen kiçinin Kirim'da yaçayan insanlardan farkli özellikler aksettirmiç olmasi, diger-lerinde böyle bir kanaatin oluçmasina neden olmuç olabilir.
4. Aile Hayati
Aile, bir toplumu oluçturan temel taçlardan biri oldugu gibi, sosyal hayatin da ilk çekillendigi yerdir. Bu nedenle saglikli ailelerin çogunlukta oldugu toplum-larin, sosyal yapilari da mükemmel olmaktadir. O yüzden aile içindeki hayatin,
bireyler üzerindeki olumlu etkilerini artirabilmek önemli bir husustur. Nitekim toplum, bunu temin edebilmek maksadiyla birçok kural ve yaptirim geliçtirmiçtir.
4.1. Ailenin Olli $1111111
Aile, bir toplumda meçru olarak kabul edilen kistaslari, yerine getirerek ha-yatlarini birleçtiren bir erkek ve bir kadin ile onlarin sahip olduklari çocuklardan oluçan en kûçûk sosyal birimdir. Allah Teâlâ, erkek ve kadinin birbirleri için ya-ratildigini ve uygun bir çekilde beraber olmalarini istemektedir. Bu beraberligin olabilmesi için evlenmeleri ve aile olmalari gerekmektedir.
Aile müessesesinin oluçumunda her milletin kendine has bir takim nizam ve hukuki uygulamalari mevcuttur. Gerçi Osmanli Devleti'nin sahip oldugu millet sistemindeki çeçitlilige ragmen, Kirim Hanligi'nda yaçayan bir aile ile Anadolu'nun herhangi bir yöresinde yaçayan bir aile arasinda pek bir fark görül-memektedir. Bundaki temel faktör, örfi anlamda ayni kültüre mensup olmak ve dini bir bütünlügün de her iki cografyadaki insanlar arasinda yaçaniyor olmasi-dir. Örnegin bir Bulgar ailesiyle, Ege adalarinda yaçayan Egeli Rum ailesi, Ya-hudi ailesi veya Arap çöllerinde yaçayan bir Arap ailesi ile görülen farkliliklarin benzeri burada görülmemektedir.
Aileyi oluçturan ya da oluçumuna ilk adimi atan erkek ve kizin meçru anlamda aileyi oluçturmasi için evliligi gerçekleçtirmeleri gerekmektedir. Evlilik ben kavramindan biz kavramina ve de bir üst kurum olan aile kurumunun oluçumuna atilan ilk adimdir. Sözle§me çeklinde bir durum arz etse de beraber yaçamak ve çocuk sahibi olup, yetiçtirmek çeklinde bir birlikteligi ortaya koymaktadir.
Dogu toplumlarinin bir adedi olan "baçlik ve kalin" gibi uygulamalar, araçtir-mamiza konu olan Karasu kazasinda bulunmamaktadir. Zaten islâm hukukunda da baçlik veya kalin gibi bir uygulama söz konusu degildir. Sadece kadina sagla-nan teminat açisindan mehrin iki çeçidi yer almaktadir [37, s.75].
Türk ailesinin yapisi ve geliçimi sosyolojik açidan çokça incelenmiçse de, hala hassasiyetle üzerinde durulmasi ve araçtirilmasi gereken bir husustur. Sag-likli bir toplumun oluçumunda aile müessesesinin kuruluçu ve ayakta durmasi çok önemlidir. Bu nedenle inceledigimiz dönem ve yer çerçevesinde evlilik ele alinmaya çaliçilacaktir.
4.2. Niçan ve Namzedlik
Evlilik öncesi gerçekleçtirilen ve ayni zamanda da ahlâki bir uygulama olarak karçimiza çikan niçanin, islâm hukuku ile bir mecburiyeti yoktur. Diyebiliriz ki tamamen bu uygulama bir nevi gelenek ve görenegin ürünüdür. Adetlerimize göre niçan tamamiyla evlilik öncesi bir hazirlik dönemi mahiyetindedir.
Niçanli olanlara "Namzed" denilmektedir. Namzedlik akçasi veya herhangi bir maddi karçilik veren oglan tarafi -beçik kertmesi ile hemen hemen ayni- kizin evlenme yaçina gelmesini bekler ve o an geldiginde kizla evlilik merasimi
yapilir. Bu durumda evlenecek olan her iki taraf kendi ba§ina karar verecek ya§ ve olgunlukta degildirler. Bu yüzden rizalarinin alinmasi mümkün degildir. Her iki taraftan biri veya vekili balig olduktan sonra evlenmeyi istemedigini talep eder ise ni§an feshedilir idi. Ancak namzedlikler arasinda nikahin yapilmami§ olmasi ge-rekmektedir. Nitekim namzedlik fesholununca her iki taraf birbirlerine verdikleri, nakit, e§ya veya hediyeleri iade etmektedirler. Öyle ki bir örnek davada, Erzurum-lu olup Karasu'da ya§ayan bir zimmi, Kuyumcu Ovanis'in dayisinin kizina nam-zed olup ni§an e§yasi yollami§tir. Ge?en zaman sonrasinda da Ovanis kizi vermedi diye mahkemeye ba§vurmu§tur. Ovanis ise, dayi kizinin bäliga oldugundan dolayi kendisine fikrini sordugunu, ama onun bu ni§ani mahkemede §ahitler huzurunda istemedigini belirtmi§tir. Mahkemeye getirilen kiza burada tekrar isteyip-istemedi-gi soruldugunda, iradem elimdedir, äkil bäligim ben bu ni§ani istemiyorum demi§-tir. Bunun sonucunda Kadi, gönderilen e§yalarin iade edilmesini isteyerek ni§ani feshetmi§tir [27, 25-68a-732]. Örnekte de görüldügü üzere, kü?ük ya§ta namzed olarak ni§anlanan kiz ve erkek, äkil bälig oldugunda zorla evlendirilmemektedir. Her iki taraftan birisi de, äkil bälig olduktan sonra ni§ani feshedebilirdi.
Diger yandan namzedlik se?iminde, Müslüman bir kizin veya erkegin gayr-i müslim bir erkekle ya da kizla namzed edilmedigi görülmektedir. Nitekim daha önce de i§lendigi üzere, Mustafa el-mühtedi isläm'i se?iyor ama bilge ve bälig olan 16 ya§indaki kizi isläm'i se?memi§tir. Baba bir müddet sonra kizini zimmi bir oglanla namzed eylemek istemi§tir. Her ikisinin namzed olabilmesi i?in de kizinin zimmiye oldugunu ispat etmesi gerekmi§, sonra zimmi bir oglana namzed edilmi§tir [27, 25-113b-1137]. Aksi durumu gösteren herhangi bir bilgi sicil-lerde bulunmamaktadir.
4.3. Nikah Akdi
Nikah, mahkeme-i §er'iyyeden veya oradan me'zun imam tarafindan, tara-feynin veyahut vekilleri ve §ahitlerinin ifadeleri dinlenilip kayd olunmasina de-nir [40, s. 1470]. islämiyete göre nikah akdinin yapilmasi i?in öngörülen bir me-rasim ve de herhangi bir görevli tayin edilmemi§tir. Buna ragmen evlenecekler i?in bir takim kistaslar ortaya konulmu§tur.
Evlenme akdi, erkek ile kiz veya kizin velisi arasinda yapilir. Veläyete, en yakin erkek, cariyeyi azad eden erkek veya tayin edilen kadi veya vekili kabul edilirdi. Hanefi mezhebine göre veli, kizin rizasina binaen evlendirebilirdi [25, 25-112a-1125]. Veli kizin äkil bälig olmadigi durumlarda nikahinin feshini bile isteyebilirdi [43, s. 258-259].
Nikah akdinin yapilmasi i?in kizdan vekälet alinarak kayitlara ge?irildigi de görülmektedir [28, 33-23a-191]. §üphesiz bu durum nikah akdi i?in, erkek ve kiz veya herhangi birisi olmadan da vekiller araciligiyla yapilabilecegini bize ispat ediyordu. Nadiren de olsa evlenecek ki§ilerin evinde mahkemeden gelen yetkili ve §ahitler huzurunda da nikah yapilmaktadir.
isläm'da nikähi gegerli kilmada yetkili bu görevi üstlenen bir memur veya din görevlisi belirtilmemi§tir. Bununla birlikte i§in ehemmiyetinden dolayi olsa gerek, hukuki yeterlilige sahip kimselerin rolü uygulamada tercih edilmi§tir. Bu nedenle de kadi, naib veya bir din görevlisi nikah akdinin icrasindan sorumlu olmu§lardir.
Nikah akdi mahkeme kayitlarinda zaman zaman görülmektedir [27, 25-49b-496]. Ancak bu usulün ne kadar uygun ve ne kadar tüm nikahlari kapsadigini tespit edebilmemiz mümkün olamami§tir. Nitekim inceledigimiz Karasu mahkeme kayitlarindaki nikah akdi kaydinin az olu§u da, tümünün kaydedilmedigini ortaya koymaktadir. Mehr miktarlarinin kayit altina alinmasi gokga kar§imiza gikar iken, o nispette nikah akdi kaydina rastlanilmamaktadir.
Kayitlarin yetersizligi ya da nikah akdinin kaydedilme kuralinin olmamasi sorunlar yaratabilirdi. Ancak nikah akdinin §ahitler huzurunda yapilmasi ve dü-gün adini verdigimiz bir merasimle renklendirilmesi, gevre, kom§u ve akrabalari da bu beraberligin me§rula§masina ortak etmektedir. Nitekim eski bir adet oldu-gu vurgulanarak dügünden bahis edilen bir sicil kaydi elimizde bulunmaktadir [27, 25-59b-621]. Hal böyle olunca itiraza mahal birakacak bir bo§luk veya si-kinti kalmami§ oluyordu. Baron De Tott'un Kirim seyahati esnasinda kar§ila§tigi evlilik ile ilgili notlari da ilgi gekicidir. O, Kirim Tatarlari'nin evlenecek kizla-ri dari ile örttüklerini aktarmaktadir. Yani evlenecek kizin ba§i üzerine 30 cm. gapinda bir tepsi konularak dari dökülmeye ba§lanir, ne zaman tepsi hizasina dökülen dari yükselir, o zaman dökme i§i durdurulurdu. Böylece kizin geyizi de tamamlanmi§ olurdu. Sonrasinda, uzun boylularin daha §ansli olduguna da vurgu yaparak, kendi ädetlerindeki evlilik taci ve badem §ekeri ile bu olay arasinda ilgi kurmu§tur [5, s. 225].
Öte yandan isläm hukukunda zina, yani evlilik di§i beraberlikler §iddetle men edilmi§tir [26, s. 129]. Ceza-i müeyyidesi de sopa veya ta§lanmak §eklinde icra olunan "recm"dir. Ancak Osmanli hukukunda recm cezasinin uygulandigina dair bir kag kayit vardir. O da 1589 ve de 1680 yillarinda ya§anmi§tir [37, s. 80-81]. Zina suguna kar§ilik ise kürek ve hapis cezalari verilmi§tir. Yine zina suglama-siyla kar§ila§an kadin, yemin ve inkar yolunu be§inci kez tercih eder ve Allah'in lanetini üzerine alirsa recm cezasi uygulanmamaktadir [35]10.
Evlilik di§i uygunsuz bir §ekilde yakalananlara, nikah yapilmasi kabul edilir ise herhangi bir ceza verilmezdi. Nitekim, Resul bin Musli ile Fatima bint-i Hüseyin'i mahallede ya§ayanlar Kasap Emir Abbas'in kümesinde uygunsuz bir durumda yakalami§lardir. Onlar ise zina yapmak niyetinde olmadiklarini, hatta Fatma'nin e§inden ayrilmasinin üzerinden dört ay gegtiginden dolayi evlenmek istediklerini mahkemede ifade etmi§lerdir. Mahkeme bunun üzerine elli altun mehr-i muaccel belirleyerek taraflar arasinda akd-i nikah yapmi§tir [27, 25-30a-308].
Yine evlenme izni verilmesine dair ilging bir kayda rastlanilmi§tir. Kocasi
10 Kur'an-i Kerim, Nur Suresi.
ölen kadina evlenebilecegine dair izin verilerek, sicile kaydedilmiçtir [28, 33-101a-912]. Burada §üphesiz ölen kocasindan hamile kalmadiginin kesinleçme-sinin ispati sayilan, iddet müddetinin tamamlanmiç olmasi dikkate alinmaktadir. iddet müddeti tamam olunca da evlenmesine müsaade edilmektedir.
islâm'in ortaya koydugu kurallar çerçevesinde nikahsiz yaçamaya asla müsaade edilmemiç, babasiz çocuk dogurma da ho§ karçilanmamiçtir. Bu gibi durum-larda güvenlik birimleri devreye girmiçtir. Kayitlarimiza yansiyan babasiz çocuk dogurma olayini konu alan herhangi bir dava olmamiçtir.
Ayrica Karasu'da yaçayan Ermeni, Rum, Yahudi ve diger zimmîlerin evlilik-lerine dair herhangi bir kayit yer almamiçtir. Onlar, kendi cemaatleri içinde bu gibi içleri halledebildikleri gibi, çer'i mahkemelere de baçvurarak akd-i nikâh yapma haklarina sahiptiler. Nitekim birçok hususta Müslüman mahkemelerini tercih ederlerken, nikâh akdinin kaydedilmesinde bu yola baçvurmamiçlardir. Ayn i zamanda bu husus kendi dini gereklerine uygun, evlilik ayini, dügün v.s. gibi inanç ve geleneklerin rahatça uygulanabildigini ortaya koymaktadir.
4.4. Çok Eçlilik
Örnek olmasi hasabiyle Karasu Kazasi'nin dört sicilinden elde edilen veriler içinde yer alan tereke kaydi toplami; 312 Müslim, 184 gayr-i müslime ait olmak üzere 496 adettir. Bu tereke kayitlarinda yaptigimiz araçtirmalar sonucunda, çok eçlilige dair belge sayisinin pek az oldugu tespit edilmiçtir.
Çok e§le evlilik ile ilgili verilerin tasnifi sonucunda; iki e§e sahip be§ örnek bulunurken, üç e§e sahip tek kayit yer almaktadir. Tüm bunlara ilave olarak üç-ten fazla e§e sahip bir aile örnegi bulunmamaktadir.
Tablo 2. Çok E§le Evlilik
Eç Sayisi Evlilik Adedi
2 5
3 1
4 ve üzeri -
ilk olarak Karaagaç mahallesi sakini e§-§eyh Ali Dede'ye ait tereke kaydinda, onun Ai§e ve ismihan isminde iki e§e sahip olup, iki erkek bir de kiz çocugunun oldugu bilgisine ulaçilmiçtir. Ali Dede'nin "§eyh" olmasi siradan biri olmadigi-nin en önemli göstergesidir. Ancak eldeki toplam tereke miktarinin 236 guru§ 25 sim olmasi çok zengin biri olmadigini da ortaya koymaktadir. Nitekim zengin olduguna alamet sayilabilecek mallar içerisinde, bahçe, ev ve dükkan bulunmamaktadir. Yine Aiçe'ye 40, ismihan'a ise 25 guruçluk mihr ücreti tereke kayitlarinda yer almiçtir [27, 25-26b-277].
Ayrica £orum mahallesinde ikämet eden el-häc Süleyman ismindeki bir §ah-sin, Gülsüm ve Ai§e isminde iki e§e sahip oldugu görülmektedir. El-häc Süleyman, yekün 1.479 akgadan olu§an gayet dü§ük bir mal varligina sahiptir. Miras biraktigi mallari ise, günlük hayatta kullanilan bir miktar kap-kacak ve giyim e§yalarindan ibarettir. iki e§ sahibi olmanin maddi imkanlarla mümkün olmasi gerekirken, bu kayittaki durum tam tersi olmu§tur [29, 47-23b-150].
iki e§e sahip elimizdeki terekelerden birisi de, Receb Efendi mahallesi sakini e§-§eyh Abdi Efendi'ye aittir. Abdi Efendi "§eyh" ünvanini ta§iyarak, toplum iginde ayricalikli bir yere sahip oldugunu ortaya koymaktadir. Fakat terekesinde beyan edilen yekün tutarin 14.000 akga olmasi, orta düzeyde bir gelire sahip oldugunu göstermektedir. Terekede, kiymetli olmasi hasebiyle sadece 10.000 akga kiymetinde olan Receb Efendi mahallesindeki bir evden bahsedilmekte-dir. Evin haricinde zenginlik ifade eden ba§ka bir mal görülmemektedir. Yalniz ilging olabilecek nitelikteki husus, 100 akga kiymetinde adi belli olmayan bir kitabin bulunmasidir. E§-§eyh Abdi Efendi'ye ait olan e§lerin isimleri ise, Saliha ve Kutluhan'dir. Miras payla§imi oldugundan e§lerin kendileri ile ilgili herhangi bir bilgi bulunmayip, sadece Saliha'ya 4.000 akga mihr ayrildigi dikkatimizi gekmi§tir [29, 47-57b-390].
inceledigimiz bir tereke kaydinda ise, Ali Dede mahallesinde ya§ami§ olan Müezzin Mehemmed Can'in iki e§e sahip oldugu tespit edilmi§tir. Terekenin son kismi eksik oldugundan dolayi tam rakama ula§ilamami§tir. Elde ettigimiz kadariyla Mehemmed Can'in mirasi 89.000 akgalik bir mal varligi ile kayitlara yansimi§tir. Terekede bagge (35.000 akga), arastada dükkan (10.000 akga), sa-raglar iginde dükkan (5.000 akga) ve gayr-i menkullerin yaninda degerli ticari ürünler de bulunmaktadir. Bilhassa ge§it ge§it "duhan" bulunmaktadir ki, toplam 11.445 akga degere ula§maktadir. Mehemmed Can'in iki e§inin isimleri, Amine ve §erife'dir. Terekede iki oglu ile beraber bir de hamile olundugundan bahsedil-mektedir [30, 65-19b-68].
Bir ba§ka kayitta ise ölen birisine ait olan maldan ikinci e§in, kendisi ve go-cuklari igin yaptigi nafaka talebi dikkatimizi gekmi§tir. Dava metninde, ilk e§e kalan arazi üzerinden nafaka talep etmektedir. Mahkeme kendisine ve iki gocu-guna nafaka tayin edilebilmesi amaciyla pay verilmesini uygun görmü§tür. Dava konusuna bakildiginda bu ki§inin zengin bir kimse olmadigi anla§ilmaktadir [30, 65-39b-197].
Öte yandan Karasu §er'iyye sicilleri iginde, üg e§e sahip tek kayit bulunmaktadir. §or mahallesi sakini Receb Be§e ibn-i Mustafa ismindeki bir §ahis üg e§li olarak görülmektedir. inceledigimiz bu kayit bir tereke kaydi degildir. Davayi agan §ekernaz bint-i Abdullah ismindeki bir kadindir. Kadin mahkemede, Receb Be§e'nin otmaya (yolmaya) gittikleri bostanda, ak§am vakti kendisini cebren tasarruf ettigini eve gelerek söyledigini; bunun üzerine de evde bulunan Receb Be§e'nin karde§i el-häc isengeldi ve yine Receb Be§e'nin iki karisinin nikäh
olmadan durulmasinin sakincali olacagini, hatta kadi ve zabitalarin haklarindan gelmeden, acilen nikah yapilmasi gerektigi hususunu anlattiklarini ifade etmi§tir. Bunun üzerine Receb Be§e, 10 altun mehir ile akd-i nikah yapmi§tir. Böylece Receb Be§e'nin üfüncü bir e§i olmu§tur [27, 25-15a-151].
4.5. Evliligin Sonu^lari
Evlilik, iki farkli cinsiyetteki insanin birle§erek bir aile kurmasini saglayan ilk adimdir. Bu adimin atilmasi ile birlikte, ^iftlerin birbirlerine kar§i olan görev ve sorumluluklari ba§lamaktadir. E §lerin bu görev ve sorumluluklarini yerine ge-tirmekle birbirlerine kar§i dogan birtakim haklari bulunmaktadir. Bilhassa evlili-gin bitmesi noktasinda dogabilecek magduriyetleri önleme ile evliligi koruyucu müeyyidelerin caydiriciligi ve uygulanmasi önemli bir husustur. Islam dini, bu noktada hem kadin hem de erkek a^isindan bir ?ok kurallar ve yaptirimlar geli§-tirmi§tir. Bütün bu evlilik ile birlikte me§rula§an haklar cinslere göre farkliliklar göstermektedir.
4.5.1.Kadinin Haklari
Kadin toplumun ve ailenin en önemli par?alarindan birisidir. O, ne denli iyi ve donanimli olur ise gelecek nesiller de o denli mükemmel olabilirdi. Islam, ka-dina "ana" olma vazifesi ile büyük bir misyon yüklemi§ bulunmaktadir. Bundan dolayi kadin, kocasina ve focuguna hizmet ettigi sürece korunmu§tur.
Bütün bunlara binaen kadinin kötü muameleye maruz kaldigi durumlar da mahkeme kayitlarina yansimi§tir. Nitekim bir davada kadin ".... zevcim na hakk beni darb idub iflahimi kesr eyledi ...." diyerek mahkemeden yardim istemi§tir [27, 25-120b-1222]. Kadinin, kocasinin kötü davrani§larina kar§i mahkemeye giderek yardim isteyebilmesi, ?ok önemli bir hakka sahip oldugunun göstergesi-dir. Ayrica adalet mekanizmasinin aile i?i darb ve küfrü önlemede rol oynamasi da ayrica üzerinde durulmasi gereken bir özelliktir. Böyle bir toplumda, kadinin tüm olumsuzluklara kar§i korunuyor olmasinin sagladigi huzur ortami, onun i?in paha bifilmez bir durum olsa gerektir.
Bo§anma sonrasi e§ler arasinda mal payla§imi ve mehr konusunun ?özü-mü de önemli bir husustur. Nitekim Ali Efendi mahallesi sakinlerinden Saliha bint-i Nasuf adindaki bir kadin, bo§andigi e§i Ibrahim b. Ali'den altun yaldizli civanka§li ku§agi vermediginden dolayi davaci olmu§tur. Saliha, gerdek gecesi "erkanlik" namiyla ku§agin kendisine verildigini söylemi§tir. Fakat §ahitler ha-yir Saliha ku§agi hibe etti diyerek kocasina ait oldugunu ifade etmi§lerdir. Bunun üzerine mahkeme, ibrahim'in Saliha'ya olan 15 esedi borcuna kar§ilik her iki tarafi öde§tirerek, anla§mazligi kar§ilikli olarak ?özmü§tür [27, 25-1b-223].
En önemlisi kadini e§ olmasindan dolayi aile ifinde ve ayrildiktan sonra, gü-vence altina alma amaciyla ortaya konulmu? bir takim uygulamalar mevcuttur. Bunlar mehir ile nafaka gibi maddi bir kisim tedbir ve güvencelerdir.
4.5.1.1.Mehir ve Ba§lik
isläm öncesi Araplar ile Türkler de ve hatta diger dinlerde de degi§ik adlar al-tinda kadina ekonomik bir güvence saglanmak istenmi§tir. Bu amagla nikah akdi ile beraber, nakit veya mal olarak mehir adiyla ifade edilen maddi bir güvence verilmi§tir. Mehir, nikahdan önce verilirse mehr-i muaccel, nikah sonrasi veya evliligin bitmesiyle beraber ödenecekse mehr-i müeccel adlarini alirdi. Yine mehir, nikah akdi sirasinda belirlenmi§ ise mehr-i müsemma, nikah akdi sonrasina birakilmi§ ise mehr-i misil11 olarak iki ge§it olmaktadir [8, S. 115-152].
Kayitlarimizda da sikga rastladigimiz duruma göre; kadin, kocasini mehir-den ibra ettigi veya ona mehrin hepsini yada bir kismini hibe ettigi §eklindedir. Nitekim kadinin mehrini hibe ettigine dair elimizde bir gok belge bulunmakta-dir. Örnek olmasi hasebiyle Ümmügülsüm ismindeki bir kadin, ölen ibrahim ismindeki kocasi üzerinde bulunan 20 altun mehrini talep etmektedir. Kadin, 60 altun olan mehrin, 40 altununu hibe ettim 20 altun ise kaldi demi§tir. An-cak kocasinin annesi 60 altunun tamamini da hibe etmi§tir diye itirazda bulun-mu§tur. Mahkeme §ahitlere dani§arak 20 altunun hibe edilmedigini tespit ederek Ümmügülsüm'ü hakli bulmu§tur [27, 25-71b-767]. Eger ki koca ölür ise, mehr hakkini e§ine ödememi§se, geride biraktigi mirasindan mehr miktari öncelikle ayrilir, geri kalani mirasgilar arasinda payla§tirilir [27, 25-47a-468]12. Kadin öl-mü§ ve mehr hakki hala sabit ise, kadinin varisleri bu hakkini talep edebilirlerdi. isterse kadin, ölümü sonrasi mehrinin bir kismini hayir i§leri igin de harcayabi-lirdi [27, 25-63b-680]13.
Yine nakit olarak belirlenen mehr miktari, miras sonrasi ya da evlilik biti-minde degeri tespit edilebilen mallarla da ödenebilirdi. Bunlar genellikle giyim e§yalari, takilar, yatak, yorgan, yastik ve kilim gibi e§yalar olabilmekte idi. Ni-tekim birgok tereke dökümünde buna benzer uygulamalara rastlanilmakta olup, kar§iligi olan malla mehrin ödenmesi görülmekteydi.
Mehr miktari konusunda ise alt sinir var iken üst sinir tespit edilmemi§tir. Hanefi fikhina göre 10 dirhem14 gümü§ veya buna kar§ilik herhangi bir mal alt sinir olarak belirlenmi§tir. Maliki'lere göre ise üg dirhem gümü§ verilmesi uygun görülmü§tür [26, s. 219]15. §üphesiz kadinin dul, güzel, geng ve taliplerinin gok-
11 Bu miktar benzer §artlarda evlenmi§ kadinlara bakilarak belirleniyordu. Tamamiyla rastgele veya suistimale agik bir durum söz konusu degildir.
12 Bu dava 20 altun mehr ücretinin terekeden ayrilmadigi üzerine mahkemeye yansimi§tir. Nitekim mahkeme mehrin terekede ayri tutulmasi gerektigi §eklinde karar vermi§tir.
13 Kadin 30 altun mehrinin 28 adetini hibe ediyor. Geri kalan bir altun ile hätm-i kiräat olunmasini, diger bir altun ile de mescide mum alinmasini vasiyet etmi§tir.
14 10 dirhem : 32 gram.
15 Hanbeli mezhebinin hukukgulari agisindan, mehr miktari igin herhangi bir alt sinir bulunmamaktadir.
lugu bu miktarin üst sinirini sürekli degiçken tutmaktadir. Nitekim inceledigimiz Karasu kazasinda da mehir miktarlarinda farkliliklar görülmektedir16.
Öte yandan mehrin kazanilmiç olmasinin çarti, zifaf veya sahih halvet olun-mali ya da bunlardan evvel eçlerden birisinin vefat etmiç olmasi gerekmektedir. Sahih halfet veya zifaf olmadan ayrilik meydana gelmiçse, ayriliga kimin neden olduguna bakilir ve öyle mehir için karar verilirdi. Kocadan kaynaklanarak be-raberlik öncesi ayrilik ortaya çikmiçsa, kadin mehirin yarisini alir. Buna karçilik kadin ayriliga sebep olursa, kadina mehir verilmezdi.
4.5.1.2. Nafaka
Evliligin gerçekleçtigi andan itibaren, eçin tüm ihtiyaçlarinin karçilanmasi kocaya aittir. Koca yaçamin sürmesi için gereken yiyecek, içecek, giyim, tedavi, ilaç v.s. gibi ihtiyaçlari gidermek zorundadir. Kadinin zengin olmasi bile, kocayi bu yükümlülüklerden asla muaf tutamaz idi.
islâm hukukuna göre nikah akdi ile birlikte hukuki bir mecburiyet haline gelen nafaka teminini, zengin olmasa bile her koca saglamak zorundadir. Bu yü-kümlülügü yerine getiremezse kadinin mahkemeye baçvurma hakki dogar [27, 25-53a-529]. Burada çocuk ya da çocuklar dünyaya gelmiç ise nafaka miktarina onlar da dahil edilir. Koca takdir edilen nafakayi hâla temin edemiyorsa, mahke-me kocanin görünen mallarini satarak ödeme yoluna gidebilirdi. Bu da olmaz ise hapsetme yoluyla cezalandirirdi. Kadin nafakasini tüm bu hukuki yaptirimlara ragmen alamadiginda ise boçanma talebinde bulunabilirdi. Yalniz Hanefi mezhe-binde böyle bir talep söz konusu degil iken, bazi çartlarla diger mezheplerde bu hak mevcuttu. inceledigimiz döneme ait mahkemeye yansiyan gayr-i müslimle-rin nafaka talepleri de olmuçtur. Mahkeme gayr-i müslimlerin nafaka davalarini, Müslümanlarda oldugu çekliyle karara baglamiçtir [27, 25-98b-991]. Hatta bir dava konusunda, hamile olan zimmî bir kadina, çocugunun dogmasi sonucunda nafaka verilmesi bile kararlaçtirilmiçtir [27, 25-18a-187].
Gerek kadinin kendisine ve gerek çocuklarina geçinebilecegi miktardaki yev-miyenin, nafaka olarak verilmesini konu alan birçok davaya rastlanilmaktadir. Mahkeme, çocuklarin her birine ^ ile be§ akça arasinda bir nafaka tespit eder-ken, anneye ise genelde be§ akçalik bir miktari uygun görmektedir. Bunun diçin-da bazen de, mehr ve nafaka alacagini bir mal karçiligi anlaçarak birakanlar da vardir [27, 25-106 b-1058]17.
16 25-62b-668 numarali hükümde mehr miktari 40 guruçtur. 25-47a-468 numarali davada da 10 altun ve 10 altun degerinde bir sari bargir mehr miktari olarak belirlenmiçtir. 25-63b-680'de ise 30 altun gibi degiçik miktarlar belirlenmiçtir.
17 Kadin, iki altun mehr ile kendisi ve kizi için olan nafakasindan oturdugu ev ile eçyalar karçiligi feragat ediyor.
4.5.2. Kocanin Haklari
Evlilik kurumunun saglam temeller üzerinde oturmasi, önemle üzerinde durulan bir husustur. isläm hukuku, evlenme akdi ve evlenme sonrasi igin getirdigi bir takim yükümlülüklerle bu temelleri insani deger ölgülerine ta§imaya gali§-mi§tir. Fakat hukuki sorumluluk getirebilecek tüm bu kurallar belli bir noktada yetersiz kalabilir, o yüzden bu cihet higbir zaman akildan gikarilmamalidir.
Kocanin, e§inden mali anlamda bekleyebilecegi herhangi bir §ey yoktur. Yal-niz e§in ölümü sonrasi kalan miras, mali beklentilerin haricinde tutulmu§tur. Evin tüm nafakasini temin sorumlulugu erkege ait iken, buna kar§ilik kadinin ise ev i§lerini yapma konusunda kusur göstermemesi gerekmektedir. Bu sorum-lulugunun yani sira gocuklarin bakimi kadinin bir diger önemli görevi idi. Ayrica e§ine saygi ve hürmet duymasi, cinsel ihtiyaglarinin giderilmesinde yardimci olmasi, sürekli yerine getirilmesi gereken vazifelerden bazilaridir. inceledigimiz Karasu kazasina ait sicillerde, yukaridaki sebeplerden dolayi mahkemeye ba§vu-ran erkek olmami§tir.
4.6. Evliligin Sona Ermesi
isläm hukukunda bo§anmayi yasaklayan ya da hususen gügle§tiren bir takim yaptirimlar öngörülmemi§tir. Buna kar§ilik evliligin hem özendirildigi hem de gergekle§tirilmesinin te§vik edildigi görülmektedir [41, s. 253]. Nitekim bo§an-mayi zorla§tirmak, belki de insanlari evlilikten sogutup uzakla§tirabilirdi. Evliligin nedensiz ortadan kalkmasi gibi bir durum da söz konusu olmami§tir. Evliligin sona ermesinin bir takim §ekil ve usülleri bulunmaktadir.
4.6.1. Fesih
Evlenmeyi ortadan kaldirabilecek bir eksikligin ortaya gikmasi durumunda evlilik bozulabilir. Saglik veyahut evlenme yeterliligi konusunda olmasi gereken hususlarin ortadan kalkmasi nedeniyle evlilik sona ermi§ olur. Örnegin; evlenen taraflardan birinin din degi§tirmesi, beraber ya§amayi ortadan kaldirdigi gibi ev-liligi de bitirir. Fesih ile taläkla evlilik bitirme arasinda önemli farklar vardir. Zifaf olmadan önce fesih gergekle§irse kadina mehir verilmez. Ancak taläk ile son verildiginde mehrin yarisi ödenmek zorundadir. inceledigimiz döneme ait davalarda bu tip bir örnege rastlanmi§ degildir.
4.6.2. Bo§anma ve Bo^anma Türleri
isläm hukukunda irade beyaniyla erkek bo§anmayi gergekle§tirdigi gibi18 mahkeme yoluyla da bo§anmalar19 gergekle§ebiliyordu. Bu ikisine kar§ilik an-la§malar yoluyla da bo§anildigini20 ilave edersek, üg türlü bo§anma gergekle§-
18 Erkek tek tarafli bo§anmayi isteyebilir. Buna "Taläk" denilmektedir.
19 Mahkeme yoluyla bo§anmaya "Tefrik" denir.
20 Her iki tarafin anla§arak bo§anmasina "Muhälaa" denir.
mekteydi. Islam dini ve Osmanli toplum yapisi, bo§anmayi ho§ gormemektedir. Fakat buna kar§ilik erkek, bo§anmada bir neden ileri surmeden ayrilabilecek ka-dar ozgur birakilmi§tir. Nitekim talak §eklindeki bo§anma ile mahkemeye gitme-ye bile gerek duyulmami§tir.
Bu bo§anmayi kolayla§tirici uygulamalara kar§ilik, bo§anmanin tasvip edil-medigini ifade etmek birbiriyle ?eli§iyor gibi gozukebilir. Bu ?eli§kiyi ortadan kaldirici iki onemli yaptirim soz konusudur. ilki mehr-i mu'eccelin miktarinin yuksek tutulmasidir. Di geri de, karisini u? defa bo§ayan kimse tekrar evlenmek isterse, evlenebilmesi i?in bo§anmi§ e§inin ba§kasiyla evli kalip bo§anmasi ge-rekmektedir.
Diger taraftan Karasu'ya ait sicil kayitlarinda, gayr-i muslimlere ait bo§anma hukumleri de bulunmaktadir. Bir kayit orneginde "Oldur ki £orum mahallesin-
den Aydin veled-i .....nam zimmi zevcesi §eker nam zimmiyeyi meclis-i §er'e
ihzar idub merkum zevcem benden bo§ olsun deyu huzur-i §er'de tatliki kayd
§od ......" §eklinde ifade edilmi§tir [27, 25-19a-200]. Goruldugu uzere bo§an-
ma hukmunde, herhangi bir neden ve gerek?e one surulmeksizin "bo§ olsun" denilerek kaydedilmi§tir. Bu tur kayitlar gayr-i muslimlerin §er'i mahkemelere yansiyan dava konularinin hem ?e§itliliginin hem de Karasu'da ya§ayan herkese ?ozum uretildiginin gostergesidir.
4.6.3. Talak
Tum bo§anma turlerini sonu? itibariyle kapsayan talak, zamanla, sadece tek tarafli irade beyaniyla yapilan bo§anma olarak kabul edilmi§tir. Burada soz ko-nusu olan tek tarafli irade beyani ile bo§anma hakki, sadece kocaya aittir. Ancak ozel durumlar ?er?evesinde erkek bu yetkiyi karisina da devredebilmektedir [26, s. 225]21. Koca herhangi bir sebep ortaya surmeden ve bir mahkeme karari gerek-meden bo§anmayi ger?ekle§tirebilirdi.
Talakin olu§ §ekli
Bo§anmanin olabilmesi i?in soylenecek sozler bazen dogrudan, bazen dolayli olarak ifade edilebilir22. Her iki §ekilde de talak niyetiyle soylenmi§se ge?erlidir.
Koca, bir evlilik i?inde karisini u? kere bo§ayabilir. Belgelerde buna talak-i selase denir. Bu hali ile de tekrar bu ?ifft bir daha evlenemezler. Ancak kadin bir ba§ka erkekle evlenir, o erkek olur ya da kadini bo§ar ise, tekrar ilk e§ine done-bilir23. Aksi takdirde u? kez bo§ ol denilen e§ ile tekrar evlenilemez. Bu durum bo§anmayi zorla§tirici, kadini ve aileyi koruyucu bir kural olmu§tur.
21 Bu duruma tefviz-i talak denir.
22 25-19a-200 numarali dava orneginde, "zevcem benden bo§ olsun" demi§tir.
23 Burada hileli evlilik asla kabul gormemi§tir. Gergekten zifaf ile fiilen gergekle§mi§ bir evlilik sonrasi eski kocasina donebilir.
Taläkin §artlari
Koca, ergenlik gagina gelmi§, akli yetenege sahip biri olmalidir. Eger akli ye-tenegi yok ise, kendisine vekillik yapan kimseler bu bo§anma hakkini kullanirlar. Taläki bizzat koca ya da vekili gergekle§tirebildigi gibi, koca karisina bo§ama yetkisi vererek de bo§anma gergekle§ebilirdi.
Öte yandan sarho§ kocanin taläki kullanmasi durumunda gegerli olup olmadi-gi isläm hukukgulari arasinda tarti§ma konusu olmu§tur. Osmanli Devleti'nde de uzun süre, erkek sarho§ da olsa taläki kabul görmü§tür. inceledigimiz sicillerde buna verebilecegimiz tipik bir örnek bulunmaktadir. Belgede Fatima ismindeki bir kadin, kocasinin sarho§ olarak kendisini "... bir kadeh §arab elli avratdan yegdir ..." diyerek bo§adigini ifade eder. §ahitler söylenilenlerin gergekle§tigini belirtmeleri üzerine, mahkeme bo§anma yönünde davayi sonuglandirmi§tir [27, 25-36a-365]. Yine tüm bunlara ilave olarak mükrehin taläki da kabul görmü§-tür24.
Taläkin ^e^itleri
Taläk ile bo§anmayi ge§itli §ekillerde siniflandirmamiz mümkündür. Ancak dogurdugu sonuglara göre ele aldigimizda ise iki türlüdür.
Bäin Taläk
Bu tür bo§anma derhal yerine getirilerek evlilik sonlandirilir [27, 25-62b-668]. Ayni zamanda ödenmesi belirtilen mehir ise, vadesi gelmi§ kabul edilerek derhal ödenir [30, 65-9b-48 ]25. Koca bunlara ek olarak, kadinin iddet müddeti sürecinde nafakasini ve barinma ihtiyacini temin etmek zorundadir.
Yine iddet süresi henüz dolmayan kadinin, kocasi ölür ise, malina mirasgi olabilir. Fakat kadin ölür ise kocasi mirasgi olamazdi. Ölümcül hasta durumunda olan koca e§ini bo§ar ise, bo§anma gegerli sayilir. Ancak miras hakki kadinin elinden alinmazdi. £ünkü bo§ama hakkini mirastan men' etmek amaciyla kötüye kullanmasina izin verilmezdi.
Ric'i Taläk
Yani bir nikäha gerek duyulmadan, bo§adigi karisina tekrar dönebilme imka-ni veren, dönülebilir bo§anma manasina gelir. iddet süresi dolmadan koca, tekrar bo§andigi e§ine dönebilir. Yeni bir nikah yapilmasina gerek duyulmadan evlilik devam eder. Bu tür bo§anmada dikkat edilmesi gereken, ügüncü bo§anma ya da büyük ayriligin gergekle§memi§ olmasidir. Koca döndügünü e§ine ifade ettigi gibi, herhangi bir §ey söylemeden de evlilik hayatina fiilen dönerek ric'i taläki
24 Evli kadini tehditle kocasina zorla bo§atilarak alma §ekline mükrehin taläki denir.
25 Bu belgede Deli Ahmed, e§i Hanife'yi taläk-i seläse ile mahkeme huzurunda bo§ami§tir. Hanife'ye mehr olarak 5.000 akga, nafaka olarak ta günlük 10 akga verilmesi kararla§tinlmi§tir.
ger?ekle§tirebilir. Bu durum bir anlamda iddet suresi i?inde e§in rizasini almaya gerek duymadan, tekrar geri donulmesi demektir. Bu durumda mehir odemeden evlilige birakildigi yerden devam edilir. Yani iddet suresi temel alindigindan, e§lerden biri bu sure i?erisinde olur ise digeri kalan mirastan pay alabilir.
§arta ve Vadeye Baglanan Talak:
Bo§anmanin, geciktirici bir §arta ya da vadeye baglanmi§ olmasidir. Yani §art ger?ekle§tiginde veyahut vade geldiginde bo§anma hukum niteliginde olur. An-cak §art veya vade gelene degin evlilik aynen devam eder. inceledigimiz kayit-larda i?ki nedeniyle §artli bo§anma ornekleri bu kapsamda bulunmaktadir. Konu ile ilgili bir ornek bo§anma dava metninde; bir kadin kocasinin tekrar sarho§ gelmesi halinde kendisine bo§anma vaadinde bulundugunu belirtmi§tir. Yani bir daha i?ersem talak-i selase ile bo§ olursun dedigini ifade etmi§tir. Bu sozleri-ne ragmen tekrar i?ki i?mesi uzerine, kadin mahkemeye gelerek talak-i selase ile §artin yerine getirilmesini talep etmi§tir. §ahitler durumun belirtildigi uzere ger?ekle§tigini ifade ettiklerinden dolayi, mahkeme bo§anmanin ger?ekle§tigine karar vermi§tir [27, 25-26b-279].
Bo§anmayi ifade eden irade beyani §artsiz olursa, buna "Muneccez Talak", vadeye baglanirsa "Muzaf Talak" adi verilir. Ornegin bir davada koca e§ine, ruz-i Kasim'da Karasu'da evimde bulunmazsam bo§ olursun demi§tir. §ahitler de bo§anmanin bu dogrultuda ger?ekle§tigini onaylayinca, mahkeme e§leri bo-§ami§tir [27, 25-56b-576]. Hatta geciktirici bir §arta baglanirsa "Muallak Talak" adini almaktadir.
4.6.4. Muhalaa veya Hul'
Kari ve kocanin anla§arak evlilige son vermeleridir. Genelde kadin bo§anma talebinde bulunur, koca da bir bedel kar§iligi bo§anmayi kabul eder.
Muhalaa turu bo§anmada, kar§ilikli bo§anma kararinin verilmesini saglayan bu bedel, genelde kadinin, kocasi uzerinde bulunan evlenme munasebetiyle ala-cagi maddi bir takim haklaridir. Eger kadin bu haklarindan kocasi lehine feragat eder ise, koca da bu bo§anma talebini onaylamaktadir [25, s. 52]. Nitekim bu bedel, genellikle mehir alacagi ile nafakasi olmaktadir [27, 25-13a-134, 25-38a-387, 25-29a-296, 25-37a-377]. §uphesiz kadinin mehir veya nafaka uzerinde tasarruf hakkina sahip olmasi gerekmektedir. ^unku akil hastasi veya re§it ol-mayan kadinla yapilan muhalaa ge?erli olmamaktadir [26, s. 233]. Yine vekalet vererek taraflar muhalaayi ger?ekle§tirebilir. Ancak genelde kadin ve erkegin bizzat kadi huzurunda hazir bulunduklari gorulmektedir.
Diger yandan erkek ve kadinin bir bedel uzerinde anla§arak bo§anmalari, kendi maddi durumlarini bir §ekilde du§unerek kabul ettiklerini gostermektedir. Ancak bu evlilik sonrasi dogan, bo§anma sonrasi da ne olacagi belli olmayan ?ocuklarin durumu i?in de bir takim duzenlemeler yapilmaktadir. Yani anne veya
baba gocuklarin nafakasini teminat altina almak zorunda olup, tayin edilen na-faka kayitlara gegirilmektedir. Kadin bu tür harcama ya da menfaatleri de üst-lenmektedir [27, 25-88b-910]. Nitekim gocugun nafakasi, gocuga süt vermek, gocugun kefäletini üstlenmek, gocugun büyütülmesi gibi konular da muhälaaya dahil edilmektedir.
inceledigimiz kayitlar arasinda yer alan bir davada, kadinin nafaka hakkindan vazgegip sadece elbiselerini almak ko§uluyla bo§anmayi kabul ettigi görülmek-tedir. Ayni kayitta bu anla§maya ragmen aradan gegen süre zarfinda kocanin sö-zünü tutmadigi, bunun üzerine de kadinin babasinin, haklarini talep etmek mak-sadiyla kizi adina mahkemeye ba§vurdugu kayitlara yansimi§tir. Bunun üzerine koca ise, e§ini bo§amadigini e§yalari da veremeyecegini mahkemeye belirtmi§-tir. Bu durum üzerine mahkeme §ahitlerin elbiseleri vermek ko§uluyla bo§adigini belirtmesi üzerine kadini hakli bulmu§tur [27, 25-83a-877]. Bu olay, anla§maya uyulmadigi durumlarda neler yapilabilecegini ortaya koymasi agisindan ilgi ge-kicidir.
4.6.5. Tefrik
Bo§anma kararini mahkeme verir ise bu türe tefrik denilmektedir. Kadi, bo-§anma kararini verinceye kadar evlilik yükümlülükleri devam etmektedir. Taläk ve muhälaa ile bo§anmanin gergekle§emedigi durumlarda, kadinin hükmü ile bo§anmaya imkan veren bir bo§anma türüdür.
Bo§anma sebepleri mezheplere göre farklilik göstermekle birlikte ba§lica dört kisma ayrilmaktadir. S irasiyla hastalik ve kusur [27, 25-53a-529]26, nafaka-nin temin edilmemesi, gäiblik27, kötü muamele ve gegimsizliktir28. Kötü muame-le sonrasi gergekle§en bir bo§anma örnegini kayitlarimiz arasinda özetle §öyle görmekteyiz; "Oldur ki £ingene mahallesi säkinatindan Fatima bint-i Duri Dede näm hatun meclis-i §er'de zevci Häci Bayram bin Salih näm kimesne mahza-rinda takrir-i da'vä idüb mezbür zevcim däimän §arab hamr idüb darb ve §etm eylemeden häli degildir bu gece serhü§ gelüb anami §etm idüb kendimi darb idüb
26 Hastalik ve kusur iki kisma ayrilir. ilki cinsi ili§kiye girmeye engel kusur ve rahatsizliklardir. ikincisi ise akil hastaligi, cüzam v.b. tedavisi mümkün olmayan hastaliklardir. Yalniz evlenmeden önce bu hastaliklar görünürde var ise, kadinin itirazi uygun görülmez. Evlendikten sonra bu tür bir hastalik giktiysa, düzelme ihtimali görülmüyorsa ancak bo§anmayi kadi hükme baglar.
27 Bu dava da kadin e§inin kayip oldugunu mahkemeye iletiyor. Ayrica kocasinin kendisine nafaka da birakmadan gittigini belirtiyor. Bahsi gegen dava dahil olmak üzere, gäiblik iki §ekilde gergekle§ir. Kocanin ölü veya diri oldugundan haberdar olunmamasi ki buna mefkud denir. Digeri evini terk edip dönmemek §eklindedir. Birgok farkli yorum ve uygulamalara ragmen kadinin dört yil kocasini bekleyip gelmezse bo§anma hakkina sahip olacagi §eklinde bir hüküm gegerli sayilmi§tir.
28 Evliligin sona ermesinde bu tür bir durum bo§anma nedeni olarak görülmemi§tir. Ancak taraflara aile büyükleri arabuluculuk yaparak, anla§malarinin temini yoluna gidilir. Buna ragmen düzelmezse genelde ya taläk ya da muhälaa ile evlilige son verilir.
bogazimi sikub ölüm mertebesine getürdü su'äl olunsun didikde gibbe's-su'äl ve äti'l-inkär ve'l-isti§häd udül-i müsliminden el-häc Murteza el-imam ve Kiyat Mustafa Be§e ibn-i Ali ve Ömer Sipahi ibn-i Mahmud näm kimesneler li-ecli'§-§ehäde meclis-i §er'i haziran olub alä vefki'l-mes'ül-anh edä-i §ehädet-i §er'iyye idüb mucibiyle hükm olundukda sonra mahalle hüddämindan Mehemmed bin el-häc Ismail ve Mehemmed bin Abdullah näm kimesneler Häci Bayram el-mezbür muväcehesinde li-ecli'§-§ehäde meclis-i §er'i haziran olub häla dahil-i mahke-mede elinde kadeh hamr olub taäma §arab hamr eylediginde lillähi ti' §ahidleriz §ehädet dahi ideriz deyu edäy-i §ehädet-i §er'iyye idüb ba'de'l-kabül mucibiyle kayd §ud" [27, 25-36a-364] Görüldügü üzere kadin, ifki iferek küfür ve darp et-tiginden dolayi kocasindan §ikayetfi olmu§tur. §ahitler de, kadini dogrularcasina kocanin tüm bu kötü davrani§larinin oldugu yönünde irade beyaninda bulunmu§-lardir.
4.7. £ocuklarin Durumu
Karasu kazasinda ya§ayan ailelerin sahip olduklari focuk sayisini tespit ede-bilmek maksadiyla tüm tereke dökümlerini tek tek inceledik. Elde ettigimiz ve-riler ile toplam hanede ya§ayan fert sayisini tespit etmeye ?ali§tik. Bunun di§in-da ailenin en önemli kismini olu§turan ?ocuklarin, ebeveynlerinin ölümü veya ayrilmasi durumunda ortaya fikan problemlerin ?özümü konusunu irdelemeye fabaladik.
4.7.1. £ocuklarin Bakimi ve Terbiyesi:
Evlilik süresince anne ve baba ortakla§a olarak focugun bakim ve terbiyesini üstlenmektedir. Fakat evliligin sona ermesi ölüm veya bo§anma ile bu durum ayri bir önem ve boyut kazanmaktadir.
Toplumda focugun kendi ba§ina yiyip-ifip ve giyinerek sokaga f ikabilme be-cerisini kazanana kadar annenin himayesi altinda olmasi kabul görmektedir. Bu ehliyete varmasi ifin öngörülen ya§, erkek veya kiz olmasina göre degi§mekte-dir29. Bu ya§a varmadan anne ölmü§ ise, onun yerine annenin yakini bir kadin bu görevi üstlenir. Bahsi gefen yetenege ya da ya§a ula§an focugu bundan itibaren baba himayesine alir. Baba focugu himaye etmeden önce de bir takim görevler üstlenmektedir. £ünkü focugun anne karnina dü§tügü andan itibaren baba yü-kümlülük sahibi olarak görülmü§tür [25, s. 55].
Tüm bunlara ilave olarak, focugun bakim ve terbiyesini üstlenecek her kim olursa; hür, akilli ve bülug fagina gelmi§ olmak zorundadir. Yine focuga bakma-ya muktedir olacak, focugun saglikli ve iyi bir insan olarak büyütülmesini temin etmeye yetecek güvenilirlikte olmasi temel §arttir.
29 Erkek igin 7-9, kiz igin 9-11 ya§ kabul edilmektedir.
4.7.2. Yetim £ocuklar ve Evlat Edinme:
Anne ve babadan birisinin ya da her ikisinin ölümü veyahut e§lerin bo§anma-si gibi olumsuz durumlarda gocugun bakimi ve masraflari sorun olmaktadir. Yani herhangi bir taraf veya her ikisi bu sorumlulugu üstlenerek gocuk igin bir gözüm olu§turmalari gerekmektedir. Ancak anne ve babanin her ikisinin de olmamasi gibi bir durum gocuklari derinden etkilemektedir.
Islämiyet gocuk bakimini dini ve ahläki bir zorunluluk olarak görmektedir. iyi bir evlat yeti§tirmenin mükafätinin da büyük olacagini ifade etmektedir. Bu nedenle de yetim kalmi§ gocuklarin evlat edinilmesi, sikga görülen bir uygulama §ekli olmu§tur [28, 33-84b-761]30.
Ayrica evlat edinen kimselerin gocuk igin günlük nafaka takdir ettirdikleri görülmektedir [27, 25-84a-881]31. Nafaka takdir ettirmezlerse yapilan masraflar bagi§ olarak kabul edilir ve nafaka takdir edildiginde ise, gocugun ailesi veya anne ve babasindan biri gikip gelirse yapilan masraflar istenebilirdi.
Öte yandan edinilen evlada vasiyet yoluyla mal birakilabilecegi gibi miras yoluyla da verilmektedir. Yine evlatlik ile evlat edinen arasinda evlenme engeli yoktur. Evlat edinen kimseden beklenilen en önemli davrani§, evlat edindigi go-cuga iyi bakmak ve onun iyi bir insan olmasini saglamaya gali§maktir32.
4.7.3. Vasi ve Vesayet:
isläm fikihinda, zor durumda olanlari korumayi üstlenen ki§iye vasi denilir. Koruma i§ine de vesäyet etme denilmektedir [16, s. 1368].
Kendilerine bakamayacak durumda olan ya§lilar igin, varsa kendi gocuk-larindan yoksa vakiflardan nafaka baglanmasi yoluna gidilirdi. Akli dengesi olmayan bakima muhtag gocuklarin bakimini yapabilecek kimselere verilme-sine de, vesäyetin yaninda hadäne denilmektedir. Ancak genel olarak ölüm veya bo§anma sonucu pargalanmi§ ailelerin ve terk edilmi§ gocuklarin [28, 33-84b-761]33 korunmasina yönelik bir kurum olarak vesäyet kurumu kar§i-miza gikmaktadir34.
Anne veya babadan birisinin ölümü üzerine vesäyet digerine verilmektedir. Baba gönüllü olarak gocugun bakim ve tasarrufu igin bir väsi seger ise, buna
30 Bu kayitta, ibrahim bin Hüseyin evinin yaninda kimsesiz bir gocuk buldugunu belirtiyor. izin verildigi takdirde bakabilecegini ifade ediyor ve bunun üzerine mahkeme, gocugu kendine veriyor.
31 Kendisine terk edilen kügük kiz igin günlük üger akga nafaka ve kisve belirlenmesini mahkemeden talep ediyor. Mahkeme talebi hakli bularak nafaka ve kisveyi onayliyor. Böylece evlat edinilmi§ olup, bakimina devam ediliyor.
32 Hanefi mezhebine göre gocugun bakimi, bakan igin (genelde anne) hem bir hak hemde bir görevdir.
33 Nadiren de olsa terk edilmi§ gocuklar igin de väsi tayini mahkemece yapilmaktadir.
34 Orhan Ceker, isläm Hukukunda Cocuk, istanbul, Ragbet Yay., 1990, s. 109-133.
"Vâsi-i Muhtar" denmektedir [29, 47-87a-635]35. Kadi tarafindan tayin edilenle-re ise, "Vâsi-i Mansub" adi verilmektedir.
islâm hukukuna göre atanan çahsin Müslim veya gayr-i müslim olup olma-digina, hatta dindar biri olup olmadigina itina ile bakilmaktadir. Gayr-i müslim bir çocuga atanacak vâsi için ayni dine mensup olan biri tercih edilmektedir [29, 47-35a-234 ].
Ayrica reçid olma ya§i olarak kabul gören 15 yaçina degin, vâsi gözetiminde kalan çocuk, artik âkil bâlig sayilmakta ve çahitlerin yaçini dogrulamasiyla bir-likte mahkeme, vâsiyi azl ederek kendi baçina çocugu terk eder. Ayni zamanda kendisine mirasindan kalan kisminin tasarrufu da iade edilir [18, s. 129].
Âkil bâlig olmadan vasînin azledildigi durumlar da bulunmaktadir. Genel-de vasî, vesâyet yetkilerini iyi kullanmadigi durumlarda azlolunur. Örnegin vesâyetini üstlendigi çocuga kalan mirasi kendi çikarlari dogrultusunda harcar ise, hem görevine son verilir hem de harcadigi miktari mahkeme kendisine öde-tir. Bir sicil kaydinda, Mehemmed adindaki küçük çocugun vasî-i mansubu olan Süleyman'da bulunan nakit ve mallarinin dökümü yapildiktan sonra, vasîden daha faydali bir çekilde bunlari kullanmasi istenmiçtir. Burada göreve son verme ya da zarardan söz edilmemiçtir ama sorumlulugun daha iyi yerine getirilmesi hususu vurgulanmiçtir [29, 47-37a-250].
4.8. Miras ve Paylaçimi
Ölen kimsenin geride biraktigi nakit, mal veya haklara tereke denilmektedir. Tereke üzerinde yerine getirilmesi gereken bazi haklar bulunmaktadir. Bunlar sirasiyla ölünün teçhiz ve tekfini, borçlari, vasiyeti ve mirasçilarin haklaridir. Terekeden bu harcamalar ayni siraya göre yapilmak zorundadir.
4.8.1. Teçhiz ve tekfin
Ölen kimsenin cenaze masraflarmin kendi malindan karçilanmasi, en uygun ve tercih olanidir. Bu yüzden geride kalan maldan ilk olarak teçhiz ve tekfin mas-raflari karçilanir [25, s. 64; 29, 47-41b-277]. Tereke kayitlarinda geçen teçhiz ve tekfin masraflarmin tutarlari, dökümlerde degiçiklikler göstermektedir. §üphesiz maddi zenginlikle ôlçûlû olabilecegi dü§ünülmü§se de, eldeki rakamlar bu tezi dogrulamamaktadir. Nitekim ayni yila ait örnekleri degerlendirdigimizde, tere-kenin zenginligi ile masraf dogru orantili olmamaktadir [29, 47-42b-287 ].
4.8.2. Borçlar
Ölenin borçlari genel anlamda iki grupta ele alinir. Allah'a karçi olan malî borçlar; zekât, kurban ve adak gibi borçlar olup, ödenmek üzere birisine vekâlet verilmiçse ödenmek zorundadir. Aksi halde bu borç ödenmez. Kiçilere karçi olan
35 Bu dava da, bir baba öldügü takdirde çocuguna kimin bakacagini kadiya kaydettirmiçtir. Bir müddet sonra baba ölünce de, vâsi-i muhtar olarak atanan çahis bu durumu kabul ettigini mahkeme kayitlarina geçirtmiçtir.
borcu ise muhakkak ödenmelidir, vasiyet etmesine gerek yoktur [28, 33-27a-236]. Zaman zaman borglarin, teghiz ve tekfinden önce halledilmesi gerektigi-ne karar verildigi de olmu§tur [27, 25-28a-290]36. £ünkü kul hakki kavrami, isläm'in üzerinde durdugu en hassas meseledir.
4.8.3. Ölüm Sonrasi Yap llanlar ve Vasiyet
insan, tüm canlilar gibi dogar, büyür ve bir gün ölümle tani§ir. Ölen ki§inin cinsiyetine göre, erkek ise genelde imamlar tarafindan, kadin ise tecrübeli, din egitimi almi§ olan kadinlar tarafindan yikanir, kefenlenir. Cenaze, namaz vaktine degin bekler ve camiden gikan cemaat tarafindan cenaze namazi kilinir, omuzlar üstünde mezarliga kadar ta§inir. Gömülmesi igin agilan mezar yerine de defne-dilir [27, 25-98a-983 ]37.
Gayr-i müslimler de, kendi dinlerinin emirleri geregi cenazelerinin defnedil-mesini gergekle§tirmektedir. Onlarin dini ya§amlarina göre hareket etmelerini kisitlayacak herhangi bir düzenleme bulunmadigindan dolayi, her dine mensup kimse kendi dininin vecibeleri geregi cenaze töreni ifa ederdi.
Öte taraftan Müslümanlarda, teghiz ve tekfin sonrasi defnedilmesi ile me-rasim sona ermektedir. Ancak bunlarin di§inda, ölen ki§inin sagliginda yerine getiremedigi dini vecibelerin yapilmasi saglanmaktadir38. Bunlarin yapilmasi zorunlu olmadigi gibi, genelde terekelerde de görülmemektedir. Terekelerdeki harcamalardan anla§ilan, teghiz ve tekfin, defin ve de ardindan Kur'an-i Kerim okunmasi [29, 47-33a-219]39 igin bir miktar para ayrildigi §eklindedir.
Yine ölen ki§inin birakmi§ oldugu vasiyetin yerine getirilmesi de önemlidir. Sagliginda yapamadigi hayir i§lerinin, öldükten sonra yapilmasini temin ede-bilmek maksadiyla, miktarini ve verilmesini istedigi yerleri belirterek vasiyet etmektedir [29, 47-33a-219]40. Ölüm sonrasi ardinda kalanlar bu vasiyeti yerine getirmektedirler. Eger getirmege yana§mazlar ise, vasiyete §ehädet edenler mahkemeye ba§vurarak, bu vecibelerin yerine getirilmesini temin etmektedir-ler. Vasiyet edilen hayir i§lerinin meblagi, kalan mirasin41 1/3'ünü gegmemek ko§uluyla belirlenirdi. Bazen parasal vasiyetlerin yerine köle azad edildigi de görülmektedir. Yine birinin hac masraflarinin üstlenildigi de olmu§tur. Elimizde-ki kayitlarin bir gogunda vasiyet igin ayrilan miktarlari gösterir tereke kayitlari mevcuttur. Örnegin; bir terekede toplam miktar 31.257 akga iken vasiyeti igin
36 Bu kayitta teghiz ve tekfinden sonra borg igin terekeden alti altun aynlmi§tir.
37 Kaydedilen belgede, mezar yerinin herkesten farkli olmasini isteyen bir §ahsin ba§vurusu görülmektedir. Belgede §ahis cami bahgesinden 10 altuna yer satin aldigini kadiya kaydettirmi§tir
38 Bu vecibeleri; kilmadigi namazlar, tutmadigi oruglar ve ettigi yeminlerdir.
39 Terekede Kur'an-i Kerim okunmasi igin 500 akga aynlmi§tir.
40 Terekede vakfa tamir igin 500 akga birakilmi§tir.
41 Teghiz ve tekfin ile borglardan sonraki kisimdir.
3.000 akfa ayrildigi görülmektedir [29, 47-49b-332]. Bu durum kabaca toplam mirasin 1/10'una isabet etmektedir. Ancak vasiyet 1/3'ü a§ar ise mirasfi ve/veya mirasfilarin rizasi alinarak vasiyet yerine getirilmektedir. Mirasfi ve/veya mi-rasfilar yok ise, geride kalan tüm mallar vasiyeti geregi harcanmaktadir.
4.8.4. Mirasfilarin haklari
Tefhiz ve tekfin, borflar ve vasiyet geregi yapilan harcamalar sonunda, tere-keden kalan mallar mirasfilarin hakkidir. Kalan borcun mesuliyetinin kimde ol-dugu konusu hukukfulara göre tarti§ma konusudur. Ama borca terekenin muha-tap olup, mirasfilarin da hukuki sorumluluklarinin tereke ile sinirli oldugu ilkesi kabul görmü§tür. Mirasfilar mirasi reddedemezler, mirasi kabul etmek zorunda-dirlar. Mirastan kimlerin pay alacagi konusunda da, paylarinin orani belirlenmi§ 11 kesimin oldugu görülmektedir. Bunlar: koca, kari, baba, babanin babasi veya onun babasi, kiz, oglunun kizi, ana-baba bir kiz karde§, baba bir kiz karde§, anne bir kiz karde§, anne, anne veya babanin annesidir. Diger mirasfi grubu ise asebe denilen araya kadin girmemi§ akrabalardir. Bir ba§kasi da zevi'l-erhäm grubudur [42, s. 354-355].
Ölen ki§inin hifbir mirasfisi olmadigi durumda her zaman, ".... mirasi miri tarafina zabt olunmak läzim gelüb Emin Sultani Ahmed Aga yedine teslim olun-dugu kayd §ud" §eklinde ifade olunarak devlete devredilmektedir [28, 33-20b-165].
KAYNAKLAR
1. Agat Nurettin. Altin Ordu (Cüciogullari) Paralari Katalogu (1250 - 1502). istanbul, 1976. 184 s.
2. Ahmet Cevdet Paqa. Kirim ve Kafkas Tarihfesi / Haz. Ahmet Özaydin // Emel. Sayi: 221. Ankara, Temmuz-Agustos, 1997. S. 9-30.
3. AkdagMustafa. Türkiye'nin iktisadi ve iftimai Tarihi. C. 2. istanbul, 1979. 348 s.
4. Akpinarli H. Feriha. Kirim El Sanatlarinin Dünü Ve Bugünü. Atatürk Yüksek Kurumu. Ankara: Atatürk Kültür Merkezi Yay., 2004. 327 s.
5. Baron De Tott. Memoirs of Baron de Tott. Containing the state of the Turkish Empire and the Crimea, during the late war with Russia : with numerous anecdotes, facts, and observations, on the manners and customs of the Turks and Tartars. Vol. 2. London, 1786. 526 P.
6. Baqbakanlik Osmanli Arqivi (BOA). Mühimme Defteri. C. 43 (No: 188), Sira No: 167, Sahife : 82 Tar 5 CA 988.
7. Belin M. Osmanli imparatorlugu'nun iktisadi Tarihi / £ev., Oguz Ceylan. Ankara: Gündogan Yay., 1999.
8. Bilmen Ömer Nasuhi. Hukuk-i islämiyye ve Islahat-i Fikhiyye Kamusu. C. II. istanbul: Bilmen Yay, 1968. S. 115-152.
9. BronevskiyM. Kirim / £ev, Kemal Ortayli. Ankara: Ege Matbaasi, 1970.
10. Bilgeseven Amiran Kurtkan. Genel Sosyoloji. istanbul: Filiz Kitapevi, 1986. XVI + 360 s.
11. By A Lady (Andrew Neilson). The Crimea: Its Towns Inhabitants and Social Customs. London: Printed At The "Christian Times" Office, 1855.
12. Clarke Edward Daniel. L. L. D. Travels in Various Countries of Europe, Asia, And Africa. Part I (Russia, Tartary, Turkey). Philadelphia: Arno Pres&The New York Times, 1816. 575 P.
13. Qetin Osman. Selguklu Müesseseleri ve Anadolu'da islämiyetin Yayili§i. istanbul: Marifet Yay, 1981. 208 s.
14. Qetin Osman. Sicillere Göre Bursa'da ihtida Hareketleri Ve Sosyal Sonuglari (1472-1909). Ankara: T.T.K.Yay., 1994. 122 s.
15. Qigek Kemal, Saydam Abdullah. Kibristan Kafkasyaya Osmanli Dünyasinda Siyaset, Adalet ve Raiyyet. Trabzon: Derya Kitapevi, 1998. 420 s.
16. Devellioglu Ferit. Osmanlica-Türkge Ansiklopedik Lügat. 8 Bsk. Ankara: Ay-din Kitapevi, 1988.
17. Erim Nihat. Devletlerarasi Hukuku Ve Siyasi Tarih Metinleri. C. I. Ankara: Ankara Ünv. Hukuk Fak. Yay, 1953. 708 s.
18. Erten Hayri. Konya §er'iyye Sicilleri I§iginda Ailenin Sosyo-Ekonomik ve Kül-türel Yapisi (XVIII. Y. Y. ilk Yarisi). Ankara: T.C. Kültür Bakanligi Yay, 2001. 221 s.
19. Eryilmaz Bilal. Osmanli Devletinde Gayrimüslim Tebaanin Yönetimi. 2 Bsk. istanbul: Risale Yay., 1996. 240 s.
20. Göger Lütfi. XVI ve XVII Asirlarda Osmanli imparatorlugu'nda Hububat Me-selesi ve Hububattan Alinan Vergiler. istanbul: istanbul Ünv. iktisat Fak. Yay, 1964. VII + 231 s.
21. Gözaydin Ethem Fevzi. Kirim, Kirim Türklerinin Yerle§me ve Gögmeleri. istanbul: Vakif Matbaasi, 1948. 111 s.
22. ihsanoglu Ekmeleddin. Osmanli Devleti Tarihi. C. I. istanbul: Feza Gazeteci-lik, 1999. 484 s.
23. tnalcik Halil. Osmanli imparatorlugu'nun Ekonomik Ve Sosyal Tarihi. C. I. 1300-1600 / Cev. Halil Berktay. istanbul: Eren yay, 2000. s. 496.
24. tnalcik Halil. Toplum ve Ekonomi Üzerine Ar§iv Cali§malari. incelemeler. 2 bsk. istanbul: Eren Yay, 1996. 466 s.
25. tpcioglu Mehmet. Konya §eriyye Sicillerine Göre Osmanli Ailesi. Ankara: Nobel Yay, 2001.
26. isläm Ara§tirmalari Merkezi. ilmihal II. isläm ve Toplum. II. Bsk. istanbul: Diyanet i§leri B§k. Yay, 1999. 570 s.
27. Karasu §er'iyye Sicilleri, 25.
28. Karasu §er'iyye Sicilleri, 33.
29. Karasu §er'iyye Sicilleri, 47.
30. Karasu §er'iyye Sicilleri, 65.
31. KarpatKemal. Osmanli Nüfusu (1830-1914) Demografik ve Sosyal Özellikle-ri / Cev. Bahar Tirnakgi. istanbul: Tarih Vakfi Yurt Yay., 2003. 338 s.
32. Kirimli Hakan. Karasubazar. Türkiye Diyanet Vakfi islam Ansiklopedisi. C. 24. istanbul, 2001. S. 472-473.
33. Kirimli Hakan. Kirim'dan Türkiye'ye Kirim Tatar Göfü. www.kirimdernegi. org.tr/sayfa. asp?is=457'de sayfa 2.
34. Kirimli Hakan. Türkiye'deki Kirim Tatar ve Nogay Köy Yerle§imeleri. Ankara, 2012. 676 s.
35. Kur'än-i Kerim.
36. Mantra, Robert. XVI. ve XVII. Yüzyilda istanbul'da Gündelik Hayat. Eren Yay / Cev. Mehmet Ali Kilifbay. istanbul, 1991. 257 s.
37. Ortayli Ilber. Osmanli Toplumunda Aile. 2. bsk. istanbul: Pan Yay., 2001. 240 s.
38. ÖzelAhmet. isläm Hukukunda Milletlerarasi Münasebetler Ve Ülke Kavrami. istanbul: iklim Yay, 1982. s. 200.
39. Öztürk Yücel. Osmanli Hakimiyetinde Kefe (1475-1600). Ankara: T.C. Kültür Bakanligi Milli Kütüphane Basimevi, 2000. XXXIV + 570 s.
40. Sami §emseddin. Kämüs-i Türki. 7. Bsk. istanbul: Alfa Yay., 1999.
41. Saydam Abdullah. Kirim ve Kafkasya'dan Yapilan Göfler ve Osmanli iskan Siyaseti (1856-1876). Osmanli. C. IV, Ankara, 1999.
42. Schacht Joseph. Miras. i. A. C. 8. Eski§ehir, 1997. S. 354-355.
43. Schacht Joseph. Nikäh. i.A. C. 9. Eski§ehir, 1997. S. 258-259.
44. Sroegkovskiy V E. Muhammed Geray Han ve Vasallari "Kirim Tarihi"/ Cev. Kemal Ortayli. istanbul: Su Yay., 1979. 216 s.
45. Tabakoglu Ahmet. Gerileme Dönemine Girerken Osmanli Maliyesi. istanbul: Dergay Yay., 1985. 384 s.
46. Tabakoglu Ahmet. Türk iktisat Tarihi. 3. Bsk. istanbul: Dergay Yay., 1997.
47. Ügok Qo^kun, Mumcu Ahmet, Bozkurt Gülnihal. Türk Hukuk Tarihi. 10 Bsk. Ankara: Sava§ Yay., 2002. XVII + 358 s.
48. ÜlküsalMüstecib. Kirim Türk Tatarlari (Dünü-Bugünü-Yarini). istanbul: Baha Mat., 1980.
49. Willams Brian Glyn. The Crimean Tatars: The Diaspora Experience And The Forging Of A Nation. Leiden, 2001. 520 s.
Yazar hakkinda: Nuri Kavak - Prof. Dr., Fen-Edebiyat Fakültesi, Tarih Bö-lümü Eski§ehir Osmangazi Üniversitesi (Eski§ehir Osmangazi Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi F4 Blok Tarih Bölümü 26480 Me§elik Kampüsü / Eski§ehir); [email protected]
Социально-экономическая жизнь в Карасувском кадилике
Нури Кавак
(Университет Османгази)
Аннотация. Кадиаскерские тетради (§er'iyye Sicilleri) - являются ценными, но при этом малоизученными материалами по истории Крымского ханства. На основе исторических источников была проанализирована социально-экономическая жизнь в Карасувском кадилике. В работе рассматривается этнический и религиозный состав населения, основные аспекты семейной жизни (никях, многоженство, развод, воспитание детей, наследство и т.д.). Большое внимание уделяется правам мужчины и женщины в семейных отношениях.
Ключевые слова. Карасу, Кадиаскерские тетради, Источник, Османская Империя, Крымское ханство, Черное море, Население, Общественная жизнь, Ислам.
Для цитирования: Кавак Н. Социально-экономическая жизнь в Карасувском кадилике // Крымское историческое обозрение. 2019. № 2. С. 8-42. DOI: 10.22378/kio.2019.2.8-42
Сведения об авторе. Нури Кавак - доктор философии, профессор отделения истории факультета естественных наук и филологии Университета Османгази (Eski§ehir, Osmangazi Universitesi Fen Edebiyat Fakultesi F4 Blok Tarih Bolumu 26480 Me§elik Kampusu / Eski§ehir); [email protected]
Socio-economic ways of life in Karasu Kadilik
Nuri Kavak
(Osmangazi Univercity)
Abstract. Kadiasker notebooks are precious but not sufficiently studied materials on history of the Crimean Khanate. On the basis of historical sources were analyzed socio-economic ways of life in Karasu Kadilik. Ethnic and religious structure of population, principal aspects of family life (nikyah-wedding, polygamy, divorce, upbringing of children, legacy and etc.) are considered there. Great attention is paid to the rights of a man and a woman in the family relations.
Keywords: Karasu, Kadiasker notebooks, source, Ottoman Empire, Crimean Khanate, Black Sea, population,social life, Islam.
For citation: Kavak N. Karasu Kazasi'nda sosyo-ekonomik hayat (I). Krymskoe istoricheskoe obozrenie=Crimean Historical Review. 2019, no. 2, pp. 8-42. DOI: 10.22378/kio.2019.2.8-42
REFERENCES
1. Agat Nurettin. Altin Ordu (Cuciogullari) Paralari Katalogu (1250-1502) [Catalogue of gold coins]. istanbul, 1976. 184 p.
2. Ahmet Cevdet Pa§a. Kirim ve Kafkas Tarihgesi [The history of the Crimea and the Caucasus]. Compiler Ahmet Özaydin. Emel [Aspiration], no: 221. Ankara, Temmuz-Agustos, 1997. Pp. 9-30.
3. Akdag Mustafa. Türkiye'nin Iktisadi ve Igtimai Tarihi [Economic and social history of Turkey]. Part. 2. istanbul, 1979. 348 p.
4. Akpinarli H. Feriha. Kirim El Sanatlarinin Dünü Ve Bugünü. Atatürk Yüksek Kurumu [Past and present of the Crimean crafts]. Ankara: Atatürk Kültür Merkezi Yay., 2004. 327 p.
5. Baron De Tott. Memoirs of Baron de Tott. Containing the state of the Turkish Empire and the Crimea, during the late war with Russia : with numerous anecdotes, facts, and observations, on the manners and customs of the Turks and Tartars. Vol. 2. London, 1786. 526 p.
6. Ba§bakanlik Osmanli Ar§ivi (BOA). Mühimme Defteri [The registers of important Affairs], Part. 43, (No: 188), No: 167, 82 p.
7. Belin M. Osmanli Imparatorlugu'nun Iktisadi Tarihi [Economic history of the Ottoman Empire]. Translator Oguz Ceylan. Ankara: Gündogan Yay., 1999.
8. Bilmen Ömer Nasuhi. Hukuk-i tslamiyye ve Islahat-i Fikhiyye Kamusu [Guide to Islamic law and fiqh]. Part II. istanbul: Bilmen Yay., 1968. Pp. 115-152.
9. Bronevskiy M. Kirim [Crimea]. Translator Kemal Ortayli. Ankara: Ege Matbaasi, 1970.
10. Bilgeseven Amiran Kurtkan. GenelSosyoloji [General sociology]. istanbul: Filiz Kitapevi, 1986. XVI + 360 p.
11. By A Lady (Andrew Neilson). The Crimea: Its Towns Inhabitants and Social Customs. London: Printed At The "Christian Times" Office, 1855.
12. Clarke Edward Daniel. L. L. D. Travels in Various Countries of Europe, Asia, and Africa. Part I (Russia, Tartary, Turkey). Philadelphia: Arno Press& The New York Times, 1816. 575 p.
13. Cetin Osman. Selguklu Müesseseleri ve Anadolu'da tslamiyetin Yayiliqi [Seljuk institutions and the spread of Islam in Anatolia]. istanbul: Marifet Yay., 1981.208 p.
14. Cetin Osman. Sicillere Göre Bursa'da Ihtida Hareketleri Ve Sosyal Sonuglari (1472-1909) [Social movements and social consequences in Bursa based on the materials of registers]. Ankara: T.T.K.Yay., 1994. 122 p.
15. Cigek Kemal, Saydam Abdullah. Kibristan Kafkasyaya Osmanli Dünyasinda Siyaset, Adalet ve Raiyyet [From Cyprus to the Caucasus: politics, justice and population in the Ottoman world]. Trabzon: Derya Kitapevi, 1998. 420 p.
16. Devellioglu Ferit. Osmanlica-Türkge Ansiklopedik Lügat [Ottoman-Turkish encyclopedic dictionary]. 8 Edition. Ankara: Aydin Kitapevi, 1988.
17. Erim Nihat. Devletlerarasi Hukuku Ve Siyasi Tarih Metinleri [Texts on international law and political history]. Part I. Ankara: Ankara Ünv. Hukuk Fak. Yay., 1953. 708 p.
18. Erten Hayri. Konya §er 'iyye Sicilleri Iqiginda Ailenin Sosyo-Ekonomik ve Kültürel Yapisi (XVIII. Y. Y. ilk Yarisi) [Socio-economic and cultural structure of the family based on the judicial registers of Konya]. Ankara: T.C. Kültür Bakanligi Yay., 2001. 221 p.
19. Eryilmaz Bilal. Osmanli Devletinde Gayrimüslim Tebaanin Yönetimi [Management of non-Muslim entities in the Ottoman state]. 2 edition. istanbul: Risale Yay., 1996. 240 p.
20. Göger Lütfi. XVI ve XVII Asirlarda Osmanli imparatorlugu'nda Hububat Meselesi ve Hububattan Alinan Vergiler [Grain and taxes taken from them in the Ottoman Empire in the XVI and XVII centuries]. istanbul: istanbul Ünv. iktisat Fak. Yay., 1964. VII + 231 p.
21. Gözaydin Ethem Fevzi. Kirim, Kirim Türklerinin Yerle^me ve Gögmeleri [Crimea, resettlement and migration of the Crimean Turks]. istanbul: Vakif Matbaasi, 1948. 111 p.
22. ihsanoglu Ekmeleddin. Osmanli Devleti Tarihi [The history of the Ottoman Empire]. Part I. istanbul: Feza Gazetecilik, 1999. 484 p.
23. inalcik Halil. Osmanli imparatorlugu'nun Ekonomik Ve Sosyal Tarihi [Economic and social history of the Ottoman Empire]. Part I. 1300-1600ro Translator Halil Berktay. istanbul: Eren yay., 2000. 496 p.
24. inalcik Halil. Toplum ve Ekonomi Üzerine Ar^iv Qaliqmalari. incelemeler [Research on society and Economics]. 2 Edition. istanbul: Eren Yay., 1996. 466 p.
25. ipcioglu Mehmet. Konya §eriyye Sicillerine Göre Osmanli Ailesi [The Ottoman family on the materials of the judicial registers of Konya]. Ankara: Nobel Yay., 2001.
26. islam Ara^tirmalariMerkezi. ilmihalII. islam ve Toplum [Catechism. Islam and society]. II edition. istanbul: Diyanet i§leri B§k. Yay., 1999. 570 p.
27. Karasu §er 'iyye Sicilleri [The court register of Karasu], 25.
28. Karasu §er 'iyye Sicilleri [The court register of Karasu], 33.
29. Karasu §er 'iyye Sicilleri [The court register of Karasu], 47.
30. Karasu §er 'iyye Sicilleri [The court register of Karasu], 65.
31. Karpat Kemal. Osmanli Nüfusu (1830-1914) Demografik ve Sosyal Özel-likleri [Demographic and social characteristics of the Ottoman population (18301914)]. Translator Bahar Tirnakgi. istanbul: Tarih Vakfi Yurt Yay., 2003. 338 p.
32. Kirimli Hakan. Karasubazar. Türkiye Diyanet Vakfi islam Ansiklopedisi [Islamic Encyclopedia]. Part 24. istanbul, 2001. Pp. 472-473.
33. Kirimli Hakan. Kirim'dan Türkiye'ye Kirim Tatar Gögü [The migration of the Crimean Tatars from the Crimea to Turkey]. www.kirimdernegi.org.tr/sayfa. asp?is=457'de sayfa 2.
34. Kirimli Hakan. Türkiye'deki Kirim Tatar ve Nogay Köy Yerleqimeleri [Location of the Crimean Tatar and Nogai villages in Turkey]. Ankara, 2012. 676 p.
35. Kur'an-i Kerim [Koran].
36. Mantran Robert. XVI ve XVII Yüzyilda Istanbul'da Gündelik Hayat. Eren Yay [Daily life in Istanbul in the XVI and XVII centuries]. Translator -Mehmet Ali Kilifbay. istanbul, 1991. 257 p.
37. Ortayli ilber. Osmanli Toplumunda Aile [Family in Ottoman society].
2 edition. istanbul: Pan Yay., 2001. 240 p.
38. Özel Ahmet. Islam Hukukunda Milletlerarasi Münasebetler Ve Ülke Kavrami [International relations in Islamic law and the concept of the state]. istanbul: iklim Yay., 1982. p. 200.
39. Öztürk Yücel. Osmanli Hakimiyetinde Kefe (1475-1600) [Kafa during the Ottoman rule]. Ankara: T.C. Kültür Bakanligi Milli Kütüphane Basimevi, 2000. XXXIV + 570 p.
40. Sami §emseddin. Kämüs-i Türki. 7 edition. istanbul: Alfa Yay., 1999.
41. Saydam Abdullah. Kirim ve Kafkasya'dan Yapilan Gögler ve Osmanli Iskan Siyaseti (1856-1876) [Policy of settlement of the Ottoman Empire and migration from the Crimea and Caucasus]. Part IV. Ankara, 1999.
42. Schacht Joseph. Miras. i. A. C. 8. Eski§ehir, 1997. Pp. 354-355.
43. Schacht Joseph. Nikäh. i.A. C. 9. Eski§ehir, 1997. Pp. 258-259.
44. Sroefkovskiy V. E. Muhammed Geray Han ve Vasallari "Kirim Tarihi" [Muhammad Giray and his vassals]. Translator- Kemal Ortayli. istanbul: Su Yay., 1979.216 p.
45. Tabakoglu Ahmet. Gerileme Dönemine Girerken Osmanli Maliyesi [Ottoman finances during the crisis]. istanbul: Dergay Yay., 1985. 384 p.
46. Tabakoglu Ahmet. Türk Iktisat Tarihi [History of Turkish economy].
3 edition. istanbul: Dergay Yay., 1997.
47. Üfok Co§kun, Mumcu Ahmet, Bozkurt Gülnihal. Türk Hukuk Tarihi [History of Turkish law]. 10 edition. Ankara: Sava§ Yay., 2002. XVII + 358 p.
48. Ülküsal Müstecib. Kirim Türk Tatarlari (Dünü-Bugünü-Yarini) [Crimean Turks (Crimean Tatars)]. istanbul: Baha Mat., 1980.
49. Willams Brian Glyn. The Crimean Tatars: The Diaspora Experience And The Forging Of A Nation. Leiden, 2001. 520 p.
About the author: Nuri Kavak - Dr. Sci (Philosophy), Professor at the Department of history, Faculty of natural sciences and philology of the Osmangazi University. (Eski§ehir, Osmangazi Universitesi Fen Edebi-yat Fakültesi F4 Blok Tarih Bölümü 26480 Me§elik Kampüsü/Eski§ehir); [email protected]