KULLIYE
ULUSLARARASI SOSYAL BiLiMLER DERGiSi INTERNATIONAL JOURNAL OF SOCIAL SCIENCES
Ahmed Meâbî'nin Tasawufî-Alegorik Tercümesi: Terceme-i Ezhârû'l-
Akdesiyye
Sufistic Translation of Ahmed Meabi: Terceme-i Ezharu'l-Akdesiyye
Yazarlar / Authors
Mustafa Yasin BAÇÇETÎN* & Yunus Emre UZUN**
Giriç
GENEL anlamda bir dildeki eseri baçka bir dile aktarmak olarak tanimlayabilecegimiz "tercüme", Arapça "terceme" kelimesinden gelmektedir. Sözlüklerde "Cîm'in kesriyle de lûgat olup zammiyla galattir. Bir lisâm dîger lisân ile beyân ve bir lisândan dîger bir lisâna çevirme " açiklamalari yer almaktadir (Sâmî 2007: 395; Nâcî 2006: 228). "Tarih boyunca belli dönemlerde artan tercüme faaliyetleri toplumlar arasi etkileçimin, kültür, bilgi ve fikir aliçveriçinin önemli vesileleri olmuçtur. Bu yönüyle tercüme faaliyetleri bilgi ve kültür akiçinin yönünü de belirlemiç olmaktadir. Tarihte en yogun
* Ar§. Gör. Dr., Ankara Yildirim Beyazit Üniversitesi, insan ve Toplum Bilimleri Fakültesi, Türk Dili ve Edebiyati Bölümü, Ankara / Türkiye, e-mail: [email protected]. ORCID : https://orcid.org/0000-0002-1771-0223.
** Yüksek Lisans Ögrencisi, Ankara Yildirim Beyazit Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Türk Dili ve Edebiyati Ana Bilim Dali, Ankara / Türkiye, e-mail: [email protected] ORCID : https://orcid.org/0000-0003-2514-4169.
Bu makaleyi §u §ekilde kaynak gösterebilirsiniz / To cite this article (APA):
Baççetin, Mustafa Yasin-Uzun, Yunus Emre (2020). "Ahmed Meâbî'nin Tasawufî-Alegorik
Tercümesi: Terceme-i Ezhärü'l-Akdesiyye". Külliye, 1 (1): 43-77. Makale Bilgisi / Article Information_
Geli§ / Received Kabul / Accepted Türü / Type Sayfa / Page
28 Ocak 2020 10 Mart 2020 Ara^tirma Makalesi 43-77
28 January 2020 10 March 2020 Research Article
tercüme hareketlerinin IX. yüzyilda Irak'ta, Abbasiler döneminde ba§ladigi görülür. Özellikle Bagdat'ta kurulan "beytü'l-hikme" adli, tercüme faaliyetlerinin yapildigi merkezlerde bu ?ali§malar büyük bir hiz kazanmi§tir. islämiyet öncesinde Türklerde tercüme faaliyeti ise, VIIL-IX. asirlarda bazi Türk topluluklarinin Budizm ve Maniheizm gibi dinlerin kutsal metinlerine dair yapilan tercümelerle ba§ladigi görülür. islämiyet'le birlikte Türkler; islämiyet'e dair bilgileri ögrenme ihtiyaci duyduklarindan, bu eserlerin yazildigi dil olan Arap?aya yönelerek isläm dininin ana kaynagi olan Kurän-i Kerim'i anlamak i?in Türk?eye tercüme etmeye ba§lami§lardir. Bununla birlikte Fätiha, Yäsin, Tebäreke ve ihläs gibi bazi sürelerin tefsiri de yapilmi§tir. Divän Edebiyati'nda iran §airlerinin kullandigi bir takim hikäye konularinin yeniden i§lenmesi, ayni konularin farkli bir görü§ ve rühla ele alinmasi gelenek hälini almi§tir (Sucu, 2006: 126-131). Bu dönemde özellikle iran sahasinda kaleme alinmi§ mesnevilere yazilmi§ tercümelerin sayisinin son derece fazla oldugu bilinmektedir. Nizämi Gencevi (ö. 611/1214 [?]), Emir Hüsrev-i Dihlevi (ö. 725/1325), Molla Cämi (ö. 898/1492) gibi iranli me§hur §äirlerin eserlerine ?ok sayida tercüme ve uyarlama kaleme alinmi§tir. Öte yandan bu dönemde tercüme faaliyetlerinin daha ?ok dini-tasavvufi eserler etrafinda geli§mi§ oldugu görülür. Ahmed Meäbi'nin eseri de dini-tasavvufi eserlere yazilan tercümeler altinda degerlendirilebilir.
1. Mütercim: Ahmed Meäbi (ö. h. 1213/m.1798) 44
Ahmed Meäbi Efendi kendini Terceme-i Ezhärü'l-Akdesiyye' de, äciz fakir kul ve hizmetkär, sälihlerin meclislerinin tozu, Häci Yakub Giridi'nin oglu Muhammed oglu Ahmed Meäbi olarak takdim eder [13b]. Vefätindan 20 sene sonra Nüri Osman Hanyevi tarafindan kaleme alinan Tezkire-i §uarä-yi Cezire-i Girid adli tezkireye göre Lagimciba§izäde §eyh Haci Ahmed Meäb olarak bilinen Ahmed Meäbi'nin farkli kaynaklarda istanbullu oldugu ifade edilse de Osmanli Müellifleri'ne göre Girit'in Kandiye §ehrinde dogmu§tur. Daha sonra Medine-i Münevvere'ye giderek Halvetiligin §ubelerinden Sümmäniye kolunun kurucusu Muhammed Sümmäni Medeni'den halifelik alip (Mehmet Tähir 2000: 37) geri döndügünde Kandiye'de postni§in olmu§tur. Kaynaklarda h. 1213 (m. 1798) yilinda vebadan vefat ettigi bilgisi verilir. Mezari ise Kandiye'de bulunmaktadir (Kurtoglu 2019: 75).
Eserleri
Ahmed Meäbi'nin tespit edilen 3'ü Türk?e 1'i ise Arap?a olmak üzere 4 eseri bulunmaktadir. Bu eserleri §öyledir:
Divän: 144 manzumenin yer aldigi 38 varaklik mürettep Divän 'inin tek nüshasi istanbul Millet Kütüphänesi, Ali Emiri Koleksiyonu, Müteferrik Bölümünde AEMtf0824/02 numarali demirba§ta yer almaktadir.
Musaffâ: 24 bâbdan oluçan ve her bâbin da kendi içerisinde 24 fasla ayrildigi tasavvufî bir mesnevî olan bu eser Muhammediyye türünde kaleme alinmiç olup eserin sonunda yer alan Musaffâ'nm hitâmma dedi mülhem bunu târih/llâhî Rabbenâ heyyi lenâ emreke runden beytinden h. 1211 (m.1796)'de tamamlandigi anlaçilmaktadir (Mehmet Tâhir 2000: 37).
Hazarâtû'l-Hams Risâlesi: Hüseyin b. Mefer b. §emsü'l-BelM'nin Musannefâfma dair Arapça olarak kaleme alinmiç 18 varaklik mensûr bir çerh risâlesi olan eser h. 1203 (m. 1788)'te tamamlanmiç olup eser üzerine H. Mahmut Yücer tarafindan yüksek lisans tezi yapilmiçtir (Yücer 1996: 37). Eserin bilinen tek nüshasi Süleymaniye Kütüphanesi Bagdatli Vehbî 2068/2 numara 47a-65b varaklari arasinda yer almaktadir.
Terceme-iEzhârû'l-Akdesiyye: Osmanli dönemi tercüme geleneginde; ele alinan eserin tamamini tercüme etme yönteminin yani sira sadece bir kisminin tercüme edildigi de görülür. Ahmed Meâbî tarafindan bu anlayiça uygun olarak kaleme alinan Terceme-i Ezhârû'l-Akdesiyye isimli eser de Muhammed b. Ömer el-Mavsilî'nin el-Ezhárü'l-Akdesiyye fi'l-Ulûmi'l-llâhiye isimli tasavvufî mahiyetteki eserinin on altinci kismina dair kaleme alinmiç 13 varaklik (55b-67b) mensûr bir tercümesidir. Bu eserden sadece Selami Çimçek 2007 yilinda kaleme aldigi "Girit'te Tarikatler ve Tekkeler" isimli makalesinde ismen bahsetmiçtir (Çimçek 2007: 12). Elimizdeki bilgilere ve yapmiç oldugumuz katalog taramalarina göre el-Ezhärü'l-Akdesiyye fi 'l-Ulûmi'l-llâhiye isimli eserin 45 edebiyatimizda baçka bir tercümesi tespit edilememiçtir. Açagida yer alan kisimda tercümesi yapilan eserin müellifi hakkinda elde ettigimiz bilgiler verilmiçtir.
2. Müellif: Muhammed el-Ômerî (ö. h. 1215/m. 1800)
Arap âlim, fâzil, §âir ve edibi Muhammed el-Ômerî (ö. h. 1215/m. 1800)'nin hayati hakkinda Arapça biyografik kaynaklarda sinirli bilgi mevcuttur. Bu kaynaklara göre Musullu olan Muhammed el-Ômerî'nin tam künyesi "§eyh Muhammed bin Ahmed bin Ali el-Ômerî el-Mavsilî"dir. Müellifin çaliçmaya konu edilen ve Ahmed Meâbî tarafindan tercümesi yapilmiç olan El-Ezhârû'l-Akdesiyye fi-Ulûmi'l-llâhiyye isimli eseri tasavvufî mensûr bir risâledir. Eser Süleymaniye Kütüphanesi, Bagdatli Vehbî, 00268/297.08 numarada 75-85 varaklar arasinda yer almaktadir. Ayrica Kuwetû'l-Açikîn, Tuhfetû's-Safâ fi-Mûkâtebeti Ehli'l-Vefâ, Ezhârû'l-Mûminîn min-Kelâmi Seyyidi'l-Murselîn, Enîsû's-Sâhih ve 'l-Celîsû 's-Sâlih ve Dîvânu §i'r-i Kebîr isimli tasavvufî eserleri de bulunmaktadir (Emîn 1971: 53; Kehhâle 1993: 85; Zîrekli 2002: 16). Ahmed Meâbî Efendi ise tercümede eserin müellifinden âriflerin kutbu, evliyânin önderi, çeyhim, azizim Muhammed el-Ômerî ifadeleriyle bahsetmektedir [13b].
Nüsha Tavsifi
£ali§mamizin konusu olan Terceme-i Ezhärü'l-Akdesiyye adli risalenin sonunda Ahmed Meäbi Efendi tarafindan, Hicri 1202 senesinde, Mekke-i Mükerreme'de, Bäb-i Cedid'de ve Süleymäni mahallesinde yazildigi ifade edilmekle birlikte yazmanin unvan [1a] sayfasinda "sene 1205" (m. 1790) tarihi yer almaktadir [13b]. Bilinen tek nüshasi Süleymäniye Kütüphänesi Giresun Yazmalari, nr. 3629'da yer alan eserin konusu keläm olarak kaydedilmi§tir. Nüshanin kägidi beyaz, filigranli ve 210x145-165x95 mm ebatlarindadir. Sirti ve kenarlari me§in, ebrü kägit kapli ve miklepli bir cilt i?indedir. 19 satirlik sayfalardan olu§an ve tälik hattiyla harekesiz olarak kaleme alinmi§ bu nüshanin mürekkep rengi siyah olup sayfalarda takip kelimesi yer almaktadir. Metin i?erisinde yer alan beyitler ise kirmizi mürekkeple yazilmi§tir.
^eviriyaziya Aktarimda Dikkat Edilen Hiisiislar
Metnin yaziminda "Times Turkish Transcription" fontu; genel olarak ismail Ünver'in "^evriyazida Yazim Birligi Üzerine Öneriler" (Ünver, 1993: 5189 tarih: sf) adli makalesindeki ilmi ?evriyazi teklifleri benimsenmi§tir. Elimizdeki nüshada ge?en Arap?a kisimlar transkribe edildikten sonra dipnota tercümeleri verilerek tespit edilen asil kaynaklari verilmi§tir. Kaynaklari tespit edilemeyenlerin ise sadece tercümeleri verilmekle yetinilmi§tir. Metinde ge?en özel isimlerin ilk harfleri büyük yazilmakla birlikte transkripsiyonlu metinde TDK tarafindan belirlenen noktalama hususiyetlerine uyulmu§tur. Yazma metinde düzlük yuvarlik a?isindan tutarsizlik görülen bildirme, ilgi häli ve ge?mi§ zaman sifat-fiil ekleri metnin tamaminda "-dur/-dür", "-ug/-üq", "-duk/-dük" §eklinde yuvarlak ünlüler kullanilarak transkribe edilmi§tir. Bunun yani sira belirtme häli eki yazilmami§ olan kelimelere bu ekler kö§eli parantezle eklenmi§tir.
3. Terceme-iEzhärü'l-Akdesiyye,nin Muhteväsi
Ahmed Meäbi Efendi, Terceme-i Ezhärü'l-Akdesiyye'nin sebeb-i telif kisminda eserin tamamini tercüme etmeye vakti olmadigindan, kitabin Arap?a olmasi ve bu sebeple de herkesin ondan istifade edememesinden dolayi i?erisinde begendigini ifade ettigi on altinci kismi h. 1202 senesinin Cemäziye'l-Evvel ayinin onuncu gününde (15 Ocak 1791) 13 varaktan müte§ekkil bir risale olarak Türk?eye tercüme ettigini ifade etmi§tir [13b].
Tasavvufi mahiyetteki bu eserin altinci kisminda rüh ve beden ili§kisi sembolik anlatimla ele alinmaktadir. insanin yaratili§i, iyi-kötü hasletlerin ki§ile§tirilmek suretiyle sava§lari äyet ve hadislerden deliller sunularak tasavvufi ?er?evede ele alinmi§tir. Divän Edebiyati'nda daha önce bu tür beden unsurlarinin rüh unsurlariyla birlikte ki§ile§tirilerek ele alindigi eserlerin yazildigi görülmektedir. Örnegin Yunus Emre (ö. 720/1320 [?])'nin Risaletü'n-Nushiyyesinde "akil, nefs, kanäat, kibir, gazab, al?aklik, buhül" gibi vasif ve
46
huylar ki§ile§tirilmi§ ve akil ile nefis askerlerinin vücüd §ehrindeki sava§i ele alinmi§tir (Tat?i, 1991). Fuzüli (ö. 963/1556)'nin Sihhat ü Maraz adli tasavvufi mahiyetteki eserinde rüh ve beden ili§kisi sembolik olarak anlatilir. Kahramanlari hüsn, a§k, rüh, kan, safra, balgam, sevdä, miza?, sihhat, dimag, maraz ve perhiz olan eserde dervi§in, sülükta ilerleyerek fenäfilläha eri§ebilmesi i?in neler yapmasi gerektigi i§lenmektedir (Karahan 1996: 254). Fuzüli'nin rüh ve beden sembolizasyonunu i§ledigi Sihhat ü Maraz, bu tarzdaki eserlerin en önemlilerinden biridir, denilebilir. Rüh ve beden ili§kisinin sembolik unsurlarla ki§ile§tirilerek ele alindigi eserlerden bir digeri de Hüsn ü Dil adli mesnevilerdir. Klasik Türk Edebiyati i?erisinde Fettähi (ö. 852/1448 [?]), Lami'i (ö. 938/1532), Ähi (ö. 923/1517), Muhyi-i Gül§eni (ö. 1017/1608'den sonra) gibi §äirler tarafindan kaleme alinan Hüsn ü Dil mesnevilerinde ki§ile§tirilmi§ unsurlar ve sembolik kavramlar arasindaki ?ati§maya §ahit olunmaktadir. Tipki Terceme-i Ezhärü'l- Akdesiyye'de oldugu gibi Muhyi'nin Hüsn ü Dil adli eserinde bir tarafta, A§k, Hüsn, Mihr, Vefä, Tebessüm gibi karakterlerle; diger taraftaysa Akl, Dil, Nefs, Vesväs gibi karakterlerle kar§ila§iriz. Hüsn ü Dil'deki anlatima göre ilk siradakiler olumlu, ikinci siradakiler olumsuz karakterlerdir. Bir yandan Akl, Nefs, Vehm diger yandan Hüsn, A§k, Mihr gibi karakterler beden §ehrini ele ge?irmeye ?ali§irlar. Sonunda Hüsn ve A§k, Dil'in (gönlün) ve Beden §ehrinin häkimi olurlar. Eserin sonunda, metin boyunca cereyan eden tüm olaylarin aslinda Muhyi'nin sülük esnasinda ya§adigi i? ?ati§malarin bir hikäyesi oldugu anla§ilir (A?il 2014: 155). Kläsik Türk Edebiyati ?er?evesinde kaleme alinmi§ benzer örnekleri artirmak mümkündür.
Tercümede Arap?a-Fars?a kelimelere ve terkiplere olduk?a fazla yer verildigi görülür. Ayrica metnin geneline yayilmi§ olmamakla birlikte secili bir üslup görülmektedir. Buna göre eserde sade sayilamayacak bir nesir üslubu kullanildigini söyleyebiliriz. Buna sebep olarak da eserin asil dilinin Arap?a olmasinin tercümenin dilini agirla§tirdigi dü§ünülebilir.
Terceme-iEzhärü'l-Akdesiyye 'de sirasiyla yaratili§, anäsir-i erbaa ve ahlät-i erbaanin yaratilmasi, insan ve uzuvlarinin yaratilmasi, kendini ve Alläh'i bilmek ve bunun imkäni, Alläh'in varliginin delillendirilmesi konulari ele alindiktan sonra beden ve rühla ilgili unsurlarin mücadelelerinin temsili hikäye i?erisinde tasavvufi unsurlara kar§ilik gelecek §ekilde kurgulandigi bir hikäye anlatilmi§tir. Bu hikäyede genel anlamda arka planda sälikin tarikat i?erisinde ya§ami§ oldugu seyrüsülük süreci i§lenmektedir.
3.1. Yaratili^
Metinde tasavvufi kozmogoni hakkinda a?iklamada bulunulmu§tur. Buna göre henüz yeryüzü, gökyüzü, zaman ve on sekiz bin älem yaratilmami§ken Allähu teälä, Muhammed Mustafa hazretlerinin sevgisi sebebiyle onu zätina habib se?erek mukaddes rühlarini yaratmi§tir. Metinde bu dü§ünce "Allähu
teälämn ilk yarattigi §ey benim rühumdur." (Herevi 2001: 270) ve "Allähu teälänm ilk yarattigi §ey benim nürumdur."1 hadisleri ile desteklenmektedir. Daha sonra Hz. Muhammed'in mübarek rühlarindan varlik alemi, Ar§ ve Kürsi, Levh ve Kalem, semalar ve yerler, cennet ve cehennem yaratilir. Ayrica Allahu tealanin, Peygamberimizin rühunu yaratmasi, Peygamberimizin rühundan rühlar alemini ve diger alemleri yaratmasi; afak aleminden de insanin cismini yaratip rüh-i lahütiyyeyi o cisme yerle§tirmesi ve onunla hayat vermesi ancak kendi birligine ve rabbaniyetine delil olmasi i?indir, denilmi§tir. Bununla birlikte yaratili§in ele alindigi bu kisimda konuyla alakali olarak nakledilen önemli bir hadis de "Ben gizli bir hazine idim, bilinmeklik istedim"2 dir.
3.2. Anäsir-i Erbaa ve Ahlät-i Erbaanin Yaratilmasi
Klasik felsefede insan ve alemin temeli "anasir-i erbaa" denilen toprak, hava, su ve äte§ten olu§maktadir. Bu yönüyle alemin ve ademin yaratili§inin asil maddesi bu dört unsurdur. "islam kaynaklarinda anasir-i erbaa yerine ustukussat-i erbaa, erkan-i erbaa, tabai'-i erbaa, mevadd-i erbaa, ümmehat-i erbaa, ümmehat-i süfliyye, usül, mebadi ve kavabis gibi daha ba§ka terimler de kullanilmi§tir." (Karliga 1991: 149). Metinde dört unsurun yaratili§inin a5iklandigi görülür. Buna göre Hz. Peygamber'in mübarek rühlarindan varlik aleminin yaratilmasindan sonra unsurlar alemi ve tabiat yaratilmi§tir. Daha sonra Allah, ate§i yaratip kendi azametine; havayi yaratip kendi varligina; suyu yaratip kendi ilmine; topragi yaratip kendi kudretine mazhar kilmi§tir. Ate§ten harareti (sicaklik), havadan rutübeti (nem), sudan bürüdeti (sogukluk); topraktan yubüseti (kuruluk) yaratmi§tir. Anasir-i erbaadan sonra, Orta £ag tip anlayi§inda kabul gören, ahlat-i erbaaya dair izahta bulunulur. Bu kavram; kan, balgam, kara safra ve sari safra gibi insan bedenindeki dört siviyi ifade eder. Bedeni dola§an kan akici ve sicak, beyinde saklanan balgam akici ve soguk, dalak ve midede bulunan kara safra (sevda) kuru ve soguk, karacigerde saklanan sari safra ise kuru ve sicak idi. Vücüda alinan besinler bu dört maddeye dönü§ürdü ki eskilerin inancina göre ilkbahar kani, yaz safrayi, sonbahar sevdayi, ki§ da balgami harekete ge?irirdi. Hastalik ve saglik bunlar arasindaki denge veya dengesizlige bagli oldugu gibi miza?lar da bunlarin oranina bagli idi. Ate§ ile harareti bir araya getirip, bu ikisinden safrayi meydana getirmi§tir. Hava ile rütübeti bir araya getirip, bu ikisinden kani; su ile bürüdeti (soguklugu) bir araya getirip, bu ikisinden balgami meydana getirmi§tir. Sonra toprak ile yubüseti (kuruluk) bir araya getirip bu ikisinden sevda meydana gelmi§tir. Bundan sonra varliklarin özü olan dört unsur
1 Allah, önce benim nurumu yaratti. Aclüni, bu sözü, hadis bilgini Abdurrezzak'in Hz. Cabir b. Abdullah'tan rivayet ettigini söylüyor. Bu zat, Hz. Peygamber'e: "Ey Allah'in Elfisi, bana ilk yaratilan §eyi bildir." diye sormu§ ve ondan bu cevabi almi^tir. Yusuf Kardavi, bu hadisin asilsiz oldugunu iddia etmi^tir (Yilmaz 2013: 147).
2 "Küntü kenzen mahfiyyen... ibaresiyle edebiyatimizda yer edinmi§ olan (Ben bilinmeyen bir hazine idim, bilinmeyi diledim, yaratiklari, bilinmek ifin yarattim.) mealindeki bu söz hakkinda, hadis bilginleri §u görü^tedirler: ibn Teymiye Peygamberimizin sözü degildir/ sahih veya zayif bir dayanagi yoktur, demektedir (Yilmaz 2013: 162).
Külliye
48
ile sekiz tabiattan insanin hamuru meydana gelmi§tir. Ondan sonra insanin hamuru ile dokuz tabiat ve dört unsurdan insanin vücüdu en güzel sürette yaratilip ilähi rühtan bu vücüda rüh üflenmi§tir.
3.3. Insan ve Uzuvlarinin Yaratilmasi
insanin vücüduna, rüh üflenmesinden sonra ilähi rüh, insan vücüduna häkim kilinip ona bütün varlik älemlerinin bir benzeri ilave edilerek buna da "Kibriyä" älemi ismi verilmi§ ve "Äfäk" älemi (di§ dünya ve madde alemi) de "Safrä" älemi diye isimlendirilmi§tir. insan vücüdunun özü olan kalbi, "Ar§" menzilinde, rüh-i hayväniyyesi de "Kürsi" menziline koyulmu§tur. Alni "Levh-i Mahfüz" menziline konularak hayrin ve §errin tamamini Allähu teälä ezeli kalemi ile ona yazarak bütün fiillerini ve sözlerini kader menziline koymu§tur, denilerek kaderin yazilmasi a?iklanmi§tir. insanin dogru olan itikädina kar§ilik cennetleri, Ridvän'i, melekleri, gilmani, kasirlari, cennet lezzetlerini ve hazineleri; bozuk ve kötü itikädina kar§ilik yedi cehennem zincirlerini, zakküm ve §eytänlari koymu§tur. Ayrica on iki burcun her biri §u insan uzuvlariyla e§le§tirilmi§tir: Ba§ini ko?, yüzünü boga, boynunu ikizler, omzunu yenge?, gögsünü aslan, karnini ba§ak, göbegini terazi, öd yerini akrep ve bundan a§agisinda kolu ve dizlerini oglak, bacaklarini kova, ayaklarini balik burcu menziline koymu§ ve yedi asil uzvu yedi büyük yildiz menziline koymu§tur. Vücuttaki ü? yüz altmi§ alti eklem ü? yüz altmi§ alti gün menzilindedir ve bir seneye kar§ilik gelir. Üzüntülü ge?en günleri bulutlu günler ve karanlik geceler; mutlu ge?en günleri güne§li günler ve aydinlik geceler menzilinde koymu§tur. insanin ?ocuklugunu bahar mevsimi, gen?ligini yaz mevsimi, olgunluk ?agini sonbahar ve ihtiyarligini ise ki§ mevsimi menziline koymu§tur. Bu dört mevsimin seyri dört ana unsura taksim edip yedi büyük yildiz üzere säbitlenerek gözya§ini yagmurlar, ölümünü uyku menzilinde koymu§tur. Bu dü§ünce de "Uyku ölümün kardegidir."3 hadisiyle desteklenmi§tir. Bununla birlikte insanin agzini Cebrail, kulagini Mikail, burnunu israfil ve gözünü Azrail yerine; rühunu älem-i lähüt ve kalbini älem-i ceberüt, aklini älem-i meleküt ve nefsini älem-i näsüt yerine koymu§tur. Özetle insan on sekiz bin äleme ve i?inde olanlarin tamamina §ämil kilindigi ve Ädem'e isimlerin ögretildigi ifade edilmi§tir.
3.4. Kendini ve Allah'i Bilmek ve Bunun Imkani
Tasavvufta sik?a zikredilen, insanin kendi nefsini bilmek süretiyle Allähu teälänin zätini bilmesi metinde tarti§ilmi§tir. Buna göre Alläh, Hz. Peygamber'e zätini mükerrem kilip insanin sirrini ise kendisinden gizleyip "insan benim simmdir, ben de onun sirnyim." (Muhyiddin bin Arabi 1971: 25) buyurarak kendisinden ba§kasina insanin sirrini bildirmemi§tir. Bununla birlikte insanin
49
3 Bu hadisi, hadis bilginleri Bezzär, Täberani ve Beyhaki, sahih bir isnatla Hz. Cäbir'den rivayet etmi^lerdir. Hz. Peygamber'e, "Cennet halki uyur mu?" diye sorulmu§, o, "Uyku, ölümün karde^idir, cennet halki ölmezler ve uyumazlar" cevabini vermi^tir (Yilmaz 2013: 570).
Külliye
zatini bilmeyi imkansiz, kendi zatinin bilinmesini daha da imkansiz kilmi§tir. Ayrica Allahu tealanin kendi zatinin bilinmesinden akillar peri§an olacagi i?in zatina giden yolun da kapanacagi ifade edilir. Bununla birlikte bilmek isteyenin de reddolunacagi ve Hakk'i bilmekten aciz kalacagi ifade edilir. Hadis-i §erifte de "Alläh'im, senin zätmi hakkiyla bilmekten äciziz" (Yilmaz 2013: 474) buyurulmu§tur. Yine Resülullah'in ilk halifesi Hz. Ebubekir de "Allah 'i hakkiyla bilemeyecegimizin idräki onu anlamanm ta kendisidir." (Muhyiddin bin Arabi 1971: 147) buyurarak bu konudaki acziyetini bildirmi§tir. Yani Allahu teala akil, fikir, zihin ve feraset ile bilinmekten ve anla§ilmaktan münezzehtir. Buradan hareketle insanin Hakk'i bilmekteki acziyeti gibi kendi zatini da bilmekte böyle aciz oldugu anla§ilir. £ünkü "Kim kendi zätini bilirse Rabbini bilmi§ olur." (Sagani h. 1405: 35) hadisine göre, her kim kendi nefsini bilirse Rabb'ini de bilir ve Hak bilinir ise kendi zatini da bilmi§ olur, denilmi§tir. Lakin bu paradoksa göre birinin bilinmesi ile digerinin de malüm olmasi gerekir ve o sebeple Hakk'in zatini bilmek mümkün olmadigina göre insanin kendi zatini bilmesi de mümkün degildir. Öte yandan Allahu tealanin zatini bilmeye, Allah'a nispetle yoktan yaratilmi§ olan, ezeli olmayan ve sonradan var olan §eyler gü? yetiremez. Ayrica insan kendine kendinden daha yakin olan nefsinin nasil ve ne §ekilde olduguna dair acziyet gösterirken, zayif, kusurlu ve aciz kulluk ile keyfiyetten ve mekandan münezzeh olan Rabbini bilmek imkansizin da imkansizidir. Onun e§i olmak §öyle dursun benzeri dahi yoktur, denilmi§tir. Buradan anla§ilan §udur: Kendi nefsini Rabb'inin sifatlarina olan zitlik ile bilmi§sin. Zira kendi kullugunu bilen kimse Rabb'ini ihsan ve vefasi ile bilir. Kendi aciz ve zayif oldugunu bilen kimse Rabb'inin kuvvet ve kudretini de bilir. Artik kendi acizligini ve yoklugunu bilip, Hak tealanin varligini, kudret ve kuvvetini bilmek isteyen kimse basiret gözünü a?ip, itikadindaki bozukluklari giderip dogru bir anlayi§ ile dü§ünürse Hak yolunda bir?ok sir ona zahir ve ke§f olunur, denilmi§tir.
3.5. Alläh'in Varliginin Delillendirilmesi
Metinde yaratili§a dair izahattan sonra Allahu tealanin varliginin ispatina dair a?iklamalarda bulunulmaktadir. Bu izahat ilk olarak "Kesin olarak inananlara, yeryüzünde ve kendi iginizde Alläh 'in varligina nice deliller vardir; görmez misiniz?" (Zariyat/51: 21) ayet-i kerimesiyle desteklenmi§tir. Bunun yani sira delillerin on §ekilde oldugu belirtilmi§tir. Birinci delile göre rühlar aleminin bir idrak ve hareket ettiriciye muhta? oldugu gibi varliklar aleminin de bir idrak ve hareket ettiriciye muhta? oldugu ve bunun da bedenin kendisinin degil rühun oldugu gibi bu alemin idrak ve hareket ettiricisinin de kendi zatiyla var olan Allah'in oldugu ifade edilmi§tir. ikinci delile göre rühlar aleminin idrak ve hareket ettiricisi bir oldugu gibi varlik aleminin de idrak ve hareket ettiricisinin bir ve tek oldugu ifade edilmi§tir. Bu dü§ünceye metinde "Eger yerde ve gökte Alläh 'tan ba§ka ilählar olsaydi, kesinlikle ikisinin de düzeni bozulurdu." (Enbiya/21: 22) ayet-i kerimesi delil gösterilmi§tir. Ü?üncü delile göre beden
ancak rühun istegiyle hareketlenip rühun istegi olmadan hareketlenmedigi gibi varlik älemi de her olmu§ta ve olacakta gerek hayir ve gerek §er kendi kendisine hareketlenemez. Ancak iräde ve kudret sähibinin iräde, takdir ve kazäsiyla olur, denilmi§tir. Dördüncü delil §udur: Beden ve bedenin i?indeki ve di§indaki organlar ancak idräk ettirici olan rühun ilmi väsitasi ve i§äreti ile olur. Bedenin hareketinden bir hareket veya bir sükünetin rühun bilgisi di§inda olmasi mümkün olmadigi gibi varlik äleminde de meydana gelen her §ey ilim sähibi olan Hak teälänin ilmi väsitasiyla olur. Onun ilminin di§inda hi?bir hareket meydana gelmez, gelmesi de mümkün degildir. Yine metinde bu a?iklama "Ne göklerde ve ne de yerde zerre agirliginda bir §ey bile O'ndan gizli kalmaz" (Sebe/34: 3) äyet-i kerimesiyle desteklenmi§tir. Be§inci delil olarak bedene damar, kan, sinir, kemik, et ve cesedin bütün diger par?alarindan rühun daha yakin oldugu gibi rühlar äleminde de bedene rühtan daha yakin bir §ey olmadigi gibi varlik äleminde dahi ezelde tasarladigi her §eyi ortaya ?ikaracak sebepleri yaratan, gerekli tedbirleri alip diledigi gibi düzenleyen ve yöneten Allähu teälänin bütün varliklara her §eyden daha yakin oldugu ifade edilmektedir. Bununla birlikte ondan daha yakin bir §ey olmadigi gibi ondan uzak hi?bir §eyin de olmasi mümkün degildir. Mesäfeden münezzeh olan Allähu teälänin her §eye daha yakin olmasi da varlik älemindeki gibi mesäfenin yakin olmasi ile ilgili degildir, denilmi§tir. Altinci delil ise §udur: Henüz beden yaratilmami§ken yokluktan varliga ?ikip rüh da bedene üflendikten bir müddet sonra beden fäni ve aslinda yok oldugu gibi yine yok olup, rühun da aslinda var oldugu gibi beden yok 51 olduktan sonra da mevcut olup aslina dönmesi gibi varlik äleminde varlik älemi yok iken varlik äleminin yaraticisinin da mevcut oldugu bilinir, denilmi§tir. Rühlar älemi ve varlik älemi fäni oldugundan sonsuz hayat sähibi olan älemlerin yaraticisinin mevcut ve bäki; yokluktan, degi§iklikten ve degi§mekten uzak ve münezzeh oldugu ifade edilir. Yedinci delil: Rühun beden i?inde var oldugu läkin varliginin ne §ekilde oldugu malüm olmayip ne renkte ve ne sürette oldugu bilinmeyip her §ekil, renk ve süretten uzak oldugu anla§ilinca varlik äleminde de bir yaraticinin var oldugu; §ekilden, renkten, süretden ve her olu§tan münezzeh ve mukaddes oldugu bilinir. Sekizinci delil: rühun beden i?erisinde var olmasi säbit olup beden i?erisinde bir yerde husüsi mekäni olmadigindan varlik äleminde dahi Allähu teälänin var olmasi säbit ve mekändan münezzehtir. Rühun bütün bedende mevcut olmasi säbit oldugu gibi bütün älemlerin ezeli ve ebedi yaraticisi dahi mekändan münezzeh oldugu hälde her mekända mevcut olup ondan uzak bir §ey yoktur ve bütün varliklari ku§atmi§tir. Dokuzuncu delil: Rüh, bedende var olup, beden de onunla ayakta durdugu ve bunun nasil oldugu aklin idräkinden ve hissinden uzak olmasindan dolayi varlik äleminde olan yaraticinin da akil ile idräkten ve hissedilmekten münezzeh oldugu anla§ilir. Nitekim rühlar älemindeki rüh da bu olu§umlardan münezzehtir. Onuncu delile göre rühun bedendeki varligi säbit olup göz ile görülemedigi, bir süret ile §ekillendirmenin mümkün olmadigi gibi Allähu teälä da aydinlik ve karanlik ve säir vehmi hayaller
ile hayal edilmekten münezzeh ve uzak olup fikir ile hayal edilemeyecek §ekilde mukaddestir. O herhangi bir §eye te§bih edilemez, denilerek "Higbir §ey onun gibi olmadi, O hakkiyla i§iten ve bilendir." (§üra/42: 11) ayet-i kerimesi buna delil gösterilmi§tir.
3.6. Beden ve Rühun Hikäyesi
Alegori ve sembolizm en kisa söyleyi§le, bir §eyin bir ba§ka §eyi temsil etmesi üzerine kurgulanir. Bunun yani sira alegoride "düz anlam", "manevi-ahlaki anlam" ve "teolojik anlam" olmak üzere en az ü? anlam tabakasinin olmasi gerekmektedir (Belge 2009: 125-126). Bu yönüyle tasavvufi metinler alegori ve sembolizm i?in olduk?a uygun metinlerdir. Metinde yer alan unsurlar incelendiginde fantastik gibi algilanabilecek unsurlar aslinda tasavvufi bir unsura kar§ilik gelecek §ekilde kullanilmi§tir. Metinde farkli te§bih ve temsillerle yapilan tasavvufi ve felsefi olay örgüsü ve ki§ile§tirmelerin yer aldigi hikaye §öyledir:
Alemlerin ve bütün varliklarin yaraticisi olan Allah, insani yaratmayi istediginde onu "kün" emriyle meydana getirmi§ ve bedenini büyük bir §ehir süretinde, kendi kudret ve yüceligine delalet edecek §ekilde bina eylemi§tir. Onun ortasinda büyük bir saray in§a edip ismine de Kalp, Beytullah ve Ar§ullah der. Bu büyük §ehrin dört tarafini helak edici tehlikelerle ?evirip bu §ehrin kurtulu§unu ve bozulup harap olmasini ortasindaki saraya baglami§tir. Her kim bu sarayi imar eder ve bakimini yaparsa diger etrafinda olan aza ve organlar da düzgün olur ve salih amellerle güzel kilinir. Her kim o sarayi kötü ahlak ve nefsani zulmetler ile donatirsa diger azalar da kötü ameller ile nitelenir, denilmi§tir. Daha sonra o sarayin i?ine bir taht-i Süleymani koyup üzerine adina iman denilen bir padi§ah tayin edilip tac velayet olup diger aza ve organlar kalp sarayinda olan bu padi^ahin hizmetine tayin edilir. ilk olarak organlardan dil, tercümanlik hizmetine memür kilinip yetmi§ iki lisani söylemeye; gözler, alemi seyredip §ekilleri ve renkleri görmeye; kulaklar, casusluga ve bütün sesleri i§itmeye; ayaklar, yol yürüme hizmetine ve yakin ve uzak mesafeye götürmeye; eller, i§leme hizmetine memür edilir. Bunlarin di§inda azalarin yaptiklari bütün hizmetleri, sadakatleri, padi^ahin emrine bagliliklari ve men ettigi §eylerden ka?inmalari i?in ve meclis i?erisinde olanlarin §ahitlikleri dinlenmeyip di§aridan bunlarin bagliliklarina ve ka?inmalarina §ahitlik etmeleri i?in Kiramen-Katibin ve Hafaza melekleri memür kilinmi§tir. O sarayin i?erisinde olan iman ismindeki padi§aha tayin edilen vezir Akil'dir. Padi^in dani§mani Feraset, rehberi Hidayet'tir. Hidayet hangi tarafi gösterirse ona uyulmalidir. Ati Sidk, elbisesi temkin, te§rifat?isi ilm, kapicisi masivallahtan ka?inmak, celladi hak sözdür, batil onunla ortadan kaldirilir. Yazicisi daima Hak ile olmak, zindani Allah korkusudur. Nefs-i Emmare bu zindanda hapsedilmelidir. Meydani ümit meydanidir. Kandil ve me§alesi hikmettir. Arkada§i fikir, sirda§i zikir, haznedari iman-i hakiki, hazinesi de kanaattir, denilmi§tir. Bu lazim olan §eyleri vezir olan
52
Akil pädi§äh olan Imän'a hazir eyler. Pädi§ähin, adina Nefs-i Emmäre dedikleri bir dü§mäni vardir ve dört taraftan gelip memleketi ku§atir. Dünyä dedikleri gaddär dahi imdädina gelir. Bir taraftan Hevä ortaya ?ikip emrinde olan askerlerini Nefs-i Emmäre ile gaddar Dünyä'ya yardima gönderir. Sonra §eytän da yeti§ip dört tarafta olan vezirlerine emirler gönderir. Bu dört dü§man hep beraber dört taraftan hile ile memleketin üzerine hücüm ve pädi§ähimizin tahtini ele ge?irmeye kast eylerler. Vezir, hemen Alläh'in veli kulu, älemlerin pädi§ähi yücelik ve azamet ile dogruluk atina binerek sol tarafina Alläh Korkusu, sag tarafina Ümit'i alip korku ile ümit arasinda dü§mana kar§i hücüm ve önüne Tevekkül'ü rehber edinip ve halefinden yardim talep edip, yer ve göge arz olunup, üzerine almaya gücünün yetmeyecegi "Sana kulluk ederiz." (Fatiha/1: 5) emänetini boynuna asar. "Ümit kesmeyiniz" (Zümer/39: 53) müjdesiyle "Ancak senden yardim dileriz." (Fatiha/1: 5) yularini muvaffakiyet eli ile tutup Nefs-i Emmäre dü§manina kar§i hücüm eder. Nefsle cihat etmek i?in tasavvuf yoluna girip bu yolda gayret eder. Bu sava§ta pädi§äh, al?ak olan dünyä i?inde zehirli bir vapur ile bir nehirde imtihän edip emrine bagli olup olmadiklarinin denemek isteyecegini her kim bu al?ak dünyäda pädi§ähin günlük kuvvetine kanäat etmeyip gaflet haräreti ile o su ve zehir ile dolu dünyä nehrine ugrar ve tarikatin zorluklarinin ?oklugundan nehre eri§tiginde kana kana o zehirli sudan i?erse, o kimse benden degildir. Her kim o nehre geldiginde kana kana i?meyip, ge?erken acele ile bir iki yudum i?erse o kimse bendendir. Benim azizim, yolda§im odur, ifadeleriyle uyarida bulunur. Dalälet ve sapiklik ehli olanlar o su ve zehir dolu olan nehre geldiklerinde hemen egilip kana kana i?meye ba§larlar. O anda kendilerine bir rahatlik gelip rahatlamak isterler ve ?ok su ve zehir i?mekten karinlari §i§ip vücutlari zayif dü§er. Artik aslä dü§manin kar§isina ?ikmaya mecalleri kalmayip mecbüri olarak nefs ile cihäd yolundan ayrilip, heläk edici dü§mani gördüklerinde bugün dü§män ile sava§a bizim takatimiz yoktur deyip yüz ?evirirler. imtihäni ge?enler ve hidäyet sahibi olanlar ise o zehir dolu nehre geldiklerinde hemen pädi§ähin emri üzere iki avucu ile su i?erek ge?ip dü§manin kar§isina ?iktiklarinda, o takatimiz yoktur diyenler "Bizim askerimiz ne kadar az da olsa ve dü^män askeri ne kadar gok da olsa Hakk 'in yardim ve inayeti bizimle olup Alläh'in izniyle bizler gälip oluruz." (Bakara/2: 249) ifadesiyle gayrete gelerek Mecmau'l-Bahreyn yani iki deniz bir araya gelip aci su ile tatli su birbirine kavu§ur. Hakiki Imän ile §ekli Imän arasinda Nefs ile Rüh askerleri kar§i kar§iya gelip biri birlerine meydan okuyarak hamle eder. Nefs-i Emmäre dü§mani tarafindan Hirs isimli me§hür bir kötü ahläk meydana gelir. Kar§isina güzel ahläk askerlerinden Tevekkül isimli pehlivän ?ikar. Büyük bir cenk ederler. Tevekkül, Hirsi vurup heläk eder. Sonra Dünyä meydana girer. Kar§isina güzel ahläk askerlerinden Vera meydana ?ikar ve dünyäyi vurup heläk eder. Sonra kötü ahläk askerlerinden Kibir meydana girer. Kar§isina güzel ahläk askerlerinden Teväzu meydana ?ikar ve Kibr'i äleme rezil eder. Sonra Dünyä askerlerinden Riyä meydana girer. Kar§isina güzel ahläk askerlerinden ihläs meydana ?ikar ve
Riya'yi helak eder. Sonra kötü ahlak askerlerinden Dava meydana gelir. Kar§isina güzel ahlak askerlerinden Takva meydana girer ve Dava'yi yerle bir eder. Sonra kötü ahlak askerlerinden vezir Heva meydana girer. Kar§isina güzel ahlak askerlerinden Allah korkusu meydana girer ve Heva'yi peri§an eder. Sonra iblis meydana girer. Kar§isina güzel ahlak askerlerinden Zikrullah isimli pehlivan meydana ?ikar ve §eytan onu görünce yenemeyecegini anlayip ka?maya karar verir. Artik bütün kötü ahlak askerlerini bir korku alir ve tamami Allah'in izni ile kahrolurlar. §eytan ka?arak diger taraftan yine asker toplar ve erkenden ana §ehir üzerine yürür. Vezire haber ula§inca acele ile padi^aha "i§te dü§manlarin en büyügü olan kovulmu§ §eytan bir?ok asker ile üzerine geliyor. Ey padi§ah ?ok dikkatli olmali ve memleketi korumalisin! Zira o melünun senin tahtinda ?ok fazla gözü vardir. §imdi buraya kadar gelip sarayin i?ine gireceginde §üphe yoktur." der. Padi^ah bu haberi dinledikten sonra bütün halkina seslenir. Has nedimleri olan Zihin, Fikir, Feraset ve idraki toplayip bunlarla isti§are eder. Onlardan bu cihada kar§i en güzel tedbiri sorar. Onlar da cevap vererek: "Ey padi§ah! Bizler §öyle münasip gördük ki Belde-i Tayyibe'mizin etrafina Vera'dan bir hendek ?ekelim ve hendek i?ine gözya§i akitalim." derler. Padi§ah bu tedbiri begenip vakit kaybetmeden Belde-i Tayyibe'nin dört tarafina Vera'dan bir hendek ?ekip i?ine gözya§i akitarak Belde-i Tayyibe'yi geregi gibi korumaya alirlar. Padi^ah dua ile me§gül iken kötü ahlak askerlerinden Heva memleketin sag tarafindan sizip ?adirlari a§arak sancaklarini diker ve diplerine askerini yerle§tirir. On güzide pehlivani hazir bulunur. Birincisi Beden, ikincisi Hile, ^^ ü?üncüsü Zorbalik, dördüncüsü Kin, be§incisi Kendini Begenme, altincisi Haksizlik, yedincisi Kari§iklik, sekizincisi Emirlere Muhalefet, dokuzuncusu Sirra Kar§i Vesvese, onuncusu Kibir'dir. Memleketin sol tarafindan Nefs-i Emmare hücüm edip ?adirlarini kurarak sancaklarini diker ve diplerine on güzide pehlivani yerle§tirir: Birincisi Hirs, ikincisi §ehvet, ü?üncüsü A§iri Cimrilik, dördüncüsü Ragbet, be§incisi Katilik, altincisi Eli Siki Olmak, yedincisi Emel, sekizincisi Tamah, dokuzuncusu Sapkinlik, onuncusu Tembellik. Belde-i Tayyibe'nin ön tarafindan Dünya gelip ?adirlarini kurarak sancaklarini diker ve
0 da on güzide pehlivanini diplerine yerle§tirir: Birincisi Riya, ikincisi Övünme, ü?üncüsü Haksizlik, dördüncüsü Heva, be§incisi Haddi A§ma, altincisi Yalanci §ahitlik, yedincisi Yalan, sekizincisi Aldatma, dokuzuncusu Tuzak, onuncusu Oyun-Eglence'dir. Memleketin arka tarafindan iblis gelip o da ?adirlari kurarak sancaklarini diker. O da on güzide pehlivanini meydana ?ikarir. Birincisi §üphe, ikincisi Emirlerin Aksini Yapmak, ü?üncüsü Gaflet, dördüncüsü Küfür, be§incisi Bid'at, altincisi Zulüm, yedincisi Hiyanet, sekizincisi Yardimi Terk Etme, dokuzuncusu Gizli Nefret, onuncusu Nifak. Bu dört dü§man dört taraftan sancaklarini dikip, kirk güzide pehlivanlari ile hep birlikte hücüm ederler. Padi§ah bu ahvali görüp hayrette kalir. O anda Hak tarafindan kendisine bir kuvvet ve ilham gelerek toparlanir. Vezir, "Ey alem-i kübra pädi§ähl! Bu Belde-
1 Tayyibe ancak sana emanet olunmu§tur. Tahtindan ayrilma. Tahtini koru.
Bizleri duädan uzak tutma. in§älläh Hakk'in yardim ve iyiligi bizimledir ve Alläh'in yardimi bizedir. Hemen Alläh'tan yardim isteyesin §imdi ben Alläh'a tevekkül edip ve senin destegin ile bu Belde-i Tayyibe'nin sag tarafindan heväya kar§ilik olurum" deyip hemen o anda alem ve sancak a?ar. Sancagi dinin on güzide pehliväni hazirlar. Birincisi ihlas, ikincisi Hu§ü, ü?üncüsü Hudü, dördüncüsü Yakin, be§incisi Marifet, altincisi Hidäyet, yedincisi Vera, sekizincisi Teslim, dokuzuncusu inkiyad, onuncusu Riza ve ondan sonra Hilm'i ?agirip ona da alem ve sancak verip ve sancagin altina on se?kin pehliväni hazir edip onlarin üzerine ba§ komutan tayin eder ve memleketin sol tarafina Nefs-i Emmäre'ye gönderir. O pehlivänlarin birincisi ilim, ikincisi Utanma, ü?üncüsü Kanäat, dördüncüsü §ükür, be§incisi icabet, altincisi iffet, yedincisi Sabir, sekizincisi Nasihat, dokuzuncusu Uyanik Olma, onuncusu £irkin i§lerden Uzak Durma ve ondan sonra pädi§ähin dostu olan Zikrulläh'i ?agirip alem ve sancak verip ve on se?kin pehliväni da onun sancagi altina gönderdi ve memleketin hilafinda olan §eytän tarafina gönderir. Birincisi Haya, ikincisi Muhabbet, ü?üncüsü Cömertlik, dördüncüsü Tevekkül, be§incisi Ho§-Sohbet, altincisi Cefayi Terk etmek, yedincisi Al?akgönüllülük, sekizincisi Vefä, dokuzuncusu Tevbe, onuncusu Yigitlik. Vezir bunlari bu tertip üzere hazirladiktan sonra Zikr'i ba§ komutan tayin edip §eytänin tarafina gönderdi ve pädi§äha kapici olan Vera'i ?agirip alem ve sancak verip ve ona da se?kin on pehlivän hazirladi ve memleketin ön tarafina, acimasiz dünyä tarafina gönderdi. Birincisi Haya, ikincisi Muhabbet, ü?üncüsü Cömertlik, dördüncüsü Tevekkül, be§incisi Ho§-Sohbet, altincisi Cefayi Terk etmek, yedincisi Al?akgönüllülük, sekizincisi Vefä, dokuzuncusu Tövbe, onuncusu Yigitlik. Vezir bu tertip üzerine askeri kötü ahläk üzerine gönderir. Pädi§äh da Belde-i Tayyibe'nin i?inden cemaatine seslenip ve §iddetli darbe ile askere kötü ahläk üzerine hücüm ve saldiri i?in emir verir. iki taraftan asker hamle edip birbirlerine saldirdilar. Bunlar sava§irken §eytän firsat bulup Belde-i Tayyibe'ye girmek i?in vesvese manciniklarini burca iter. O gün öyle büyük bir sava§ olur ki iskender'in bile görmedigi iki grup birbirlerine girerler. Bu §ekilde ak§am olur, iki tarafin askeri de geri ?ekilirler ve güzel ahläk Askeri o gece sabahin i§igina degin Zikrulläh ve Tevbe istigfär me§alelerini yakip her taraftan karakollar Alläh'in ismini haykirirlar. Sabah olup tellallar "Haydin kurtulu§a" diye seslendiklerinde hemen o anda iki tarafta cenge ba§lar. Dört yandan dört dü§man Belde-i Tayyibe'yi almaya niyetlenirler. Güzel ahläk askeri de dört tarafi muhafaza eder ve bu §ekilde kötü ahläk, Belde-i Tayyibe'ye girmeye firsat bulamaz. Pädi§äh da Allähu teäläya yalvarip dua ederek yardim talep eder. Allähu teälä kötü ahläka korku verir ve ka?maya ba§larlar. Övülen asker de §im§ek gibi yeti§ip bütün kötü askerleri tutup esir eyler ve Belde-i Tayyibe'nin sol tarafindan Nefs-i Emmäre bir cenk ardina gizlenip firar eyler. Buna kar§ilik Nefs-i Emmäre yeti§ip hemen o anda büyük bir cenk ve §iddetli bir ?arpi§ma olup bütün iyi ve kötü bu cenkte hazir olurlar. Vezir gelip Nefs-i Emmäreyi tutup zindana atar. §eytän, hevä ve dünyä, Belde-i Tayyibe'den
ümitlerini kesip vazge?erler. £ünkü ba§ta bozgunculugun kaynagi olan Nefs-i Emmäre'ye yardima gelir. Nefs-i Emmäre maglup olup hezimete ugradigi i?in onlar da rahat kararini firar edecegi yük hayvanina yükleyip ve ondan bütün kötü ahläk iyi ahläkin kahri altinda olup Belde-i Tayyibe de nefsin karanligindan kurtulup rüh! nurlar ile aydinlandigi ifade edilmi§tir.
Söz konusu tercüme eserin beden ve rühun hikäyesine yer verilen kisminda alegorik anlatim unsurlarina yer verilmi§tir. Alegori bir hikäyenin i?inde en az iki anlam katmani olacak §ekilde kaleme alinan eserleri tavsif etmek i?in kullanilan bir terimdir. Osmanli dönemi metinlerinde sik?a kullanilmi§ bir anlati tarzi olmasina ragmen böyle bir terim kullanilmami§tir. Bununla birlikte Latince "alegori" kelimesinin Osmanli dönemindeki kar§iligi olarak "istiäre-i tems!liyye" en yakin kavram olarak kar§imiza ?ikmaktadir (A?il 2013: 49). Bir hikäyenin alegorik sayilmasi i?in te§his, tenäsüp, zamansal müphemiyet ve anlamsal katmanlarin yer almasi gerekmektedir. Bu durumda Terceme-i Ezhärü'l-Akdesiyye' de yer alan beden ve rüh arasinda ge?en sembolik hikäyenin alegorik anlatimla kaleme alindigi söylenebilir. Eserin Ahmed Meäb! tarafindan begenilmesi ve tercüme edilme ihtiyacinin häsil olmasina en büyük etken, eserde yer alan bu tasavvufi hikäyedir. Buna göre metinde tercih edilen her isim tasavvuf! bir unsura kar§ilik olarak dü§ünülmü§tür. Temayi olu§turan alegorik anlatimin kullanildigi hikäyede yer alan iki kar§it degere ait ki§i ve kavramlarin sembolik görüntüsü gösterilmek istenirse §öyle bir tablo kar§imiza ?ikar:
Hikäyenin §ahis Kadrosu ve Sembolik Kar§iliklari
56
Olumlu Sahislar Di§ Unsurlar Olumsuz Sahislar
Iman: Padi^ah Vezir: Akil Kalp: Saray Velayet: Tac Nedimler: Zihin, fikir, feraset ve idrak Rehber: Hidayet / tevekkül Dani^man: Feraset Elbise: Temkin Te^rifatfi: Ilm Kapici: Masivallahtan kafinmak Cellad: Hak söz Yazici: Daima Hak ile olmak Metale: Hikmet Arkada§: Fikir Sirda§: Zikir Haznedar: Iman-i hakiki At: Dogruluk Beden: Ülke Nefs-i emmare
Vera': Hendek Dünya
Gözya^i: Hendegin ifindeki su Heva
Zehir dolu nehir: Dünya §eytan
Zindan: Allah korkusu
Yol: Cihat
Hazine: Kanaat
Meydan: Ümit
Güzel Ahläk Askerleri Kötü Ahläk Askerleri
Rüh, tevekkül, dünya tevazu, ihlas, takva, Allah korkusu, zikrullah, ihlas, hu§ü, hudu, yakin, marifet, hidayet, vera, teslim, inkiyad, riza ve hilm Nefs, hirs, vera', kibir, riya, dava, heva, iblis, beden, hile, zorbalik, kin, kendini begenme, haksizlik, kari^iklik, emirlere muhalefet,
Hizmetkárlar
Dil, gözler, kulaklar, ayaklar, eller, kiramen katibin, hafaza melekleri
ilim, utanma, kanaat, §ükür, icabet, iffet, sabir, nasihat, uyanik olma, firkin i^lerden uzak durma, haya, muhabbet, cömertlik, tevekkül, ho§-sohbet, cefayi terk etmek, alfakgönüllülük, vefa, tevbe, yigitlik haya, muhabbet, cömertlik, tevekkül, ho§-sohbet, cefayi terk etmek, alfakgönüllülük, vefa, tövbe, yigitlik.
sirra kar§i vesvese, kibir hirs, §ehvet, a§iri cimrilik, ragbet, katilik, eli siki olmak, emel, tamah, sapkinlik, tembellik riya, övünme, haksizlik, heva, haddi a§ma, yalanci §ahitlik, yalan, aldatma, tuzak, oyun-eglence, §üphe, emirlerin aksini yapmak, gaflet, küfür, bid'at, zulüm, hiyanet, yardimi terk etme, gizli nefret, nifak
3.7. Risälenin Sonu? Bölümü
Nefs ile rüh arasindaki mücadelenin alegorik anlatimla kaleme alindigi hikäye ile anlatilmak istenen metnin son kisminda yine te§bih unsurlari ve sembolik bir üslupla özetlenmi§tir. Buna göre Belde-i Tayyibe olarak nitelenen bedenin i?inde ve di§inda bulunan uzuv ve organlarin tamami insanin beden beldesinin tahtinda oturan alem-i kübra §ahinin halki ve hizmetfileridir. Hepsi onun emrine amade olup, emirlerini yerine getirmek ve men ettiklerinden ka?inmak zorundadirlar. Eger göze bakmayi emreylese göz, hemen bakar. Eger kulaga i§itmeyi emreylese derhal i§itir ve haber verir. Eger ele tutmayi emreylese derhal tutar. Ayaga yürümeyi emreylese hemen yürür. §ayet bunlarin aksini emrederse de aksini yaparlar, denilmi§tir. Eger insan beldesinin tahtina Nefs-i Emmare oturur ve hakim olur ise aza ve organlari zulüm, fesad, muhalefet ve inatta kullanir. Göze, günah olan yere bakmayi, kulaga faydasiz ve Allah kelamindan uzak sözleri i§itmeyi emreder. Ele faydasiz §eyleri tutmayi, ayaga, günaha yürümeyi; bütün aza ve organlari nefsin arzularina sevk edip Hak tarafina yönelmelerini men eder. Artik insan beldesine Nefs-i Emmare hakim ve galip olursa güzel ahlaklar maglup ve mahküm olur. Bu durumda aza ve organlarin bütün hareket ve sükünetleri nefsani olup Hak tarafindan olan §eyleri asla anlayip idrak edemezler. Nitekim Allahu teala "Kalpleri olup da bunlarla anlamayan, gözleri olup da bunlarla görmeyen, kulaklari olup da bunlarla i§itmeyen birgoklarim cehennem igin var ettik. í§te bunlar hayvänlar gibi, hatta daha da a^agidadirlar. í§te bunlar gafillerin ta kendileridir." (A'raf/7: 179) buyurmu§tur. Yani kalbi oldugu halde o kalp ile Hakk'i i§itip idrak edemeyenler, hayvan misalidir. Neticede onlar peri§an olacaklardir, denilmi§tir. Öte yandan eger insan beldesinde güzel ahlaklar hakim olur ise kulak hakki i§itir, göz, hakki görür, el hak olan §eylere dokunur ve ayak hak yola yürür. Ayni §ekilde diger aza ve organlardan daima hak olan fiiller meydana gelir. Hepsi "Benimle görür, benimle i§itir, benimle tutar ve benimle yürür" (Müslim, Sahih, VIII/13) sirrina mazhar olurlar. Kendisinden ince manali sözler ve hikmet dolu haller zahir olur. Nitekim Allah'in Habibi ve Resül'ü "ínsan vücüdunda bir et pargasi vardir o
düzelirse bütün vücut düzelir, o bozuk oldugunda bütün vücut ifsat olur. íyi bilin ki, i§te o et parçasi kalptir." (Buhârî, Îmân: 39) buyurmuçtur. Hâsili bir belde içinde iki hâkim olmaz ve olmasi da mümkün degildir. Çâyet güzel ahlâklar belde içine girip gâlip ve hâkim olursa, kötü ahlâklar maglûp ve mahkûm olur, denilerek bu degiçim ve dönü§üm örneklendirilir. Meselâ kibir tevâzuya, çokluk azliga, varlik yokluga ve mahviyyete, ebedîlik arzusunun fânî olma hâline dönü§mesi gibi her kötü sifat, övülen iyi bir sifata dönü§ür. Hakîkatte hakîr olan izzet mertebesindeki bir kötü ahlâk, hakîkatte yüce olan hakîr bir güzel ahlâka dönü§ür. insan bahçesinin içerisindeki melûn agacin küfür olan dallari ve §irk olan fidanlari kurur. Kötü ahlâk olan budaklari çürür, öldürücü bir zehir olan meyveleri yok olup gider. Ondan sonra bahçenin içinde îmân agaci ki "Kökü saglam, dallan göge yükselen bir agaç" (ibrahim/14: 24) biter. Ondan güzel kokulu tevhîd meydana gelir. Güzel ahlâklar çikarak Her gün baçka övülen güzel sifatlar zuhûr eder. insan beldesi süslü ve mamûr olup, ilâhî nur ile aydinlanir ve ona Belde-i Tayyibe yani güzel ve temiz çehir denir. Nitekim Allâhu teâlâ §öyle buyurur: "(Topragi) iyi ve elveriçli beldenin bitkisi, Rabbinin izniyle bol ve bereketli çikar (Topragi) kötü ve elveriçsiz olandan ise, faydasiz bitkiden ba§kasi çikmaz" (A'râf/7: 58) denilmiçtir.
Sonuç
Bu eser Ahmed Meâbî Efendi'nin Muhammed el-Ömen'nin Arapça olarak kaleme almiç oldugu mensur tasavvufî risâlesinden begenmiç oldugu bir kismin 58 tercümesinden oluçmaktadir. Eserde, tasavvufî unsurlar yogun olarak teçbih sanatiyla ve sembolik bir üslupla ele alinmiçtir. Anlatilanlar âyet ve hadîs iktibaslariyla desteklenmiç ve bu unsurlar arasindaki iliçkinin genel anlamda insani özelde ise hakîkat yolcusu olan sâliki nasil etkiledigi anlatilmiçtir. Hz. Muhammed'in nûrunun ve rûhunun yaratilmasi, insan ve uzuvlarinin yaratilmasi ve sembolik karçiliklari, âlemlerin yaratilmasi, anâsir-i erbaa ve ahlât-i erbaa, hakkinda açiklamalar Eserin ilk kisminda yapilarak yaratiliç konusu içlenmiçtir. Devaminda Allâh'in varligina dair delillerin sunuldugu ve Allâh'i bilmenin ne derece mümkün Bundan sonra eserin ana kismini oluçturan rûh, beden ve nefs arasindaki mücadelenin anlatildigi sembolik hikâye kismi yer almaktadir.
Burada Allâh'in zâtinin bilinmesinin insan akliyla mümkün olmadigi, bilmek isteyenin de reddolunacagi ve Hakk'i bilmekten âciz kalacagi izah edilir. Öte yandan "Kim kendi zâtim bilirse Rabbini bilmiç olur." (Sâgânî h. 1405: 35) hadîsinde geçen insanin kendini bilmesi dü§üncesine göre birinin bilinmesi digerinin de bilinmesini gerektirdiginden, Allâh'in zâtinin bilinmesi mümkün olmadigi için insanin kendi zâtini da bilemeyecegi ifade edilmiçtir. Ayrica ezelî ve ebedî olan Allâh'in zâtini bilmeye, Allâh'a nispetle yoktan ve sonradan var edilmiç, ezelî olmayan çeylerin g^ yetiremeyecegi belirtilmiçtir.
Metinde yaratili§a dair izahattan sonra Alläh'in varliginin ispatina dair a?iklamada bulunulur. Buradaki delillendirmelere ilk olarak "Kesin olarak inananlara, yeryüzünde ve kendi iginizde Alläh 'in varligina nice deliller vardir; görmez misiniz?" (Zäriyät/51: 21) äyeti nakledilerek ba§lanir. Devaminda bu deliller on §ekilde siralanir. Birinci delile göre rühlar äleminin bir idräk ve hareket ettiriciye muhta? oldugu gibi varliklar äleminin de bir idräk ve hareket ettiriciye muhta? oldugu bu älemin idräk ve hareket ettiricisinin de kendi zätiyla var olan Alläh'in oldugu ifade edilmi§tir. ikinci delile göre rühlar äleminin idräk ve hareket ettiricisinin bir oldugu gibi varlik äleminin de idräk ve hareket ettiricisinin bir ve tek oldugu anlatilmi§tir. Ü?üncü delilde bedenin ancak rühun istegiyle hareketlenip rühun istegi olmadan hareketlenemedigi gibi varlik äleminin de kendi kendine harekete ge?emeyecegi, sadece iräde ve kudret sähibi olan Alläh'in iräde, takdir ve kazäsiyla bunun olacagi ifade edili§tir. Dördüncü delile göre varlik äleminde meydana gelen her §eyin ilim sähibi olan Hak teälänin ilmi väsitasiyla oldugu dile getirilmi§tir. Be§inci delilde Alläh'tan daha yakin bir §ey olmadigi gibi O'ndan uzak hi?bir §eyin de olmadigi belirtilir. Öte yandan Alläh'in mekändan münezzeh olmasinin da insan anlayi§inin di§inda bir mesafeden uzak oldugunu göstermektedir. Altinci delilde rühlar älemi ve varlik älemi fäni olduklari hälde däimä hayat sähibi olan Alläh'in däimä bäki olarak yokluktan, degi§iklikten ve degi§mekten uzak ve münezzeh oldugu ifade edilir. Yedinci delilde rühun beden i?inde var oldugu läkin varliginin ne §ekilde oldugunun bilinmedigi gibi varlik äleminde de bir yaraticinin var oldugu; §ekilden, renkten, süretden ve her olu§tan münezzeh oldugu bilinir, denilmi§tir. Sekizinci delilde rühun beden i?erisinde var olmasi säbit olup beden i?erisinde bir yerde husüsi mekäni olmadigi gibi varlik äleminde de Alläh'in säbit ve mekändan münezzeh oldugu ve her mekända mevcut olup ondan uzak bir §eyin olmadigi anlatilmi§tir. Dokuzuncu delilde rühun bedende var olup, bedenin de onunla ayakta durdugu ve bunun nasil oldugunun aklin idräkinden ve hissinden uzak olmasi gibi varlik äleminde olan yaraticinin da akil ile idräk ve hissedilmesinin mümkün olmadigi ifade edilmi§tir. Bu delillendirmelerde Alläh ile varlik älemi arasindaki ili§ki rüh-beden örnekleminde ele alinmi§tir.
Bu hikäyede bedene ait unsurlar ile insana ait hasletler tasavvufi ve sembolik anlamlarda kullanilmi§tir. Buna göre imän: pädi§äh, akil: vezir, kalp: saray, veläyet: täc, nedimler: zihin, fikir, feräset ve idräk, rehber: hidäyet / tevekkül dani§man: feräset, elbise: temkin, te§rifat?i: ilm, kapici: mäsivällähtan ka?inmak, celläd: hak söz, yazici: däimä hak ile olmak, me§ale: hikmet, arkada§: fikir, sirda§: zikir, haznedär: imän-i hakiki, at: dogruluk, Hizmetkärlar: dil, gözler, kulaklar, ayaklar, eller, kirämen kätibin, hafaza melekleri olarak sembolize edilmi§tir. Mekän unsurlarina dair ise beden: ülke, vera': hendek, gözya§i: hendegin i?indeki su, zehir dolu nehir: dünyä, zindän: Alläh korkusu, yol: cihat, hazine: kanäat, meydan: ümit olarak tasavvur edilmi§tir. insana ait olumlu hasletler güzel ahläk askerleri olarak sembolize edilmi§tir. Bunlar rüh,
tevekkül, dünyâ tevâzu, ihlâs, takvâ, Allâh korkusu, zikrullâh, ihlas, huçû, hudu, yakîn, marifet, hidâyet, vera, teslim, inkiyad, riza ve hilm ilim, utanma, kanâat, §ükür, icabet, iffet, sabir, nasihat, uyanik olma, çirkin içlerden uzak durma, haya, muhabbet, cömertlik, tevekkül, hoç-sohbet, cefayi terk etmek, a^akgönüllülük, vefâ, tevbe, yigitlik haya, muhabbet, cömertlik, tevekkül, hoç-sohbet, cefayi terk etmek, a^akgönüllülük, vefâ, tövbe ve yigitliktir. insana ait kötü hasletler ise kötü ahlâk askerleri olarak sembolize edilmiçtir. Bunlar nefs, hirs, vera', kibir, riyâ, davâ, hevâ, iblis, beden, hile, zorbalik, kin, kendini begenme, haksizlik, kariçiklik, emirlere muhâlefet, sirra karçi vesvese, kibir hirs, çehvet, açiri cimrilik, ragbet, katilik, eli siki olmak, emel, tamah, sapkinlik, tembellik riyâ, övünme, haksizlik, hevâ, haddi açma, yalanci çâhitlik, yalan, aldatma, tuzak, oyun-eglence, §üphe, emirlerin aksini yapmak, gaflet, küfür, bid'at, zulüm, hiyânet, yardimi terk etme, gizli nefret ve nifâktir. Görüldügü üzere metnin bu bölümünde çift anlam katmanli tasavvufî bir hikâye anlatilmiçtir.
Eserin kendi içerisinde bir degerlendirilmeye tâbî tutuldugu son kisimda ise rûh ve bedenin nefsin arzu ve isteklerini yerine getirmesi ve getirmemesi durumunda ne tür sonuçlarin ortaya çikacagi degerlendirilmiçtir.
Sonuç olarak Halvetiyye tarikatina mensup olan Ahmed el-Meâbî'nin Dîvân'i, Musaffâ isimli mesnevîsi ve diger mensur eserlerinin yani sira çaliçmaya konu olan mensur tercümesi, tasavvufî konulari içledigi eserleridir. Bu yönüyle amaci tasavvuf erbâbinin seyrüsülûk sürecini ve bu s^eçte dikkat edilmesi 60 gerekenleri sembolik bir üslupla ele alarak sâlike ögüt vermek olan Terceme-i Ezhärü'l-Akdesiyye baçlikli tercüme eserin incelendigi ve transkripsiyonlu harf aktariminin yapildigi bu çaliçma ile Osmanli tercüme gelenegi içerisinde yer alan yeni bir eser ortaya çikarilmiç ve Ahmed Meâbî'nin tasavvufî görü§lerinin yani sira XIX. yüzyil Osmanli tasavvuf kültürünün anlaçilmasina katki sunulmuçtur.
TRANSKRlPSÍYONLU METÎN Terceme-i Ezhärü'l-Akdesiyye Mü'ellifi
$eyh Muhammed El-cÖmer! El-Mavsilï El-Kâdirî Mütercimi Ahmed El-Me 3äbi El-Girîdï Sene 1205 [lb] Bismi'l-lâhi'r-Rahmâni'r-Rahîm
Hamd ü senä minnet ü mecïd ol väcibü'l-vücüd zevi'l-catä3 ve'l-cüd hazretlerine olsun ki içbu zemïn ü äsumän dühür u ezmän macdüm iken sad hezär
ba-hezar sal ol nokta-i da3iretü'l vücüd-i Habib-i Huda Resül-i Kibriya Muhammed Mustafa sallallahu tecala caleyhi vesellem hazretlerine ca§ik olup ve anug muhabbetine bina3en on sekiz big calem macdüm iken ani zatma habib idinüp ve rüh-i mukaddeslerin halk eyledi. Nitekim buyurur: Evvelu ma halekallahu rühí4 ve resül idinüp nür-i §erifin halk eyledi. Nitekim buyurur: Evvelu ma halekallahu nürr' ve anug c a§kma Küntü kenzen mahfíyyeifi sirrmi Fe-ahbebtu1 ca§kiyla zuhüra getürüp ve calem-i ervah mücerrede-i calem caynih? getürdi. Ve nür-i ^erífínden dahi i§bu c alem-i kevni car§ u kürsí, levh ü kalem, semavat u arzi, cennat u cahími vücüda getürüp ve calem-i canasirí ve tabayic dahi zuhüra geldi. Ve andan kendü kudretini izhar itmek i?ün cunsür-i nari halk eyleyüp ve kendü cazametine mazhar kildi ve andan heva3iyeyi halk eyleyüp kendü hayvanma mazhar kildi ve aldi. c Unsur-i abiyyeyi halk idüp ve cilmine mazhar kildi. Ve bacdehü cunsur-i hakiyyeyi halk idüp ve kudretine mazhar kildi. Ve andan i§bu canasir-i erbacadan cunsur-i nariyyeden tabc-i harareti zuhüra getürüp ve cunsur-i heva3iyyeden tabc-i rutübeti halk eyledi. Ve cunsur-i abiyyeden tabc-i bürüdeti zuhüra getürüp cunsur-i hakiyyeden tabc-i yübüseti halk eyledi. Ve andan [2a] c unsur-i nariyye ile tabc -i harareti cemc idüp ve bu 61 ikisinden safrayi tevellüd eyledi ve cunsur-i heva 3iyye ile tabc -i rütübeti cemc ve bu ikisinden dem tevellüd eyledi ve andan cunsur-i ma3iyye ile tabc-i bürüdet cemc idüp ve bu ikisinden balgam tevellüd eyledi ve andan cunsur-i hakiyye ile tabc -i yübüseti cemc idüp ve ikisinden sevda tevellüd eyledi ve bacdehü ümmehat olan canasir-i erbaca ile tabayic -i semandan zat-i insaniyyeyi zuhüra getürdi ve andan zat-i insaniyye ile tabayic -i tisca ve canasir-i erbacadan kalib-i nasütiyyeyi ahsen-i takvím süretinde halk ve rüh-i lahütiyye ile ka3im ve c alem-i ervah-i mücerrededen nefh-i rüh idüp ve andan rüh-i lahütiyyeyi cism-i nasütiyyeye hakim idüp calem-i lahüt u ceberüta ve meleküta ve nasüta nüsha idüp ve namina c alem-i kübra tesmiye idüp ve c alem-i afaka dahi calem-i safra tesmiye eyledi ve andan süret-i nasütiyyenüq lübbi olan kalb car§ menzilinde idüp ve rüh-i hayvaniyyesin dahi kürsí menzilinde eyledi ve cebhesin levh-i mahfuz menzilinde koyup hayri ve §erri bi'l-cümle anda kalem-i ezeli ile terkím eyledi ve her ef alini kaza ve akvalini kader menzilinde koyup ve caka 3id-i hakkiyyesin cennat u Ridvan u mela 3ik ü gilman ve kusür u leza 3iz ü civan menzilinde koydi
4 Allah, once benim rúhumu yaratti (El-Karí 2001: 270).
5 Allah, once benim nurumu yaratti. Aclúní, bu sózü, hadís bilgini Abdurrezzak'in Hz. Cabir b. Abdullah'tan rivayet ettigini sóylüyor. Bu zat, Hz. Peygamber'e: "Ey Allah'in Elfisi, bana ilk yaratilan §eyi bildir." diye sormu§ ve ondan bu cevabi almi^tir. Yusuf Kardaví, bu hadísin asilsiz oldugunu iddia etmi^tir (Yilmaz 2013: 147).
6 "Küntü kenzen mahfiyyen... ibaresiyle edebiyatimizda yer edinmi§ olan (Ben bilinmeyen bir hazme idim, bilinmeyi diledim, yaratiklari, bilinmek ifin yarattim.) mealindeki bu sóz hakkinda, hadís bilginleri §u górü^tedirler: íbn Teymiye Peygamberimizin sozü degildir/ sahih veya zayif bir dayanagi yoktur, diyor (Yilmaz 2013: 162).
7 "Ben gizli bir hazine idim. Bilinmeyi [sevdim], bilinmem ifin halki (yaratilmi§ bütün §eyleri) yarattim." hadísinden iktibas edilmi^tir.
8 Bire bir ayni ile.
KüUiye
ve caka3id-i batiliyyesin sebca nïran-i selasil ve zakkum u çeyatïn menzilinde koyup ve ezàfiri mecadin ve içcar-i nebatat u c izami cibal-i rasiyat menzilinde koyup ve àfakda olan on iki burci enfusde olan on iki [2b] delik menzilinde koyup baçi hamel, vechi sevr, boyni cevza, omzi seretan, sadr[i] esed, batn[i] sunbule, gobeg[i] mïzan ve od yeri akreb ve andan açagasm, koli ve dizleri cedï ve bacaklari delv ve ayaklari hut burci menzilinde koydi ve yedi endamin kevakib-i sebca menzilinde koydi ve uç yuz altmiç alti curûklarm uç yuz altmiç alti gun menzilinde koyup ve bir sal eyledi ve eyyam-i gamuq yevm-i gaym ve leyalï-i muzlime ve eyyam-i çàduq yevm-i sàfî ve leyàlï-i munïre menzilinde koydi. Tifliyyetin mevsim-i bahar ve çebabetin mevsim-i sayf ve çebabetin vakt-i harïf ve pïrlik eyyam-i çita menzilinde koydi ve mevsim-i erbaca-i mezkurenuq seyrinun canasir-i erbac a uzere munkasim eyleyup ve kevakib-i sebc a uzere ve karar eyledi ve gozyaçm baran ve mevtin nevm menzilinde koydi. Nitekim buyurur: E'n-nevmu ahu'l-mevtP ve agzin Cebra3ïl ve kulagin Mïka3ïl ve burnin Israfïl ve gozin cAzra 3ïl menzilinde koydi ve ruhin calem-i lahut ve kalbin calem-i ceberût ve caklm c alem-i melekut ve nefsin calem-i nasut menzilinde koydi ve'l- ^ hasil on sekiz biq cavâlime ve mâ-fïhaya câmic kilup ve Àdem'e esmayi taclïm — ve habïbine zatini tekrïm eyledi ve sirr-i insani ancak kenduye mahrûm eyleyup el-insanu sirri ve ene sirruhu10 buyurdi ve kenduden gayriya sirr-i insani bildurmedi. Nitekim buyurur: Înnehu calimun bi-zâti's-sudur-1 ve zat-i insani bilinmede muhal idup kendu zatin bilinmede muhal-ender-muhal eyledi. Nitekim
0 Habïb-i Yezdan [3a] ve mazhar-i sirr-i Kuran buyurdu ki Men carefe nefsehu fekad carefe RabbehW12 çol kimse ki kendu zatini bildi tahkïkan ol kimse kendu zâtinuq terbiyesine vacib olan Rabb'isin bildi. Imdi maclum ola ki Hak celle ve calânuq kunh-i zatini idrîk olinmayup ve o lubbu'l-elbâbug dahi idrakinden cakllari çak u perïçân ve zatina olan tarïk-i sed ve talib-i red olup ve Hakk'i bilmede Câciz olup ve bâ-husus mazhar-i cilmu'l-evvelïn ve'l-âhirïn olan Resulu's-sakaleyn ve Imamu'l-kibleteyn Subhaneke ma carefnake13 buyurmuçlardur ve gine ol evvel-i halïfe-i Resul Ebubekr es-Siddïk cilminde izhar-i Cacz eyleyup buyurmiç ki: El-Caczu can derkil-idraki idrakk4 diyup izhar-
1 Cacz eylediler ve ha^a ki Hak celle ve cala hazretleri cakl u zihn u fikr u feraset
9 "Uyku, ölümün karde^i (bir benzeri)dir." (Yilmaz 2013: 570).
10 însan benim sirrimdir. Bende insânin sirriyim (Muhyiddîn bin Arabî 1971: 25).
11 §üphesiz Allâh, sinelerin özünü (kalplerde olani) hakkiyla bilir (Mülk/67: 13; Fâtir, 35: 38).
12 "Kendini bilen ku^kusuz Rabbini de bilir." Bu sözün, ke§if yoluyla alinmi§ bir hadîs oldugunu bazi sofular iddia etmi^lerdir. Ünlü hadîs bilginleri îbn Teymiye, Nevevî, Semanî ve îbn Garas, bu sözü uydurma hadîsler arasinda göstermi^lerdir. Bunlardan özellikle Semanî, bu sözün, Yahya b. Mu'az-i Râzî'nin sözü oldugunu söylemi^tir. Nevevî ise, "Lafzi hadîs degil ama anlami sahihtir, demiçtir. Bu söz §öyle açiklanmi^tir. "Kendi bilgisizligini bilen, Allâh'in bilgisini, kendisinin ölümlü oldugunu bilen, Allâh'in kalimli oldugunu, kendisinin gûçsûz oldugunu bilen, Allâh'in gücünü anlamiç olur (Yilmaz 2013: 491).
13 "Ey Allâh, seni çanina yakiçir bir çekilde bilemedik." Bu sözün, hadîs oldugu ve Hz. Muhammed'in masum bir istekle yüce Allâh'a yakardigi belirtilmiçtir (Yilmaz 2013: 474).
14 "Allâh'i hakkiyla bilemeyecegimizin idrâki onu anlamanin ta kendisidir." (Muhyiddîn bin Arabî 1971: 147).
KtiUitf"
ile biline ve bunlar ile dahi bilinmeden münezzeh ü mübeггä olinmu^dun Zïгä bunlaг bi'l-cümle c akl u zihn ü flkг ü feгäset nice ed^ eyleye? Pes imdi Hakk'i bilmede i^hän Cacz eyledigüg gibi kendü zätuqi dahi bilmede böyle Cäciz olmiçsuq. Zïгe Hakk'i bilmek muhäl oldugi gibi kendü nefsin dahi bilmek öyle muhäl olmiçdrn\ Zíre ki Men caefe nefsehü fekad caefe Rabbehü15 manffikmdan fehm olan buduг ki çol kimse ki kendü nefsin bildi ol kimse Rabb'isin bildi. Eger Hak bilmm- ise kendü zätin dahi bilinmek läzim gelüг ve eger kendü zätin bihnüг ise Hak dahi bilinmek läzim gelüг. Öyle olsa birinüq bilinmesi ile biri dahi maclüm olmak läzim gelür Imdi Hakk'uq zäti bilinmek muhäl oldugi gibi kendü zätmuq bilinmesi dahi [3b] muhäl oldi ve senüq zätuq muhdesiyet ile bilmemesine täkat getüгmeyüp ve saga senden yakin olan nefsüqi ne keyfiyyetde ve ne süretde ve ne çeklde ve ne levnde ve ne mekända oldugina i^hän Cacz eyleyen zayïf ü käsu- ü Cäciz cubüdiyet ile bilä-keyf ve lä-eyn olan Rabb'üqi bilmek muhäl üzere muhäl olmiçdrn\ Leyseke-mislihi çey^un vehüve's-semUl-calim16 ve bu hadïs-i çerifden fehm olan dahi çudm- ki kendü nefsüq Rabb'üq sifätindan zid ile bilmi$süq. Zïгä çol kimse ki kendü nefsin cubüdiyetin bildi, ol kimse Rabb'isin catä ve vefä ile bildi ve çol kimse ki kendü nefsin kemâ-hiyê1 c äciz ü zayïf bildi ol kimse Hakk'uq kemä-hüve kuvvet ü kudretin bildi. Imdi kendü nefsüq mahviyetin ve Caczin bilüp Hak tecälänuq variigm ve kudret ü 63 kuvvetin bilmek muгäd iden sälik gerekdür Basan basket feth idüp sakämetinden emïn olmiç fehm-i sahîh ile içbu hadïs-i serifüg mefhüm u macnäsm tefekküг eyle ki sülükmda nice esгäг-l kü^üfät zuhm- idüp Hak ve celle ve calänuq râh-i Ahmed'i halk ve rnh-i Ahmed'den cälem-i eFväh-i lähütiyyeyi izhäг ve nun Muhammed'üq cälem-i äfäki halk ve äfäkdan cism-i näsütiyyeyi halk idüp ve räh-i lähütiyyeyi cism içine vazc ve anuq ile hayät viгdügi ancak kendi Vahdäniyyetine ve Rabbäniyetine dalälet içündüг. Nitekim buyuгuг: Ve fi-enfüsiküm efelä tubsiriinn Imdi räh ile cesedden Hak tecälänuq Rabbäniyetine ve Vahdäniyyetine istidläl ider [4a] Delili katcï on vechdüг: Evvelkisi vech olduг ki içbu kälib Ädemu lä-yüdebbini §ey^en muhtä^dm ki bu kälib tahrik ü tedbk eyleye ki bu kälibuq müdebbiri lä-büd kendü kendüye olmaz. Elbetde Ыг müdebbiгe ve muhanike muhtäcdrn1 ki tahrik ü tedbïг eyleye. Imdi bu kälibuq müdebbiгi ve muhamki lä-büd гйМцг. Imdi basan basïrete meftüh olanlaгa maclüm ve ulu'l-elbäba mefhüm oldi ki cälem-i enfüsüq müdebbiгe ve muharcike muhtäc oldugi gibi cälem-i äfät dahi lä-büd Ыг müdebbiгe ve muharcike muhtäcduг ki bu cälemüq müdebbiri ve muharciki kendü zätiyla kä3im olan Alläh'duг. Ikinci vech oldrn1 ki vaktä ki bu kälibuq müdebbiгi ve muharciki lä-büd ЫМиг ki гйМш ki kälibda andan gayn Ь1г müdebbiг ü muharcik yokdrn\
15 "Kendini bilen ku^kusuz Rabbini de bilir." (Sâgânî h. 1405: 35).
16 "O, hakkiyla içitendir, hakkiyla görendir." (§ûrâ/42: 11).
17 Onun gibi, nitekim, oldugu gibi.
18 "Kesin olarak inananlara, yeryüzünde ve kendi içinizde Allâh'in varligina nice deliller vardir; görmez misiniz?" (Zâriyât/51: 21).
19 ihtiyaci oldugu bir §eye tedbir edemeyen ki§i.
Mac lüm oldi ki cälem-i enfüsüq müdebbiri ve muharriki bir oldugi gibi cälem-i äfäkuq dahi müdebbiri ve muharriki birdür ki tedblrinde ve takdírinde §er!ki yokdur ve mülkinde dahi §er!ki olmak ebeden cä3iz degildür. Nitekim buyurur: Levkäne fhimäälihetun illällähule-fesedetää ü?ünci vech oldur ki vaktä ki i§bu kälib muharrik olmaz illä rüh irädesiyle tahrik olur. Ve rüh irädetinden häric tahríki gibi cälem-i äfäkata dahi her olmi^da ve olacakda hayr ve gerek §er kendü kendüye harekete gelüp tahrík olmaz illä irädet ü kudret sähibinüq iräde ve takdlri ile ve kazäsiyla olur. Dördinci vech oldur ki i§bu kälib ve kälib i?inde ve häricinde ac zänuq ve luhüm-i aczänuq hi? birisi tahrík olmaz illä müdebbir olan rühuq cilm-i lähik olmasiyla ve i§cäriyla olur ki harekät-i kälibdan bir hareke ve bir sekene rühuq [4b] cilminden häric olmasi muhäl oldugi gibi maclüm oldi ki c älem-i äfäkda dahi bir §ey3i olmaz illä cilm sähibi olan Hak tecälänuq cilm-i lähik olmasiyla olur. Ve anuq cilminden häric bir i^lenür bir hareke ve bir sekene olmaz. Ve olmasi dahi muhäl. Nitekim buyurur: Lä-yaczubu anhu miskälu zerrätin f'l-ardi velä-fi's-semäi1 be^inci vech oldur ki i§bu käliba akreb bir §ey3 yokdur illä rüh her cevärlh ü aczänuq tamar, kan, siqir ve kemük ve lahm ve cemlc -i eczä-yi cesedden rüh akreb oldugi gibi maclüm oldi ki cälem-i enfüsde dahi bedene rühdan akreb bir nesne olmadugindan cälem-i äfakda dahi cälemlnüq müdebbiri olan Hak tecälä her bir §ey3den akreb ve anuq gibi bir karíb nesne olmayup ve anubla bir §ey3 bacid olmaz. Ve her e§yä 3ya dahi karíb olmasi dahi 64 bizüm gibi kurb-i mesäfe ile olmayup ve Hak tecälä kurb-i mesäfeden münezzeh ü müberrädur. Altinci vech oldur ki vaktä ki i§bu cesed olmazdan mukaddem rüh mevcüd ve i§bu cesed canäsir-i erbacadan binä olup ve cademden vücüda gelüp rüh dahi gelüp ve cesed i?ine girüp ve bir müddetden soqra cesed fänl ve aslinda macdüm oldugi gibi gine macdüm olup ve rüh aslinda mevcüd oldugi gibi ba cde fenä ü'l-cesed22 mevcüd ve gine ol dahi aslina rücüc olmasindan maclüm oldi ki c älem-i äfäkda dahi cälem-i äfäk macdüm iken cälem-i äfäkuq müdebbiri mevcüd ve cälem-i enfüs ve äfäk fän! olduklarmdan Hayyü'l-ebed olan Halläk-i cälem mevcüd ve dä 3imu'l-bäkl ve zevälden ve tebdil ü tagyírden berl ve münezzehdür. Yedinci vech oldur ki vaktä ki i§bu rüh cesed i?inde var olup ve keyfiyyet [5a] ne vechle oldugi maclüm olmayup e^kälden ne §eklde ve elvändan ne levnde ve ne süretde idügin maclüm olmayup ve her §ekl elvän u süretden münezzeh oldugi maclüm oldi ki äfäkda dahi bir müdebbir vardur ki §eklden ve levnden ve süretden ve her vechle keyfiyyetden münezzeh ü mukaddesdür. Sekizinci vech oldur ki vaktä ki i§bu rüh cesed i?inde var olmasi säbit veläkin derün-i bedende bir yerde mekän-i mahsüsasi olmadugindan maclüm oldi ki äfäkda dahi Hak tecälänuq mevcüd olmasi säbit ve mekändan münezzeh ve rüh cemlc -i ecsädda mevcüd olmasi säbit oldugi gibi äfäkuq dahi müdebbiri olan Hudä-yi lemyezel
20 "Eger yerde ve gökte Allah'tan ba§ka ilahlar olsaydi, kesinlikle ikisinin de düzeni bozulurdu." (Enbiya/21: 22).
21 "Ne göklerde ve ne de yerde zerre agirliginda bir §ey bile O'ndan gizli kalmaz." (Sebe/34: 3).
22 Beden yok olduktan sonra.
heг mekända mekändan münezzeh oldugi hälde mevcüd ve andan häli Ь1г çey3 ve cerní3-i e$yäya muhit ve rüh kälibda mekändan münezzeh olmadugi gibi he! mekändan münezzeh ü mukaddesdür. Tokuzmci vech olduг ki vaktä ki içbu kälibda rüh vaг olup ve cesed dahi anubla kä3im olup ve ani ne vechle oldugm c akl u idräk ve his ü mes olmadan münezzeh oldugindan maclüm oldi ki cälem-i äfäkda olan Müdebbiг ü Hälik dahi cakl ile idräk ve his ile mahsüs ve el ile mes olmadan münezzehdür. c Älem-i enfüsde rühuq münezzeh oldugi gibi onmci vech oldur ki vaktä ki içbu kälibda var olmasi säbit ve cesedde mevcüd olup läkin göz ile görinmeyüp ve süretlerden bir süret ile temsil ve bir süret ile mütehayyel olmadugindan maclüm oldi ki cälem-i äfäkda dahi Müdebbir vardur. Ve bu gözler görinmeden münezzeh ve süretlerden bir süret ile temsil ve nür-i zulmet ve sä3ir [5b] hayäl-i evhämät ile mütehayyel olmadan münezzeh ü müberrä olup bu tahayyülät-i fikrden mukaddesdür ve e?yä3dan bir $ey3e nisbi degildür. Nitekim buyurur: Leyse ke-mislihi §ey^un ve hüve,s-semirnl-calim?'i Pes imdi maclüm ol[di] ki Halläk-i c älem ve mebdeci'l-e?yä3 olan fäcil-i mutlak hazretleri zamän-1 tekäddümde süret-i ädemi binä ve in$ä itmege kudreti tacalluk idüp ve "kün" kelimesiyle vücüda getürdi. Ve kälib-i ädemi bir çehr-i mucazzam süretinde binä ve ani ancak kendü küdret ü cazametine dalälet ider binä ile bünyäd idüp ve anuq ortasmda bir kasr-i c äli bünyäd idüp ve ismine kalb ve beytulläh ve c ar^ulläh diyu tesmiye eyledi. Ve ol çehr-i mucazzamuq cevänib-i erbacasm e?räk-i mühlike ile muhäsara eyledi ve bu çehr bi'l-cümle saläh u fesädin ol kasrdan idüp kaçankim 65 ol kasr macmür u äbäd olur, sä 3ir eträfda olan aczä ve cevärih dahi isläh ve acmäl-i haseneyle müstacmel olmur. Ve kaçankim ol kasr ahläk-i zemïme ile ve zulmet-i nefsäniyye ile muttasifdur, sä3ir ac zä dahi acmäl-i seyyi3e ile muttasif olur. Ve andan ol kasruq içine bir taht-i Süleymäni vazc idüp ve üzerine bir pädi$äh nasb idüp ve nämina imän diyu tesmiye eyledi. Andan sä 3ir aczä ve cevärihi kasr-i kalbde olan pädi^ähuq hizmetine tacyïn eyledi. Ve cümle aczäya her birine c adälet üzere hizmet gösterüp ve anlar dahi ulu'l-emrüq emrinden häric olmayup me3mür olduklari hizmeti sadäkat u istikämet üzere edäya cahd virdiler. Evvelä aczädan lisäni tercümänlik hizmetine me3mür idüp ve yetmiç iki lisäni andan söylemege me3mür [6a] eyledi ve gözleri dahi cälemi seyrän idüp her ne güne e$käl-i elvän olursa anlari görmege me3mür eyledi ve kulaklari cäsüsluga tacyín idüp her ne güne savt u sadä olursa istimäc itmesine me3mür eyledi ve ayaklari dahi yol yürimek hizmetine tacyïn idüp ve kurb u bacïd mesäfeye varmaga me3mür eyledi ve elleri dahi cämillik hizmetine tacyïn idüp kaçankim pädi$äh bir fi l itmege veyä urmaga ve tutmaga muräd eylese ani tacyín idüp ve bu hizmete me3mür eyledi ve bu aczä dahi me3mür olmduklari hizmete kemä-hüve inkiyäd ve kemäl-i sadäkat üzere istikämetlerine cahd eylediler. Andan häricden iki melä 3ike dahi tacyïn idüp ve bu aczänuq her vechile edä-yi hizmetleri içün ve sadäkatleri içün ve her vechile pädi$ähuq emrine inkiyäd ve nehyine ictinäb
23 "O, hakkiyla i^itendir, hakkiyla görendir." (§ûrâ/42: 11).
itmeleri içün ve dähil-i meclisüq çehâdeti istimäc olinmayup häricden bunlaruq inkiyädma ve ictinäbina çehâdetleri içun Kirämen Kätibin ve hifz hizmetine me3mür eyledi. Nitekim buyurur: Mä yelfizu min-kavlin iilä ledeyhi rakibun atid ve andan ol kasruq dernninda olan imän ismiyle müsemmä olan pädi^äha bir vezïr nasb idüp ve c akl ismiyle tesmiye eyledi. Imdi pädi^äha dahi ol cakl tesmiye olan vezïr eyitdi kim: "Ey pädi^äh! Lä-büd saga läzim u mühim olan oldur ki ibtidä kendü nefsüqe iktizäsi olan leväzimäti häzir idüp ve kendüqe ihtiyär idesüq. Pes pädi$äh eyitdi kim: "Imdi her kendü nefsüme iktizä olan leväzimäti häzir eyle." didi. Pes vezïr eyitdi kim: "Evvelä kendü nefsüme ehemm ü läzim olan baçuqa bir täcdur. Imdi [6b] ol täc täc-i veläyetdür. Imdi veläyeti baçuq üzere täc idesüq. Ve andan pädi$ählara bir delïl dahi elzemdür. Imdi senüq delílüq hidäyetdür. Hidäyet kangi tarafa dalälet iderse sen dahi ani istidläl idesüq. Ve andan saga bir at dahi elzemdür. Imdi senüq atuq sidkdur. Her kaçan binmek muräd itseq feres-i sidka süvär olasuq. Ve andan saga bir hulle dahi elzemdür. Imdi hikatüq libäs-i temkíniyetdür ve andan saga bir häcib dahi elzemdür. Pes senüq häcibüq cilmdür ve andan saga bir bevväb dahi läzimdur. Imdi senüq bevväbuq mäsivällähdan perhïz itmekdür. Ve andan saga bir celläd dahi elzemdür. Imdi senüq celläduq keläm-i Hak'dur ki bätil anubla katc olur. Ve andan saga bir kätib dahi elzemdür. Pes senüq kätibüq muräkabedür. Ve andan saga bir zindän dahi elzemdür. Pes senüq zindänuq havfdur kim cadüvv-i emmäreyi ol zindända habs idesüq. Ve saga bir meydän dahi elzemdür. Imdi senüq meydänuq meydän-i recädur. Ve andan saga bir siräc u metale dahi elzemdür. Imdi senüq siräcuq hikmetdür. Ve andan saga bir nedím dahi läzimdur. Pes nedímüq fikrdür. Ve saga bir enïs dahi läzimdur. Senüq enísüq zikrdür. Ve saga bir hazne-där dahi läzimdur. Senüq hazne-däruq yakíndür. Ve andan lä-büd saga bir hazíne dahi läzimdur. Imdi senüq hazïneq kanäcatdür. Ve saga bir musähib dahi läzimdur. Senüq musähibüq feräsetdür, diyüp ve bu rüsümäti kemä-hüve de bü'l-mülülk5 vezïr olan cakl pädi^äh olan imäna müheyyä eyledi. Ve andan eytdi kim: "Ey pädi$äh! Imdi raciyyetüq olan aczäya bir kez rahmet nazari ile nazar buyurup ve anuq [7a] hazä3in-i nicmetin gü^äd eyle ve cemíc -i recäyä beyninde c adälet üzere her birine c alä-merätibihim16 taksím eyle ve her birine rusüm üzere taksïmin irsäl eyle. Pes vezïr bu ceväb-i calä-tariki's-savätiil ifäde itdükde pädi^äh eytdi kim: "Ey vezïr! Imdi sen benüm raciyyetüm üzerine nazar eyle ve cemîc -i $ekvälarm ref eyle ve calä-merätibihim rüsüm üzerine her birinüq kuvvet-i yevmiyesin irsäl eyle. Pes vezïr dahi ellere tutmak içun emreyledi. Pes eller tutdi ve ol kuvveti agza koydi. Pes dendänlar dahi ani öyidüp ve dakík eyleyüp ve camele gelmez kemük ve çekirdegi temyîz idüp ve gine
66
24 "insan hiçbir söz söylemez ki onun yaninda (yaptiklarini) gözetleyen (ve kaydeden) hazir bir melek bulunmasin." (Kâf/50: 18).
25 Padiçahlarin âdeti oldugu çekilde.
26 Rütbesine ve derecesine göre sirasiyla.
27 Dogru yolda.
ellere irsäl ve taçra reddeyledi ve agiz yädi dahi c aceleten ol dakiki yogurup ve maccün idüp ve matbah-i micdeye irsäl eyledi. Pes micde dahi ani tabh idüp batna irsäl eyledi. Batn dahi ceçn-gïrlik idüp tabca muväfik olani hazmidüp ve muhälifi girü kay eyledi ve kudret dahi cadälet üzere her cuzva tahammüli mikdäri taksím eyledi. Pes bu minväl üzere hazä3in-i pädi^ähiden vezïr her aczä-yi raciyyete c adälet üzere kuvvet-i yevmiyesin edä ve her birine tahammüli mikdär-i rüsüm u känün üzere incäm u ihsänlar bahç u catälar olup ve her aczä cale'l-cuhüd hizmetlerinüq edä ve tekmíl idüp aczä dahi istirähät galebesinde iken nägäh vezïr olan pädi$äha eytdi kim: "Ey pädi$äh! Imdi sen bu recäyä üzerine bunca incäm u ihsän itmeden sebeb vardur. Imdi ey pädi$äh! Bi'l-cümle le^kerüq tul u carzma nidä eyle ki içbu säkin oldigumuz memleket tebdil ve pädi$ähumuz tahvïl olmadan gäfil olmayup [7b] ve birbirlerine muntazir olalar, didükde hemän emr-i pädi^ähi ile münädi3 feyz nidä idüp: Ey gürüh-i recäyä! Ägäh olun kim pädi$ähumuz Hak tecälänuq ismine kasem idüp buyurdi ki her kim ki benüm taríkümden azup ve tarïk-i sakïme sülük idüp tarïk-i müstakímden häric olur ki pädi$ähuq catiyyesi ve incäm u ihsänina küfrän-i nicme idüp ve catiyye-i pädi^ähiyi catiyyeye sarf eylerse ol kimsenüq niyeti fäsid olmiç olup beyni näkis olmiç olup ve ol kimse $errü'l-beriyye olmiç olur. Imdi ey raciyyet ägäh oluq! Pädi^ähumuzuq bir dü^mäni vardur ve adina nefs-i emmäre dirler. Çimdiki hälde gelüp ve cevänib-i erbac adan memleketimüzi muhäsara eylemi^dür ve "dünyä" 67 didükleri gaddäre dahi imdädma gelüp bir tarafdan "hevä" dahi zuhür idüp ve taht-i tasarrufinda olan casäkiri ve nefs-i emmäre ile dünyä-yi gaddäreye imdäda irsäl eyledi ve andan §eytän dahi iri$üp ve cevänib-i erbacada olan vüzeräsina nämeler irsäl idüp ve içbu cadüvve-i erbac a taraf-i erbacadan gulüv ve bir ugurdan memleketimüz üzerine hücüm ve pädi$ähumuz tahtma cazm u kasdeylediler. Imdi ey subh u mesä! Nic am-i padi^ähi ile mütenac cim olan recäyä çimdiki hälde dinümüz ugrma cän u baç fedä itmek gerekdür. Imdi ey Alläh'uq düstlari häzir olmak gereksüz. Zirä ol dinümüz dü^mäni iriçdi, diyüp andan evvel Merd-i Hudä §äh-i cÄlem-i Kübrä dahi cazímet ü çevket ile esb-i sidka süvär olup ve sol tarafina zindän havfi ve sag tarafina meydän-i recäyi alup beyne'l-havf ve'r-recää% dü^mäna karçu cazïmet ve ö^ince [Sa] tevekküli reh-ber idüp ve halefinden ilticä alup zemín ü äsumäna carz olmup ve tahammüline kudret olmayan iyyäke nabudu29 emäneti boynina tahmïl ve lä-taknatü30 be$äretiyle iyyäke nesta4n31 zimämini dest-i tevfik ile temessük-i cadüvve-i nefs-i emmäreye karçu cazímet eyledi. Çünki mücähede-i nefs içïn tarïkate sülük u cazïmet eyledi. Hemän münädi3 feyz nidä idüp eytdi kim: "Ey raciyyet-i $äh-i cälem-i kübrä! Ägäh oluq ki pädi$ähumuz olan ol merd-i Hudä, bä-emr-i çerc le dü^mäna mukäbil olmazdan denï olan dünyä içinde vapür-i semm ile bir nehr-i cäri ile mübtelä eyleyüp ve
28 Korku ve ümit arasinda.
29 "(Allâhim!) Yalniz sana ibadet ederiz." (Fatiha/1: 5).
30 "Allâh'in rahmetinden umut kesmeyin!" (Zümer/39: 53) âyetinden iktibas edilmi^tir.
31 "Allâhim!) Yalniz yalniz senden yardim dileriz." (Fatiha/1: 5).
sizleri imtihän ve emrine inkiyädi^uzi denemek ister. Imdi her kim ki bu den! dünyäda pädi^ähuq kuvvet-i yevmiyesine kanäcat itmeyüp haräret-i gafletinden ol äb u semm ile memlü olan dünyänuq nehrine ugrayup ve tarikatuq kesret-i sucübetinden ol nehre iri^dükde kana kana ol §aräb-i semmden nü§ ider. Ol kimse benden degildür ve her kim ol nehre geldükde kana i?meyüp ve ge?erken c aceleten o vechile bir iki yudum i?erse ol kimse bendendür ve benüm cazlzüm refikum oldur, diyu münädi3 feyz böyle nidä eyledi. Pes ehl-i zarüret ve ehl-i dalälet olanlar ol äb u semm olan nehre geldükde hemän egilüp kana kana nü§ itmege ba^ladukda hemän mirvaha-i rähat iri§üp bir mikdär rähat u äräm kaydmda olup ve ziyäde äb u semmden nü§ itmesinden karni §i§üp vucüdma zac f häsil olup ve kafan cadüvveye mukäbil olmaga mecäli olmayup bi'z-zarüri tarik-i cihäd-i emmäreye müterähi olup ve c adüvve-i mühlikeyi mü^ähede eyledüklerinde [8b] Lä-täkate lene'l-yevme32 yacnl bugün dü§män ile sava§a bizüm täkatümüz yokdur, diyüp yüz ?evirdiler ve ehl-i tevfik ve sähib-hidäyet olanlar o nehr-i pür semme geldikde hemän emr-i pädi^ähi üzere bir iki eli ayasiyla i?üp ve ge?üp dü^mäna mukäbil olduklarmda ol täkatümüz yokdur, diyen kavme eytdiler ki: Kem min-fetin kaliletin galebet feten keslraten bi-iznilläh33 yacnl bizüm caskerümüz ne kadar dahi az olursa ve dü§män caskeri ne kadar ?ok olursa Hakk'uq nusret ü cavn ü cinäyeti bizümle olup bi-iznilläh bizler gälib oluruz, diyüp ve gayrete gelüp ve mecmacu'l-bahreyn34 yacnl iki deqiz cemc olup milh-i ücäc ile cazb ü furät kavu^dugi mahall-i berzahda i§bu iki nefs ile ruh caskeri mukäbil olup ve biribirlerine meydän okuyup hamle eylediler. Pes c adüvve-i nefs-i emmäre tarafmdan hirs ismiyle müsemmä olan bir me§hür zemime meydäna gelüp ardladi. Ahläk-i hamide caskerinden tevekkül nämiyla bir näm-där pehlivän meydäna girüp ve ceng-i cazlm eylediler. Äher tevekkül hirs urup ve heläk eyledi. Andan dünyä meydäna girüp ardladi. Hamide c askerinden veräc meydäna girüp ve dünyäya mukäbil gelüp ähir urup dünyäyi heläk eyledi. Andan ahläk-i zemime caskerinden kibr meydäna girüp ardladi. Ahläk-i hamide caskerinden teväzuc meydäna girüp ve kibri rüsvä-yi cälem eyledi. Andan dünyä c askerinden riyä meydäna ahläk-i hamide caskerinden ihläs meydäna girüp riyäyi heläk eyledi. Andan ahläk-i zemimeden dacvä meydäna gelüp ardladi. Ahläk-i hamide caskerinden takvä [9a] meydäna girüp ve dacväyi hacil eyledi. Andan ahläk-i zemime caskerinden vezir Hevä meydäna girüp ardladi. Hamide c askerinden havf meydäna girüp heväyi tärumär kildi. Andan Iblis-i pür telbis meydäna girüp ardladi. Hamide caskerinden zikrulläh näm pehlivän meydäna girüp ve §eytän ani görince täkat getüremeyüp karär-i firära tebdil eyledi. Hemän ahläk-i zemime caskerine havf dü§üp ve bi'l-cümle bi-
68
32 "Bugün bizim Calüt'a ve askerlerine kar§i koyacak gücümüz yok, dediler." (Bakara/2: 249) ayetinden iktibas edilmi^tir.
33 "Allah'm izniyle büyük bir topluluga galip gelen nice küfük topluluklar vardir." (Bakara/2: 249) ayetinden iktibas edilmi^tir.
34 Iki denizin birle§tigi yer (Kur'an'a göre Müsa ile Hizir'in bulu^tugu yerin adi).
iznilläh makhür u münhezim oldilar. Bu tarafdan §eytän firär idüp ve gine casker cemc idüp ale's-sabäh belde-i tayyibe üzerine cazímet eyledi. Pes vezïre haber olup Caceleten pädi^äha eytdi kim, içte ol cadüvve-i ekber olan §eytänü'r-racim üzerine cazím c asker ile geliyor. Imdi ey pädi$äh! Gäyet ile hazer itmek gereksin ve memleketi hifzitmek gereksin. Zirä ol melcünuq senüq tahtuqa gäyet yavuz kasdi vardur ve çimdi väsil olup ve bilä-?ek derün-i kasra näzil olsa gerekdür, diyü pädi$äh bu haberi istimäc eyledikde cümle cemäcatine nidä idüp ve kendüye häs olan zihn ü fikr ü feräset ü idräk bunlari cemc idüp mü^ävere eyledi ve anlardan bu cihäduq ahsen-i tedbírin taleb eyledi. Pes anlar dahi ceväb eylediler ki ey pädi$äh! Bizler çôyle münäsib gördük ki belde-i tayyibenüq eträfma veräcdan bir hendek çekelüm ve hendek içine gôzyaçi akidalum didikde, pädi$äh bu tedbíri ahsen görüp hemän-dem belde-i tayyibenüq cevänib-i erbacasma veräcdan hendek çeküp ve içine gôzyaçi akidup belde-i tayyibeyi geregi gibi ihät eylediler. Ol demde pädi$äh bir mikdär [9b] istirähat bulup ve içbu beyäti in?ä eyledi. Beyt:
Hendek açdum dört tarafdan kalcayi kildum metïn Akidup seyl-äb-i e§küm kasrini kildum emin rtisämina Hudä'nug hem sigindum. Rüz u çeb Sen icänet hem medet kil, dest-gir ol yä Muïn!
diyüp ve münäcät-i ilähiyeye meçgûl iken nägäh memleketüq sag 69 tarafindan ahläk-i zemïme caskerinden hevä iri$üp hemän-dem çädlгlaгln kurup ve sancagin gü^äd idüp ve sancagi dibinde c askerin häzir u müheyyä eyleyüp ve on güzíde pehlivänlari häzir oldi. Evvelkisi "cesed" ikincisi "mekr" üçüncisi "cebr" dördüncisi "hikd" beçincisi "Cucb" altmcisi "gadr" yedincisi "gill" sekizincisi "muhälefetü'l-evämir" tokuzmcisi "vesvesetu fi's-sir" onmcisi "kibr" ve memleketüq sol tarafindan nefs-i emmäre hücüm idüp ve çädlгlaгln kurup sancaklarm gü^äd idüp ve sancagi dibinde on güzíde pehlivän häzir kildi. Evvelkisi "hirs" ikincisi "çehvet" üçüncisi "çahh" dördüncisi "ragbet" beçincisi "kasävet" altmcisi "buhl" yedincisi "emel" sekizincisi "tamac" tokuzmcisi "zeyg" onmcisi "kesl" ve belde-i tayyibenüq emämi tarafindan dünyä iri^üp säyebänin kurup sancagin gü$äd idüp ve ol dahi on güzíde pehlivän häzir eyledi. Evvelkisi "riyä" ikincisi "tefähur" üçüncisi "batar" dördüncisi "hevä" beçincisi "tefrít" altmcisi "zür" yedincisi "kizb" sekizincisi "gl?" tokuzmcisi "hudca" onmcisi "lucb" ve memleketin halef tarafindan Iblís iri^üp ol dahi hiyemler kurup ve sancak gü^äd idüp [10a] ol dahi on güzíde pehlivän meydäna häzir eyledi. Evvelkisi "çek" ikincisi "hiläfü'l-evämir" ^üncisi "gaflet" dördüncisi "küfr" beçincisi "bidcat" altmcisi "zulm" yedincisi "hiyänet" sekizincisi "terk-i icäne" tokuzmcisi "bugz" onmcisi nifäk. Pes çünki bu cadüvve-i erbaca cevänib-i erbacadan sancaklarm gü^äd idüp ve kirk güzíde pehlivänlar ile bir ugurdan
hücum u guluv eylediler. Padiçah bu ahval[i] görüp mütehayyir kaldi ve gayet perïçân olup içbu ebyati inça eyledi. Beyt:
Dört tarafdan dört c adüv geldi iriçdi nägehän
Iblis ü dünya heva vü nefs elinden el-aman
Ugurdan çûn iriçdi car cadüv kildi gulüv
Her biri sancak açup kildi müheyya pehlivan
Pes vezïr padiçahi bu halde mü^ahede idüp ve fer ü mandeligin bildi. Vezïr gayrete gelüp ol dahi padiçaha hitaben cala-tarïki't-tesellï içbu beyti inça eyledi:
Gel ümidin kesme Hak'dan istic anet kil taleb
Sen ferc itme c adüvvü münhezim eyler Çalab
diyüp ve bundan padiçah bir mikdar tesellï-i hatir bulup canib-i Hakk'a münacata yüz tutup ya giyase'l-müstegisin ve ya delile'l-mütehayyirin! diyüp heman ol dem canib-i Hak'dan kendüye kuvvet ü ilham olup ve kendüyi dev^irüp heman-dem vezïr eytdi ki: Ey padiçah-i calem-i kübra! Bu belde-i tayyibe ancak saga tevfïz olmiçdur. Sakmup bu tahtindan ayrilmayup ve tahtmi gayet hifz idesin ve bizleri ducadan feramûç buyurmayasm. ïn^âcallâhû'l-mûstecâni5 Hakk'uq [10b] cavn u cinayeti bizümledür ve nusret bizümdür. Heman canib-i Hak'dan nusret taleb idesin. Çimdi ben Hakk' a tevekkül olup ve senüq himmetüq ile belde- 70 i tayyibenüq sag tarafmdan hevaya mukabil olurum, diyüp heman-dem calem ü sancak gü^ad idüp ve ol dahi sancagi dibinde on güzide pehlivan hazir u müheyya eyledi. Evvelkisi "ihlas" ikincisi "huçûc" ü9üncisi "hudüc" ve dördüncisi "yakïn" beçincisi "macrifet" altmcisi "hidayet" yedincisi "verac" sekizincisi "teslïm" tokuzmcisi "inkiyad" onincisi "riza" ve andan der-cakab hilmi okuyup aqa dahi calem ü sancak virüp ve sancak altina on güzide pehlivan müheyya eyleyüp üzerlerine ser-casker eyledi ve memleketin sol tarafma nefs-i emmareye havale eyledi. Ol pehlivanlarmuq evvelkisi "cilm" ikincisi "gazz" ü9üncisi "kanacat" dördüncisi "$ükr" beçincisi "icabet" altmcisi "tacaffüf" yedincisi "sabr" sekizincisi "nasïhat" tokuzmcisi "teyakkuz" onmcisi "ictinab-i kabayih" ve andan padiçahuq enïsi olan zikrullah okuyup ve aqa dahi calem ü sancak virüp ve on güzide pehlivan anuq dahi sancagi tahtma irsal eyledi ve memleketüq halefmde olan Çeytan tarafma havale eyledi. Evvelkisi "haya" ikincisi "muhabbet" ü9üncisi "ïsar" dördücisi "tevekkül" beçincisi "hüsn ü sohbet" altmcisi "terk-i cena" yedincisi "tevazuc" sekizincisi "vefa" tokuzmcisi "inabet" onmcisi "çecacat". Bes vezïr bunlari bu tertib üzre müheyya ve zikr-i ser-c asker eyleyüp taraf-i Çeytan'a irsal eyledi ve andan padiçaha bevvab olan [11a] verac okuyup ve calem ü sancak virüp ve aqa dahi on güzide pehlivan müheyya eyleyüp memkeletüq emamina dünya-yi gaddare tarafma havale eyledi. Evvelkisi "haya"
35 Kendisinden yardim istenen, Allâh nasip ederse.
ikincisi "muhabbet" ve "ûçûncisi" "isär" dördüncisi "tevekkül" beçincisi "hüsn-i sohbet" altmcisi "terk-i cefa" yedincisi "teväzuc " sekizincisi "vefa" tokuzuncu "inäbet" onmcisi "?ecäcat" bes vezir bu tertïb üzerine cevänib-i erbacadan caskeri ahläk-i zemïmeyi irsäl ü haväle eyledikden sogra nidä idüp eyitdi kim: Her kim içbu tacyïn olman hizmete kusür ider ise ägäh olsun ki anuq cezäsi ancak nidä diyüp kendüsi ïnnâFetehnä36 süresin okuyup ve gülbank-i Muhammedï ile taraf-1 casker-i zemïmeye mukäbil geldi. Ol dem pädi?äh-i cälem-i kübrä dahi belde-i tayyibenüq kapusm bend idüp ve zïnet-i libäsmdan cüryän olup libäs-i cihädi giyüp zïnetden cüryän oldi. Çünki ahläk-i zemïme ordusi gelüp ve mecmacu'l-bahreynde yacnï iki deqiz cemc oldugi mahalde karär eyleyüp ve andan ilerü gelmege täkatlari olmayup ve ne ideceklerin bilmediler. Bes pädi^äh dahi derün-1 belde-i tayyibden cemäcatine nidä eyleyüp ve darb-i çedïd ile c askeri ahläk-i zemïme üzerine hücüm u guluv ile emreyledi. Bes iki tarafdan c asker hamle idüp biri birine guluv eylediler. Bunlar bu cenkde iken §eytän fersanet bulup belde-i tayyibe girmek içun ve vesväs manciniklarm burca itdi. Bes ol gün $öyle bir c azïm cenk oldi ki Iskender-i Därä gôrmemiç. Iki firka birbirine girdiler. Bes bu minväl üzre ç^ki ahçam oldi. Iki casker birbirinden färig oldilar ve ahläk-i [11b] hamïde caskeri ol gice tä-be-sabäh zikrulläh ve istigfär meçc alelerin yakup ve her tarafdan karavullar nidä3-i ism-i Celäl eylediler. Çunki sabäh oldi münädiler çikup hayye cale'l-feläh31 diyü nidä eylediklerinde hemän-dem iki tarafdan cenge 71 baçlandi. Bes cevänib-i erbacadan cadüvv-i erbaca belde-i tayyibe almaga kasdeylediler. Ahläk-i hamïde caskeri dahi cevänib-i erbac a muhäfaza eyleyüp ve bir vechile ahläk-i zemïme belde-i tayyibe firsat bulmadilar. Bes pädi^äh dahi Hak tecälä hazretlerine tazarruc u niyäz eyleyüp nusret taleb eyledi. Bes Hak tecälä ahläk-i zemïmeye bir güne havf virüp kaçmaga baçladilar. cAsker-i hamïde dahi berk-i hätif gibi iri$üp ve bi'l-cümle casker-i zemïmeyi tutup esïr eyledi ve belde-i tayyibenüq sol tarafindan nefs-i emmäre firär idüp vaktine bir cenk ardinda gizlenüp bes aqa dahi mukäbil olmagla irsäl olan nefs-i emmäre iri$üp hemän-dem ceng-i c azïm ve kitäl-i çedïd olup ve bi'l-cümle aclä ve ednä bu cenge häzir oldilar. Bes vezîr iri$üp nefs-i emmäreyi tutup bend-i zindän eyledi. Çunki nefs-i emmäre bend-i zindän oldi, §eytän u hevä ve dünyä belde-i tayyibden katc -1 ümid idüp ferägat eylediler. Zïre ibtidä menbac -i fesäd olan nefs-i emmäre idi. Vesä3iri nefs-i emmäreye imdäda gelmiçler idi. Çünki nefs-i emmäre maglüb u münhezim oldi. Anlar dahi rähat-i karäri rähile-i firära tahmïl idüp ve andan bi'l-cümle ahläk-i zemïme ahläk-i hamidenüq taht-i kahrmda olup ve belde-i tayyibe dahi zulmet-i [12a] nefsäniden haläs bulup ve ziyä3-i rühäniyyet ile tenvïr oldi. Imdi ey sälik! Tarîk-i mücähede-i nefs-i emmäre kesserekümullähi ilä-yevmi'l-
36 Fetih suresinin ba^langiç âyetleri olan "§üphesiz biz sana apaçik bir fetih verdik." (Fetih/48: 1) meâlindeki âyetlerden iktibas edilmi^tir.
37 Felâha gelin. Toplanin hayir ve nimetlere, ebedî selâmete... Allâh'in huzuruna gel. Refah ve itminana mûcib olacak namaza yetiç.
kiyäme maclüm ol ki içbu belde-i tayyibenüq dähilinde ve häricinde olan aczä ve cevärih bi'l-cümle belde-i insäniyyenüq tahtinda cälis olan $äh-i cälem-i kübränuq raciyyet ü huddämlari olup ve cümlesi taht-i kahrmda müsahhar olup ve her evämirine cebren imtisäl ve nevähiye kahren mücteniblerdür. Eger bakmak ile göze emreylese hemän-dem göz nazar ider ve eger kulaga içitmek ile emreylese derhäl istimäc itdügi gibi dahi haber virür ve eger ele tutmak ile emreylese derhäl tutar ve ayaga yürimek ile emreylese der-c akab yürür ve eger bunlaruq caksini emreylese gine caksini içlerler. Fi'l-cümle evämire imtisäl ve menähiye ictinäb idüp inkiyäd eylemi$lerdür. Pes imdi medïne-i insäniyyenüq taht-i saltänatma nefs-i emmäre cälis ü häkim olur ise içbu aczä ve cevärih zulm ü fesäd u muhälefete inäda isticmäl idüp cabes yere bakmak ile göze emridüp ve mälä-yacni ve keläm-i mäsivä diqilmek ile kulaga emrider ve beyhüde yere yabiçmak ile ele emridüp ve fesäda yüridmek ile ayaga emrider. Bi'l-cümle aczä ve cevärihi huzüz-i nefsäniyyeye sarf idüp ve taraf-i hakkäniyyeye nazar u iltifät itdürmez. Bes medïne-i insäniyyeye nefs-i emmäre häkim ü gälib olup ve ahläk-1 hamide maglüb u mahküm oldukda ol aczä ve cevärihüq her vechile harekät-i sekenät-i nefsäniyye olup ve taraf-i hakkäniyye [12b] katcan fehm ü idräk eylemez. Nitekim ol feyyäz-i Hak ve fäcil-i mutlak buyurur: Lehum kulübun lä-yefkahüne bihä ve lehikn acyunun lä-yubsirüne bihä ve lehihn äzänun lä- 72 yesmecüne bihä ülaike ke'l-encämi bel-hum edallü ve ülaikehmü4-häsirihn9 yacní kalb olup ve ol kalb ile taraf-i hakkäniyyeyi istimäc eylemeyen eriyle kimseler hayvän misäli olup belki hayvändan dahi azgun ve häsirlerdür. Ve eger medïne-i insänide ahläk-i hamide häkim olur ise aczä ve cevärih-i hakkäniyyet ile emridüp ve kulak Hakk'i istimäc ve göz Hakk'i nazar ve el tarïk-i Hakkäniden mes ve ayak räh-i Hakk' a mä?i olup kezälik sä 3ir ac zä ve cevärihden Hakkäniyyet zuhüra gelüp febi tubsiru febi yesmacu febi yebtiçu febi yem^i40 sirrina mazhar olup ve kendünden akväl-i dakäyik ve ahväl-i hakäyik zähir olur. Nitekim ol Habib-i Hudä Resül-i Kibriyä buyurur kim: ínne fi-cesedi beni ädeme mudgaten izä-salahatsalaha'l-ceseduküllühä ve izä-fesaded fesade'l-cesedeküllühäelä ve hiye'l-kalbihl yacní Ädem oglani cesedi içinde bir muzga vardur ki kaçan ol muzga isläh ve hakkäniyyet üzre oldukda fi'l-cümle aczä ve cevärih hakkäniyyet üzre olur ve kaçan ol muzga fäsid ve nefsäniyyet üzre oldukda fi'l-cümle aczä ve cevärih nefsäniyyet üzre olur. Ve'l-häsil bir belde içinde iki häkim olmaz ve olmasi dahi muhäldür. Kaçan ahläk-i hamide belde içinde girüp gälib ü häkim olsa ahläk-i zemíme maglüb u mahküm olup ve ol beldenüq cazïz olan ähälisi zelil olup tahvil-i häl olur. [13a] Meselä cazïz olan kibrüq zillet-i teväzucya tahvïl
38 Kiyamet gününe kadar Allâh sizin sayinizi artirsin.
39 "Kalpleri olup da bunlarla anlamayan, gözleri olup da bunlarla görmeyen, kulaklari olup da bunlarla i^itmeyen birçoklarini cehennem için var ettik. î§te bunlar hayvanlar gibi, hatta daha da a^agidadirlar. î§te bunlar gafillerin ta kendileridir." (A'râf/7: 179).
40 "Benimle görür, benimle içitir, benimle tutar ve benimle yürür." (Müslim, Sahîh, VIII/13).
41 "insan vücüdunda bir et parçasi vardir o düzelirse bütün vücut düzelir, o bozuk oldugunda bütün vücut ifsat olur. iyi bilin ki, i§te o et parçasi kalptir." (Buhârî, Imân: 39)
KüUiye
ve cizz-i kesretin zillet-i killete tebdil ve cazïz varligug zillet-i yokluga ve mahviyyete tagyir ve cizz-i bekäg zillet-i fenäya tenzïl olup ve her sifat-i mezmümug sifat-i Mahmûdïye tahvïl olup ve cayn-i zillet olan bir cizzetden c ayn-i cizzet olan bir zillete müntakil olup ve bagce-i insäniyetüg içinden çecere-i melcünenüg agsän-i küfr ve gurs-i çirki kuriyup ve sifat-i mezmümenüg budagi çüriyüp semm-i kätil olan meyvesi zä 3il olup ve andan çecere-i icmän ki çeceretin tayyibetinaslühäsäbitün ve fercuhäfi's-semä42 derün-i bagcede bitüp ve tevhid-i reyhän zuhüra gelüp ve gül?en-i ahläk-i hamïdeler bitüp ve güne güne $üküfeler ve sifät-i mahmüdeler zähir ve belde-i insäniyye müzeyyen ü macmür ve nür-i ilähiyye ile tenvir eyledikde ol beldeye belde-i tayyibe dirler. Nitekim buyurur: Ve'l-beledü't-tayyibu yahrucu nebätuhu bi-izni Rabbihi vellezi habuse lä-yahrucu iilä-nekideil43 imdi buraya gelince kutbü'l-ärifn gavsü'l-väsilin §eyhüm cAzizüm Muhammed el-cÖmeri Ibni Ahmed el-cÖmeriyyü'l-Mevsili el-Kädiri hazretlerinüq big iki yüz iki senesinde Mekke-i Mükerrem'de bäb-i cedidde ve mahall-i Süleymanide in?ä ve te3lïf buyurduklari Ezhärü 'l- Akdesiyye ismiyle tesmiye eyledükleri kitäbi içbu cabd-i Cäciz hädimü'l-fukarä ve gubär-i mecälisü's-sülehä Ahmed el-Me3äbi ibn-i Muhammed ibnü'l-Häc Yackubü'l-Girïdï Ezhärü'l-Akdesiyyeyi bi'l-külliye yazmaga vaktüm olmamagla içbu hadïs-i çerïfug tefsïri derünuma gäyet eltaf gelüp ve derün-i kitäbdan on altinci fasldan istihräc u ketb eyledüm. Veläkin lisän-i c Arab olmagile [13b] nef -i c äm 73 olmadugindan içbu big iki yüz beç senesinüg mäh-i Cemäziye'l-Evvelinüg oninci güni lisän-i Türkiye terceme eyledüm. Vallähuyekülü'l-hakka ve huveyehdi's-sebil.44
Extended Abstract
"Translation" as a general term originally comes from the Arabic word which we can define as converting a work from one language to another. Increased translation activities at certain periods throughout history has been an important occasion of inter-communal interaction, culture, information and exchange of ideas. In this respect, the translation activities determine the direction of the flow of information and culture. The number of masnawi translations are very high in Diwan literature. However, the translation activities developed around religious-mystical works. The work of Ahmed Meabi is a kind of translation that can be evaluated under the title- religious-mystical works. Ahmed Meabi (A.H. 1213 / C.E.1798) was portrayed as poor, a servant, the dust of the dervish lodges, son of Haji Yakub Giridi the son of Mohammed himself in the work. According to Tezkire-i Suara-yi Cezire-i Girid, written by Nuri Osman Hanyevi 20 years after his death, Ahmed Meabi, who is known as
42 "Güzel bir söz) kökü saglam, dallari göge yükselen bir agaç gibidir." (îbrâhîm/14: 24).
43 "(Topragi) iyi ve elveriçli beldenin bitkisi, Rabbinin izniyle bol ve bereketli çikar (Topragi) kötü ve elveriçsiz olandan ise, faydasiz bitkiden baçkasi çikmaz." (A'râf/7: 58).
44 "Allâh ise gerçegi söyler ve dogru yola iletir" (Ahzab/33: 4).
Lagimcibasizade Sheikh Haji Ahmed Meabi, was born in the city of Heraklion. He went to Madinah, when he returned from Madinah and took the caliphate from the branches of Halvetism, he became a sheikh and the founder of the Summaniyah branch in Heraklion. Ahmed Meabi has 4 works, 3 of which were determined in Turkish and 1 in Arabic. These works are as follows: Diwan: The only copy of the 38-leaf Diwan, with 144 poems, is located in the fixtures numbered AEMtf0824 / 02 in the Istanbul National Library, Ali Emiri Collection, and the Department of Miscellaneous. Musaffa: This sufistic mathnawi, which consists of 24 bases and where each part is divided into 24 chapters. It was written in the form of Muhammediyye (literary kind). We understand that Musaffa was completed in A.H.1211. Hazaratu'l-Hams: Huseyn b. Mefer Belhi's work, which is an annotation of 18 leaves, written in Arabic about the Musannefat of Semsu'l-Belhi (A.H. 1203/C.E. 1788) was completed. The only known copy of the work is located at the Sulaymaniyah Library Bagdatli Vehbi collection number: 2068/2. Translation of Ezharu'l-Akdesiyye: The translation of the Sufism work of Omar el-Mavsili, which is written as a translation to the work of El-Ezharu'l-Akdesiyye fi'l-Ulumi'l-tlahiye is a mystical, allegorical prophecy written by a scholar Muhammed el-Omeri (A.H. 1215 / C.E. 1800) whose full name is "Sheikh Mohammed bin Ahmed bin Ali al-Omeri al-Mavsili". The name of his books are; Kuwatu'l-Asikin, Tuhfetu's-Safa fi-Mukatebeti Ehli'l-Vefa, Ezharu'l-Muminin min-Kelami Seyyidi'l-Murselin, Enisus-Sahih ve'l-Celisu's-Salih and Diwan. Ahmed Meabi talks about Muhammed el-Omeri the author of the work, with the expressions of "the leader of the saint, my Sheikh, Aziz Mohammed al-Omari" [13b] Terceme-i Ezharu'l-Akdesiyye, which is the subject of our study, stated that it was written by Ahmed Meabi in A.H.1202, in Mecca [13b]. The only known copy of the manuscript is at Suleymaniya Library Giresun Manuscripts department.
This work consists of the translation of a part of the work of Muhammed el-Omari which Ahmed Meabi liked. In the work, it is explained how the relationship between body elements affects derwish truth traveller in general. There is the symbolic story part which narrates the struggle between the spirit and the body that, constitute the main part of the work. What kind of outcomes will arise if the soul and body fulfill and do not fulfill the desires and wishes of the soul? This question is evaluated in the last part of the work.
Ahmed Meabi'nin Tasavvufi Tercümesi: Terceme-i Ezharu'l-Akdesiyye
Öz
Tasavvufi metinlerde alegorik anlatimin kullanimi son derece yaygindir. Bunun en önemli sebebi tasavvufi unsurlarin soyut anlam dünyasinin anlatimina alegorik ve sembolik anlatimin önemli kolayla^tirici katki sagliyor olmasidir. Bu tür bir tasavvufi eser olan Arap §air §eyh Muhammed el-Ömeri'nin Arapfa kaleme almi§ oldugu el-Ezhärü'l-Akdesiyye fi'l-Ulümi'l-Ilähiye isimli eseri, XVIII. yüzyil §airlerinden Giritli Türk §air Ahmed Meabi tarafindan bu eserin on altinci kismina dair 13 varaklik mensür tercümesinin yapilmasi süretiyle edebiyatimiza kazandirilmi^tir. Qali^maya söz konusu olan tercüme, Süleymaniye Kütüphanesi Giresun Yazmalari, nr. 3629'da yer almaktadir. Eser; yaratili§, anasir-i erbaa ve ahlat-i erbaanin yaratilmasi, insan ve uzuvlarinin yaratilmasi, kendini ve Allah'i bilmek ve bunun imkani, Allah'in varliginin delillendirilmesi, beden ve rühun hikayesi, risalenin sonuf bölümü konularinin i^lendigi 7 ana kisimdan olu^maktadir.
Qali^mada Ahmed Meabi ve §eyh Muhammed el-Ömeri hakkinda bilgi verildikten sonra eserin muhteva incelemesi metnin anlamlandirilmasi süretiyle yapilmi^tir. Incelemenin sonunda risalenin hikaye kisminda yer alan tasavvufi unsurlarin tablosu olu§turulmu§tur. Ayrica fali^manin ikinci bölümünde eserin feviriyaziya aktarimi yapilmi^tir. Burada Arapfa-Farsfa unsurlarin tercümeleri yapilarak dipnotta asil kaynaklari ile birlikte verilmi^tir. Böylece hem Osmanli tasavvuf kültürüne hem de Osmanli tercüme gelenegine yeni bir eser kazandirilmak suretiyle katki sunulacagi dü^ünülmektedir.
Anahtar Sözcükler: Tasavvuf, Tercüme, Nesir, Kozmogoni, Alegori, Ahmed Meabi.
Sufistic Translation of Ahmed Meabi: Terceme-i Ezharu'l-Akdesiyye 75
Abstract
The use of the allegorical expression in Sufi texts is extremely common. The most important reason for this is that allegorical and symbolic expression contributes to the abstract world of mysticism significantly. His work titled al-Ezharu'l-Akdesiyye fi'l-Ulumi'l-Ilahiye, which is such a mystical work is written by Arabic poet Sheikh Muhammed el-Omeri in XVIIIth century. It was brought to our literature by the Turkish poet Ahmed Meabi, who was one of the poets of the XIth century, by making 13 leafed translation of the sixteenth part of this work. The translation which involved in the study is located in Suleymaniye Library Giresun Manuscripts, nr. 3629. The work consists of 7 main parts in which, the topics of creation, the creation of the four elements and four temperaments, the creation of human beings and human limbs, knowing yourself and God, justifying the existence of God, the story of the body and soul and the conclusion section of the work are discussed
After giving information about Ahmed Meabi and Sheikh Muhammed el-Omeri, the content analysis of the work is made by giving detailed explanation of the text in study. A table of mystical elements in the story section of the epistle was created at the end of the analysis. Also, the work has been transliterated in the second part of the study. Here, Arabic-Persian elements are translated and given in the footnote with their original sources. Thus, it is thought that it will contribute to both the Ottoman Sufi culture and the Ottoman rendition tradition hence bringing a new work.
Keywords: Sufism, Rendition, Prose, Cosmogony, Allegory, Ahmed Meabi.
Kaynak^a
A?il, Berat (2013). Klasik Türk Edebiyatmda Alegori. istanbul: Küre Yayinlari.
A?il, Berat (2014). Bir Tür mü Tarz mi? Klasik Türk Edebiyatinda Alegori. Divan: Disiplinlerarasi ^ali§malar Dergisi, (37): 145-167.
Belge, Murat (2009). Sanat ve Edebiyat Yazilan. istanbul: ileti§im Yayinlari.
Buhäri Ebü Abdullah Muhammed B. ismäil (1979). Sahih-i Buhäri. Kahire: Mektebetü'l islämiyye. C. 1-8.
Bursali Mehmed Tahir (1972). OsmanliMüellifleri. (haz. A.F. Yavuz ve i. Özen), C. 2, istanbul: Meral Yayinevi.
Ebü'l-Hüseyin Müslim b. Haccäc el-Ku§eyri en-Nisäbüri (Thz). el-Cämiu's-Sahih. I-VIII, istanbul 1329-1332.
El-Hasan bin Muhammed Sägäni (h. 1405). Mevzuatü's-Sägäni. Thk.: Abdulläh el-Kadi, Beyrut: Därü'l-Kütübi'l-ilmiyye Yayinevi (1. Baski).
ismäil Pa§a b. Muhammed Emin (1971). tzähü'l-Meknün. Beyrut: Därü'l-Kütübi'l-ilmiyye Yayinevi. C. 1: 53.
Karahan, Andülkadir (1996). Fuzüli. tsläm Ansiklopedisi. istanbul: TDV Yayinlari, C. 13: 240-246.
Karliga, H. Bekir (1991). Anäsir-i Erbaa. tsläm Ansiklopedisi. istanbul: TDV 76 Yayinlari, C. 3: 149-151. _
Kehhäle, Ömer Riza (1993). Mu'cemü'l-Müellifin. Beyrut: Müessesetü'r-Risäle Yayinevi. C. 3: 85.
Kili?, Filiz (2004). Giritli Divän §äirleri. Haci Bekta§ Veli Ara§tirma Dergisi, (32): 275-294.
Kurtoglu, Orhan (2019). Tezkire-yi §uarä-Yi Cezire-yi Girid: Nüri Osmän Hanyavi. Ankara: Türk Dil Kurumu Yayinlari.
Muallim Näci (2006). Lügat-i Näci. istanbul: £agri Yayinlari.
Muhyiddin bin Arabi (1971). §eyhü'l-Ekber. Cevähirü'n-Nüsüs fi-Halli Kelimäti'l-Füsüs. §rh.: Abdülgani bin ismäil e'n-Nablusi. c.1 s. 147. Beyrut: Därü'l-Kütübi'l-ilmiyye Yayinevi.
Muhyiddin bin Arabi (Thz). §eyhü'l-Ekber el-Fütühätu'r-Rabbäniye. Thk.: Dr. Asim ibrahim el-Keyyäli. Kitäb-Nä§irün Yayinevi. C.2: 25.
Sevgi, Ahmet (1992). Giritli §äirler. Selguk Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi Edebiyat Dergisi, (7-8): 33-51.
Sucu, Nurgül (2006). Eski Türk Edebiyatinda Tercüme Gelenegi. Selguk Üniversitesi Türkiyat Ara§tirmalari Dergisi, (19): 125-148.
KüUiye
CiU/V°,Hme: 1 ■ S«9'/Issue: 1 ■ 2020
§emseddin Sami (2007). Kämüs-i Türki. istanbul: £agri Yayinlari.
§eyh Ali b. Sultan Muhammed Herevi (2001). Mirkätü'l-Mefätih. Beyrut: Darü'l-Kütübi'l-ilmiyye Yayinevi. C. 1: 270.
Tatci, Mustafa (1991). Yunus Emre Divam III, Risäletü'n-Nushiyye, Tenkitli Metin, Ankara: Kültür Bakanligi Yayinlari.
Tuman, Mehmet Nail (2001). Tuhfe-i Naili, Divan §airlerinin Muhtasar Biyografileri. C. 1-2, (haz. Cemal Kurnaz ve Mustafa Tatci). Ankara: Bizim Büro Basimevi.
Ünver, ismail (1993) "£evriyazida Yazim Birligi Üzerine Öneriler", Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Cografya Fakültesi Türkoloji Dergisi, (11/1): 5189.
Yilmaz, Mehmet (2013). Kültürümüzde Ayet ve Hadisler (Ansiklopedik Sözlük). istanbul: Kesit Yayinlari.
Yücer, H. Mahmut (1996). Meratibü'l-Vücüd Hakkinda Üg Risäle. Yayimlanmami§ Yüksek Lisans Tezi, istanbul: Marmara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü.
Zirekli, Hayrüddin (2002). el-a'lam Kamüsu Teracim li-e§har e'r-Rical ve'n-Nisa min el-Arab ve'l-Müsta'ribin ve'l-Müste§rikin. Beyrut: El-ilm li'l-Malayin Yayinevi. C. 3: 16 77
https: //dorar.net/ [Eri§im: 01.01.2019].
https: //kuran.diyanet.gov.tr/mushaf [Eri§im: 01.01.2019].